Araştırma ve ödevleriniz için her türlü kaynağı ve dokümanı En Geniş Araştırma ve Ödev Sitesi: www.arsivbelge.com ile bulabilir ve İsterseniz siz de kendi belge ve çalışmalarınızı gönderebilirsiniz!
Her türlü ödev ve dokümanı
www.arsivbelge.com ile kolayca bulabilirsiniz!

Araştırmalarınız için Arama Yapın:


Araştırmalarınız için Arama Yapın:

  
                    

Niklas Luhmann ve Sosyal Sistemler Kuramı
www.arsivbelge.com
Niklas Luhmann ve Sosyal Sistemler Kuramı dokümanıyla ilgili bilgi için yazıyı inceleyebilirsiniz. Binlerce kaynak ve araştırmanın yer aldığı www.arsivbelge.com sitemizden ücretsiz yararlanabilirsiniz.
Niklas Luhmann ve Sosyal Sistemler Kuramı başlıklı doküman hakkında bilgi yazının devamında...
Ödev ve Araştırmalarınız için binlerce dokümanı www.arsivbelge.com sitesinde kolayca bulabilirsiniz.

Niklas Luhmann (8 Aralık 1927 - 6 Kasım 1998)

Niklas Luhmann Alman sosyolog. Yönetim uzmanlığı ve sosyolojik sistem kuramının önde gelen düşünürü. 70 kitap ve 400'e yakın makale yazan Luhmann, hukuk, economi, politika, sanat, din, ekoloji, kitle iletişim araçları ve aşk gibi çok çeitli konuları incelemiştir. Önceleri Talcott Parsons'tan etkilenen Luhmann kısa zamanda kendi sosyal sistem teorisini geliştirmeye başlamıştır.

Luhmann'ın sistem teorisi bütün çalışmalarında birbirine bağlı olmak üzere üç ana konuya odaklanır:

  • Toplumun yapısı, örgütlenmesi, işlemesi ile ilgili bir kuram olarak Sistem Teorisi
  • İletişim Teorisi
  • Evrim Teorisi
 

Niklas Luhmann’ın Sosyal Sistemler Kuramı

Ramage ve Shipp (2009) çalışmalarında yer alan detaylı biyografide belirtildiği üzere sistem kuramcısı Luhmann, 1927 yılında, Almanya’nın Lüneberg şehrinde doğmuştur. Hukuk eğitimi almış, avukat olarak da çalışmıştır. 1960 yılında bir yıl boyunca Talcott Parsons’la birlikte Harvard Üniversitesi’nde çalışmalarda bulunmuştur. Dönüşte akademisyen olarak hayatına devam etmiş, Bielefeld Üniversitesi’nde profesör olana değin farklı üniversitelerde çalışmıştır. Luhmann, 50 kitap ve birkaç yüz makale yayınlayarak 1998 yılında ölmüştür. Luhmann, Avrupa’da özellikle Almanca konuşulan ülkelerde yaygın olarak tanınsa da eserlerinin İngilizceye geç çevrilmesi sebebiyle çok tanınmamaktadır. Dil probleminin yanı sıra eserlerini takip edebilmek güçtür. Moeller tarafından 2006 yılında Luhmann’ı anlamak ihtiyacı üzerine “Ruhlardan Sisteme Kadar Luhmann Açıklandı” isimli bir kitap yayınlanmıştır. Kendisi de teorisinin tamamını bir labirente benzetmektedir. Luhmann’ın kariyerini ikiye ayırmak mümkündür. 

