Yakın Tarihte İtibarsızlaştırma Politikasına Örnek
(Yavuz Bahadıroğlu'dan alıntıdır.)
27 Mayıs 1960’da darbe yapanlar, önlerinde büyük bir problemle karşılaştılar: Silah zoruyla devirdikleri DP yöneticilerini halk için için seviyordu. Önce bunun aşılması lâzımdı.“İtibarsızlaştırma” operasyonunu başlattılar.
En başta Başbakan Adnan Menderes olmak üzere, DP yöneticilerine atılmadık iftira, isnat edilmedik suç kalmadı: Bir yandan da fısıltı gazetesi devreye sokulmuş, iktidarın büyük kıyma makinelerinde üniversite öğrencilerini kıyma yaptığı yalanını yaymışlardı.
Nihayet ciddiyetten uzak davalar açılmaya başlandı. Kısaca bakalım…
1. Köpek Davası: Afgan Kralı, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a değerli bir Afgan tazısı hediye etmişti. Celal Bayar bu köpeği sattırıp, parasıyla bir köye çeşme yaptırdı. Bunu dillerine doladılar. İşin içine Tarım Bakanı Nedim Ökmen’i de katıp “nüfuz ve makamlarını kötüye kullanarak, çıkar sağladıkları” iddiasıyla, aşağılama-itibarsızlaştırma kampanyası eşliğinde dava açtılar…
2. 6-7 Eylül Olayları Davası: Bir gazete, Atatürk’ün Selanik’teki evinin Rumlar tarafından bombalandığı yalanını manşete çekti. Bunun üzerine sokağa dökülen kışkırtılmış kalabalıklar azınlıklara ait evlere ve dükkânlara zarar verdiler. Bundan hükümet sorumlu tutuldu. Oysa bu operasyon hükümete muhalif localarda plânlanıp yönetilmişti.
3. Bebek Davası: 27 Mayıs cuntası, Menderes’in imam nikâhlı eşinden olup doğum esnasında ölen çocuğunu doğum hekimine baskı yaparak öldürttüğü yalanıyla dava açtı. Bu konuda yapılan iğrenç yayınları hatırladıkça hâlâ midem kalkıyor…
“Yüksek Adalet Divanı” denilen ve divan başkanı tarafından, “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” denilerek amacı belirtilen, zaten yapı itibariyle Engizisyon mahkemelerini andıran bir mahkemede beraat ettiler, ama o süreçte gazeteler, dergiler, radyolar ve filmler vasıtasıyla yapılan itibarsızlaştırma propagandası o kadar iğrençti ki, Hürriyet’in manşeti yüzünden ağladığımı hatırlıyorum…
4. Vinileks Şirketi Davası: Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın şirkete usülsüz kredi sağladığı ve rüşvet aldığı iddia edildi. Adnan Menderes ve Hasan Polatkan’la Türkiye Vakıflar Bankası(her operasyonda banka mutlaka vardır) Genel Müdürü başta olmak üzere, bir çok üst düzey bürokrat da işin içine çekildi. Bu çerçevede oluşturulan aşağılama kampanyası aylarca sürdürüldü. Hâlbuki o kredi, o zamana kadar ithal edilen suni deri imal etmek için verilmişti. Dişleri sökülen dış sermaye de işin içindeydi.
5. Dolandırıcılık Davası: Eski bakanlardan Hayrettin Erkmen ve Zeyyat Mandalinci, ABD’ye yaptıkları geziden artan dövizleri geri vermemekle suçlanıp “dolandırıcı bakan” ilân edildiler. Oysa harcama makbuzları bürolarındaki kasada duruyordu, ama büroları basan subaylar tarafından yok edilmişti.
6. Arsa Davası: Tarım Bakanı Nedim Ökmen, eşine ait arsaları fahiş fiyattan hükümete satmakla suçlandı. Tabii itibarsızlaştırma yayınları eşliğinde…
7. Ali İpar Davası: İşe bakın ki, burada da bir Ali var, ama bu apartmanları olan Ali değil, gemileri olan Ali. Hakkından fazla döviz tahsis edildiği gerekçesiyle dava açıldı. Hükümet döviz hırsızlık yapmak ve hırsızlığı teşvik etmekle suçlandı…
8. Değirmen Davası: Ticaret Bakanı İbrahim Sıtkı Yırcalı yolsuz ve usulsüz kredi kullanma suçuyla yargılandı. Hiçbir şey çıkmasa da, aleyhine korkunç yayınlar yapıldı, iftiralar atıldı…
9. Barbara Davası: Alman hizmetçilerine bir miktar döviz tahsis ederek Döviz Kanunu’nu ihlal suçlamasıyla, Hasan Polatkan ve Refik Koraltan yargılandılar. Hizmetçi ile aralarında hayali aşk hikâyeleri uyduruldu. Alçakça bir itibarsızlaştırma kampanyasına malzeme yapıldılar…
Örtülü Ödenek Davası: Başbakan Adnan Menderes ve Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur, Başbakanlık örtülü ödeneğini yasalara aykırı biçimde kullanmaktan yargılandılar. Oysa örtülü ödeneğin nasıl kullanılacağına başbakanlar karar verir ve kaydı tutulmazdı. Menderes kayıt tutmasına ve hiçbir yolsuzluk ispat edilememesine rağmen, bu yüzden “hırsız” ilân edildi…
Ha bir de işin “yargı” boyutu var: Başbakan Adnan Menderes, hükümete, 25 yıllık hizmet süresini dolduran yargıçları emekliye ayırma hakkı tanımıştı. Bu kanunla yargı bağımsızlığını ihlal etmekle suçlandı. O dönemde gazetelere atılan nefret dolu manşetleri hatırlamak bile istemiyorum.
Yavuz Bahadıroğlu
kaynak: yeniakit.com.tr |