Tasarımda Minimalizm Anlayışı
Tasarım konusunda meraklı öğrencilere hazine değerinde bilgiler aktarmak istiyoruz. Minimalist anlayış nedir ? Minimalist tarz bugüne kadar mimarinin daima ulaşılmak istenen noktası olmuştur, evet gerçekten böyle. Tasarımda bir süre devam eden belirgin kişilikteki akımları, aksi karakterdeki arayışlar, eğilimler izler. Modernizm’den sonra gelen karşıt akımlar buna tipik bir örnektir. Postmodernizm dalgasının ardından da 80’li yılların sonlarından başlayarak olağanüstü sade bir tasarım anlayışı bütün dünyayı sardı. Yirminci yüzyılın ilk yarısında tasarımda yalnız zorunlu elemanların bulunmasının savunulduğu, sadeliğin bir ideal olarak kabul edildiği dönemde “minimal” deyimi kullanılmamıştı. Minimalizm Amerika’da 60’lı yılların plastik sanatçıları arasında soyut resim ve heykel anlayışına karşıt bir tutuma verilmiş olan isimdi. Donald Judd, Carl Andre ve Richard Serra yapıtlarında yalnız en temel unsurları kullanarak kendilerini ifade ediyorlardı. Nesnelerin üzerine yüklenen eklentilerle değil, içinde bulunduğu çevreye bağlı olarak anlam kazandığını savunuyorlardı.
60’lı yıllarda Modernist akımı izleyen mimar ve tasarımcılar da fazla görüleni eleme yoluyla daha özlü tasarımlar elde edilebileceği kanısındaydılar. Mies van der Rohe’nin Az daha çoktur” sözü üzerine Amerikalı mimar Buckminster Fuller “Azla daha çok yapmak” ve Braun Firması’nın tanınmış tasarımcısı Dieter Rams “Daha az ama daha iyi” ifadelerini kullanarak aynı fikirde olduklarını belirtmişlerdi.
Tasarımda Minimalizm mekânların ve öğelerin yalnız olmazsa olmaz unsurlarla oluşturulması anlamına gelir. Bu düşüncenin gelişmesinde Batılılar tarafından 19.yy.da keşfedilen Japon mimari ve tasarımı, De Stijl’in öğretileri, Bauhaus ve Ulm (10) okullarının etkisi hiç şüphesiz vardı. Ancak 20. yy.ın son on yılında tasarımın bu yöne sürüklenmesinde başka olguların da rolü büyüktü. Bu olguların mobilya tasarımını da etkilemesi kaçınılmazdı.
Mimari eserler başka birçok tüketim ürünü gibi çabuk eskiyip yenisi alınan bir eşya değildir. Eski dönemlerde dededen toruna kalan eşyalar birer övünç aracıydı. Halkın büyük bir çoğunluğu evlenirken edindiği mobilyaları ömrünün sonuna kadar kullanırdı. Bu eşyalardan bir kısmı varislerinin evlerini de donatırdı. Endüstrileşme ile birlikte bu alandaki modaların daha hızlı bir şekilde değişir olması ve halkın alt kesimleri tarafından da benimsenmesi tüketimi giderek hızlandırdı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra özellikle sentetik malzemelerle ucuza üretilen mobilyalar çabuk eskiyip atılan ve yeni moda olanı alınan eşyalara dönüşmüştü. İlk plastiklerin dayanıksızlığı, çabuk deforme olması, yüzeyinin onarılamayacak şekilde çizilmesi ve lekelenmesi 1960’lı yıllarda tüketicinin bunlara olan ilgisini yitirmesine neden olmuştu. 80’li yıllardaki globalist ruhla bütün dünyada heyecan yaratan Postmodernist akımın hem varlıklı kesime göre az sayıda üretilmiş özgün örnekleri hem de halka yönelik ucuz taklitlerinden uyumsuzlukları, kullanışsızlıkları ve güçlü görsel etkileri dolayısı ile çabuk vazgeçilmişti. 90’lara gelindiğinde endüstrinin karşısında her türlü tasarımı denemiş, gereksinimlerini karşılamış ve doymuş bir tüketici grubu vardı. İnsanlar gösterişli ama işe yaramayan fantezilerden bıkmışlardı. Mobilya tüketimi ancak bıkılanın tersi olan sade, toplumların bütün katmanlarına ulaşabilmek için ucuz ve kullanışlı tasarımlarla devam ettirilebilirdi. 90’lı yıllarda dünya nimetlerinin giderek yok edilmesi dolayısı ile ortaya çıkan çevresel sorunlar artık göz ardı edilemeyecek kadar korkutucu boyutlara gelmişti. Bazı tasarımcılar kullanılan malzemeyi ve üretim işlemlerini en aza indirgeyerek gittikçe azalan doğal kaynaklardan en rasyonel biçimde yararlanmak idealini taşıyorlardı.
Döneme özgü teknolojik gelişimler minimalist tasarımların projelendirilmesi ve üretimini kolaylaştırıyordu. Yeni yapay malzemelerle çok ince bacaklar büyük yükleri taşıyabiliyor, akıllı plastiklerle tek parça bir kitle ile bir mobilyada bulunması gereken bedene uyum, esneklik, saydamlık, geçirgenlik vb. çeşitli gereksinimler arşılanabiliyordu. Bu olanaklar mobilyaların biçim açısından Modernistlerin tasarımlarının kopyası gibi olmalarını önlüyordu. Yeni teknoloji akıcı çizgilere olanak veriyor, eklemleri yok ediyor, daha az tür malzeme ile belirli bir mobilyada olması beklenen tüm nitelikleri sağlayabiliyordu. |