Luhmann, sosyal sistemler kitabını Almanca kaleme aldığı 1984 yılına kadar daha çok Parsons’ın etkisindeyken sonrasında sonrasında sibernetiğin etkisinde kalmıştır. Sibernetik; daha çok beyin, sinir sistemi ya da mekanik-elektronik iletişim sistemleri gibi kontrol sistemlerini karşılaştırma çalışmalarıyla ilgilenen interdisipliner bir alandır (http://www.merriam-webster.com). Luhmann Parsons’tan işlev, toplumu alt sistemlere bölerek düşünmeyi miras olarak alsa da Parsons’ın yapının korunması fikrinin yerine toplum içindeki ilişkilerin korunmasını koymuştur. Sosyoloji literatürü Luhmann’ı Parsons’ın devamı gibi görse de sosyolojideki sistem düşüncesinde çok büyük bir fark yaratmıştır. Toplumun temel birimin iletişim olarak görmek Luhmann’a kadar sık rastlanılan bir tartışma değildir, bu şekilde düşünen onun çağdaşı ve bilimsel anlamda da onu etkileyen bir diğer bilim insanı Jürgen Habermas’tır. Habermas’la tartışmalarının çoğu İngilizce’ye çevrilmemiştir. Habermas Luhmann’ın sistem kavramsallaştırmasının toplum mühendisliğinin teknokratik formu olduğunu iddia etmiştir. Bu eleştiri onu yapıdan daha çok ilişkilere itmiştir. Habermas sayesinde Luhmann İngilizce konuşlan ülkelerde daha çok tanınmıştır (Ramage ve Shipp, 2009: 209-213).

Türkiye’de Yunus Yoldaş 2007′de yayınladığı “İşlevsel-Yapısal Sistem Kuramı” eserinde Luhmann’ı ele alarak tartışmış ve Almanca’dan birçok kavramı Türkçe’ye kazandırmıştır. Yoldaş (2007), Luhmann’ı etkileyen Şilili biyologlar Maturana ve Verela (1980)’nın yaşayan sistemleri, öz üretimli (autopoietik) makineler olarak tanımladıklarından bahseder.

Luhmann’ın kullandığı auto=self (kendi), poiesis=creation/production (üretim) kelimelerinden türeyen autopoiesis (öz üretim) kavramı ise kendisini oluşturan tüm temel bileşenleri yeniden üreten ve bu şekilde kendisini çevreden ayıran sistemlerin özelliğidir. Bu sistemler, yaşam, bilinç ve iletişim biçimini alırlar. Autopoiesis, bu sistemlerin kendilerini yeniden üretme şeklidir. Bu kavram ikinci derece sibernetik (güdümbilim)ten sosyolojiye Luhmann tarafından transfer edilmiştir (Luhmann, 1986).

Autopoietik sistemleri klasik kapalı sistemlerden ayıran operasyonların yinelemesidir. Bu sistemler, kendi yapılarını sadece üretip değiştirmezler aynı zamanda o sistemde kullanılan her bileşen sistemin kendisi tarafından üretilir. Ancak sistemler kendi yapılarının ötesinde üretim yapamazlar, bu anlamda kördürler (Luhmann, 1995:21 ).

Luhmann “Social Systems (1995)” kitabında İngilizce önsözde Eva M. Knodt Luhmann’ın genç döneminden sonra bir paradigma değişimi yaşayarak Parsons’ın yapısal işlevselciliğinden bir kopma yaşamış ve daha çok biyoloji, bilişsel bilimler ve sibernetiğe kaydığını söylemektedir. Bu yaşadığı dönüşe autopoietik dönüş adını verir. Sosyal sistemler eseri modern toplumun sosyolojik analizi olarak nitelendirilemez fakat bilim insanlarına önemli bir kavramsal çerçeve sunar. Parsons’ın yapmaya çalıştığı, değişmeyen yapılardaki o yapıları böyle kılan işlevleri ortaya çıkarmaktır. Autopoietik dönüşle sistematik yapıların ortaya çıkan düzenlerinin nasıl tanımlanacağı sorunu gündeme gelmiştir. Luhmann, klasik girdi-çıktı modeli olan Parsons’ın dört boyutlu şemasını reddederek autopoietik modeli benimsemiştir.

Sistem teorisi, Ludwig Von Bertalanffy tarafından 1968′de ortaya atılmıştır. Genel prensiplerini, fizik, biyoloji, mühendislik alanlarından alsa da sosyal bilimleri de etkilemiştir (Müller, 2001:40). Genel sistem teorisi artarda gelen iki paradigma değişiminin sonucudur. Birincisi Von Bertalanffy’ın parça ve bütün arasındaki metafizik farkın sistem ve çevre ile yer değiştirmesidir. İkinci değişim ise kendi kendini yeniden üreten sistem anlayışıyla teorinin yeniden tanımlanmasıdır (Luhmann, 1995).

Luhmann’ın ele aldığı autopoietik sistemler, aynı zamanda hem açık hem de kapalı sistemlerdir. Açıktırlar çünkü çevrelerinden etkilenirler, kapalıdırlar çünkü çevreleri direkt olarak sistemlerin yapılarını ve temel süreçlerini etkileyemez (Jalava, 2006:72). Burada Luhmann’ın sistem yaklaşımındaki melezlik görülebilmektedir.

Autopoietik sistemlerin ise beş özelliği vardır;

Sistem, sistemi oluşturan temel elementleri üretir.

Kendilerini düzenlerler;

Kendi sınırlarını çizerler

Sistem ve çevreyi ayrıştırırlar

Kendi iç yapılarını düzenlerler.

Autopoiesiste üretim ağları, etkileşim yoluyla oluşur. Sistemde birim olarak kullanılan her şey bir birim olarak sistem tarafından üretilir. Bu sistemin unsurları, süreçler, sınırlar ve tüm yapılar için geçerlidir (Luhmann, 1990: 2).

Luhmann’ın sistem teorisi, sosyal sistemleri, biyolojik sistemler gibi operasyonel olarak kapalı bir biçimde ele alır. Çünkü, bunlar kendi kendilerini üretebilen organizmalardır. Bu sistemler kendilerini kendi gerçeklilerini inşa ederler. Her sistem, farklılaşmayla (distinction) var olur, diğer sistemlerden farklıdır ve farklı bir çevresi vardır (Luhmann, 1995). Sistem farklılaşması çevrenin karmaşıklığıyla baş etmek içindir. Farklılaşmış sistemde iki tür çevre vardır. Bunlar, bütün alt sistemlere ortak ve her alt sisteme özgü farklı iç çevre olmak üzere ikiye ayrılır. Bir sistem içinde farklılaşma çevrede olan değişimlerle baş etme yoludur. Çevredeki değişim, yapıdaki değişime dönüşür ve karmaşıklık artar. Çünkü her alt sistem diğerleriyle yeni bağlantılar kurar (Ritzer ve Goodman, 2004). Sistem teorisi, toplumu altta yatan bir birlik değil, farklılığın üzerinde temellendirir. Toplum, büyük bir parçanın küçük birimlerinden değil, daha çok farklılık yaratan farklardan oluşmaktadır. Sistem teorisi farklılığın teorisidir, farklılıkların birliğidir. Sistem teorisi, sistemlerin teorisi değil, sistem çevre farklılığının teorisidir (Moeller, 2006).

Gerçeklik, her seferinde biricik olan sistem çevre çokluğuyla meydana gelir. Bir sistemin operasyonel olarak kapalı olması onun çevresine kapalı olduğu anlamına gelmez. Çevresiyle anında operasyonları yoluyla bağlantıya geçemez ancak biyolojik hücrelerde olduğu gibi diğer hücrelerle bir alışveriş içerisinde olabilir. Örneğin bir diğer insanla aklınız ve beyninizle iletişim kuramazsınız bunun için yazmak ya da konuşmak gibi araçlara ihtiyaç duyarsınız. Bir göz çevreyi beynin, görsel sinyali alıp ve bunu kendi karmaşık yapısı içinde dönüştürmesiyle görür. Görüntü aynı dahi olsa her göz bunu farklı görür çünkü onu dönüştüren yapının iç işleyişi farklıdır. Beyin operasyonel olarak kapalıdır ve dışsal dünyaya ait bir bilişselliğe sahiptir (Moeller, 2006).

Sistemler operasyonel olarak kapalıdır, sadece kendi çevrelerinde olan şeylere eğer kendi koduyla ilişkiliyse tepki verirler. Sosyal sistem teorisinde işlevsel sistemler kendi kodlarıyla diğerlerinden ayrışırlar. Hukuk sistemi örneğin yasal/yasal olmayan kodu üzerinde temellenir. Bu ayrım üzerinden iletişim kurar. Bu sistemler, bu kodlar üzerine program geliştirirler. İletişim kurabilmek için kodun yanında program da gereklidir. Bu kod ve programlarla sistemler kendi işlevlerini yerine getirirler. Kod ise bir sistemin unsurlarını unsur olmayandan ayıran bir yoldur. İşlevsel sistemin dilidir. Bir sistemin kodu diğerine dönüştürülemez (Moeller, 2006).

Sosyal sistemler, autopoietik yeniden üretimleri için iletişimi kullanırlar. İletişim, bilgi, ifade, anlama ve ifade seçimlerinin bir sentezini içerir. Sosyal sistemin en temel birimi iletişimdir. İletişim, bir eylem değildir çünkü mesaj göndermekten çok daha fazlasını içerir. Her iletişim, detaylandırma, sorgulama, reddetme ve düzeltme gibi unsurları içerir. Modern toplum karmaşıktır. Bu karmaşıklık, sosyal hayatın farklı alanlarındaki etkileşimlerin daha basit ve sabit ilişkiler içerisinde sürmesini engeller. Bu karmaşıklık, çok fazla seçimin olması koşullarında oluşur. Bu durum da seçim yapılma ihtiyacını doğurur. Sistemler çevreleriyle doğrudan ilişkiye girmek yerine limitli sayıda tepki verirler. Verdikleri her tepki bir seçim olarak nitelendirilebilir. Bu seçimler onlara otonomluk sağlar. Sistemler bu otonomluk olmadan karmaşıklık geliştirmezler. Örneğin siyaset sistemi hukuku etkileyebilir ama kendisi hukuk olamaz. Tüm sistemler, operasyonel olarak kapalı, bilişsel olarak açıktır. Sistem çevresine, yaptığı seçimleri ileterek tepki verir. Her ne kadar operasyonel olarak kapalı olsa da iletişim yoluyla sağladığı açıklık bilişsel olarak nitelendirilebilir. Bu iletişim sayesinde farklı kodlarla da tanışır ve sistem öğrenir (Luhmann, 1995).

Modern hayatın belirsiz ve karmaşık doğası daha fazla güven yaratacak iletişim araçlarına olan ihtiyacı doğurmaktadır. Sonuç olarak güven, karmaşıklığı azaltan en genel iletişim aracı olarak karşımıza çıkmaktadır. Güvenin fonksiyonu belirsizliğe karşı toleransı arttırarak karmaşıklığı azaltmaktır (Luhmann, 1979). Luhmann, güveni hiçbir zaman kesin olarak kabul etmez çünkü aktörler her zaman güvensizlik konusunda da bilinçlidirler. Modern toplumlar, artan sistem güveni (herkes güvenir ilkesi) ile nitelendirilmektedirler. Bu anlayış bireylerin birbirleri arasındaki bağa değil artan bilince ve düşünümselliğe dayanmaktadır. Sistemlere güven mekanizması ise, sözleşmelerin devamlılığı, herkesin birlikte çalışması, oyunun kurallarını gözlemlemesi ve birlikte çalışması üzerine kuruludur (Luhmann, 1979). Belirsizlik ve risk durumunda kaynaklardan maksimum fayda elde etmek istiyorsanız, sistem, daha fazla güven girdisi talep edecektir.

Anlamın yaratılmasına zemin sağlayan belirli soyut sistemlere güven ya da güvensizlik tutumları Giddens (2004)’e göre “ulaşma noktalarındaki deneyimlerden ciddi biçimde etkilenmeye açıktır, kuşkusuz teknik uzmanlar için olduğu kadar sokaktaki insanlar için de iletişim medyası ve diğer kaynaklar yoluyla sağlanan güncellenmiş bilgiler de burada etkilidir. Ulaşma noktalarının halkın kuşkuculuğuyla mesleki uzmanlık arasında bir gerginlik zemini olmaları, onları soyut sistemlerin kabullenilmiş zayıflık kaynakları yapar. İşin içindeki teknik becerinin göreceli olarak düşük düzeyde olduğu bir ulaşma noktasında yaşanan şanssız deneyimler geçiren bir insan bu ilişkiden çekilmeye karar verebilir. Hekim ile hastanın ulaşma noktasında yaşanacak böyle bir deneyim telafisi olmayan sonuçlar doğurabilir. Ulaşma noktalarında yaşanan kötü deneyimler sistemle olan bütün bağların kopmasına dahi yol açabilir. Güvensizlik ise bir failin belirli bir sistem, birey ya da birey tipiyle ilişkisiyle ilgilidir. Soyut sistemler açısından güvensizlik sistemin kapsadığı uzmanlık savlarına karşı kuşkulu olma ya da etkin olumsuz tutum sahibi olma anlamına gelir”.

Luhmann (1979)’a göre güven kendi kuralları olan bir sosyal ilişkidir. Güven hem kişilikten hem de sosyal sistemden etkilenen bir çerçevede oluşur. Bunların her ikisinin de bulunması gerekir. Gelecek bugünden daha fazla olasılığı içerisinde barındırır. Güvenmek ise gelecek bugün belirliymiş gibi davranmaktır. Güven gelecekteki belirsizliği azaltmak için kullanılan bir mekanizmadır. Örneğin gelecekteki teknolojinin getireceği belirsizlikler güvene olan talebi daha da arttıracaktır. Güvenen kişi gelecekte belirli sayıda olasılık olduğunu düşünerek eylemde bulunur. Geleceğini bugüne bağlar. Modern öncesi dönemle ilişkilendirilebilecek tanıdıklık olgusu ise sosyal düzenin karmaşıklığı arttıkça ihtiyacı karşılayamaz hale gelir. Artık tanıdıklığın yerini güven almalıdır.

Sosyal dünya, olayların ardı ardına dizilişi değildir, aktörler arasında sosyal etkileşme olarak gerçekleşenler sadece aktörlerin sahip oldukları tarafından belirlenmez. Bu olayların dizilişini, sosyal eylemlerin oluşumunu ve sosyal etkileşimleri bundan daha fazlası etkiler. Luhmann’ın sosyal sistemler kuramına göre, sosyal gerçeklik, sosyal sistemlerin içinde organize olur. Sistemler, evrimleşir, kırılır, yenileriyle yer değişir. Aktörlere göre dünya karmaşık ve durumsaldır. Karmaşıktır çünkü sonsuz sayıda olayın ve ilişkinin gerçekleşme ihtimali vardır ve her olay sonsuz sayıda olasılık dahilinde meydana gelir. Yüksek derecede durumsallık her şeyin başka türlü olabileceği fikrini doğurmaktadır. Bunun yanında davranışın gerçekleşmesi için bireyin kendi verdiği kararın yanı sıra diğer kişilerin yaptıklarından da bireyin davranışları etkilenmektedir, bu durum ise çifte durumsallık olarak nitelendirilmektedir (Münch, 1994). Bu karar verme ve olasılıklar içerisinde yaşanan durum karmaşıklık olarak nitelenmektedir.

Çifte durumsallık ise tarafların birbirlerine karşı hesaplanamaz durumda ve birbirleri hakkında bilgisiz olmalarıdır. Karşılıklı iki kara kutu olma hali (alter ve ego) olarak da nitelendirilebilir. Ego ve alter, birbirlerinin eylemlerini dikkate alan ve bu eylemlerin durumsal olduğunu varsayan gözlemcilerdir (Jalava, 2006: 68-76). Luhmann (1995)’ın çifte durumsallık analizi başlangıç noktası olarak şu sorulardan yola çıkar; iki birey bir araya geldiğinde aralarındaki boşluğu nasıl kapatırlar ve aralarında bir ilişkiyi nasıl tesis ederler? Katılımcılardan bir diğerine uyum nasıl başlar ve sosyal bir ilişki haline döner? Bu eylem koordinasyonu alter ve ego arasında nasıl sağlanır? Luhmann(1995) çifte durumsallığı sosyal sistemlerin kuruluşunu motive eden bir problem olarak ortaya koyar. İki özerk sistemin (ego ve alter) karşı karşıya gelme durumunda sosyal etkileşim gerçekleşiyorsa çifte durumsallığın ortadan kalkma gibi bir durumu söz konusu olamaz. Durumsallık diğer olasılıkların bulunması halinde bir seçim yapma durumunu ifade eder. Bu durumda egonun eylemi diğer aktöre bağlı olduğu için durumsal değildir, birden fazla alternatif içinden o seçimi yaptığı için durumsaldır. Sosyal etkileşimin çifte durumsal karakteri, iki özerk sistemin yüz yüze gelmesiyle, birbirleriyle ilişkileri içinde kendi seçimlerini yapma durumlarını anlatır. Sosyal sistemler, her iki katılımcının da çifte durumsallığı tecrübe ettiği durumda ortaya çıkar. Katılımcılar birbirilerine karşı karanlıktır. Ego ve alter de birer kara kutudur. Bu iki kara kutunun birbirleriyle temasa geçmesi ise çifte durumsallıktır. Luhmann (1995)’a göre sosyal sistemler çifte durumsallığı kendi süreçlerini yeniden yapılandırmak ve şekillendirmek için kullanırlar. Luhmann (1995), sosyal sistemlerde otokatalizörlerden bahseder. Çifte durumsallığın otokatalitik bir özelliği vardır; kendisi tükenmeden yapıyı yeni bir düzeye taşıyabilir. Luhmann (1995)’a göre çifte durumsallık önemli bir sosyal problemdir ve çözüm yolu iletişimden geçmektedir. Bu iletişim sosyal sistemi oluşturur. Sistemde de yine seçimler yapılacaktır ve çifte durumsallık kendini yeniden üretecektir (Vanderstraeten, 2002: 78-88).

Sosyal sistemler toplumun hücre zarı gibi işlev görürler ve dışarıyla ilişki iletişimin operasyonlarıyla kurulur. Örneğin ekonomik işlemler her iki taraf için de ekonomik olarak iletişim kurmanın önündeki engeller kalkarsa gerçekleşebilir. İletişim, bildirim, bilgi ve anlamın bir arada bulunmasıyla gerçekleşebilir. İletişim, her zaman durumsaldır çünkü aksi olma ihtimali mevcuttur. Toplumsal sistemler, gerçekleştirdikleri fonksiyonlara göre isimlendirilirler. Örneğin bir şeyler satın almak ekonomik olarak iletişim kurma biçimidir. Oy kullanmak ise siyasi, mahkemede bir davayı savunmak hukuksal biçimde iletişim kurmaktır. Her sistem operasyonel olarak kapalı olduğundan bir sistem diğerinin çevresini oluşturur. Bunlarsa toplumun alt sistemleridir. Her işlevsel sistemin kendi sosyal perspektifi vardır ve kendi sosyal gerçekliğini yaratır. Toplum birçok alt sistemden oluşmuştur. Örneğin bilimin işlevi bilgi üretmektir ancak bu bilgi sosyal amaçlar için de kullanılabilir olduğunda etkili hale gelir. Bilimsel bilginin sadece bilinmesi değil uygulanabilir olması da önemlidir. Modern işlevsel sistemler, dilden daha etkili iletişim araçları geliştirmişlerdir. Bunlar kendi araçlarıdır. Bu araç sembolik genelleştirilmiş iletişim araçları (medium) olarak adlandırılır. Luhmann (1995)’a göre bunlar iletişimin devamlılığı için geliştirilmişlerdir. Aşırı uzmanlaşmış sistemlerin autopoiesisleri için aşırı uzmanlaşmış iletişim araçlarına ihtiyaç vardır. Buna örnek olarak ekonomi verilebilir ve bu araç paradır. Ancak bugün, ekonomi karmaşıklaştıkça paranın yerini farklı iletişim araçlarının aldığı görülmektedir. Buradan yola çıkıldığında bu araçların sahipliği konusu gündeme gelmektedir. Bu da yeni ayrımlar getiren bu iletişim araçlarının “diyabolik fonksiyonu” olarak adlandırılmaktadır. Luhmann ayrıcasembolik genelleştirilmiş iletişim araçlarının” sistemler arasındaki eşitsizlikleri arttırdığını da belirtmiştir (para her şeyin üzerine çıkmıştır). Sosyal sistemlerin istikrarının da değişmez olmadığını savunur. Bütün sistemler autopoiesislerine devam eder ve gelişir. Bu gelişimin temelinde ise özellikle modern toplumun koşullarında sistemin sembolik genelleştirilmiş iletişim araçlarının yeterliliği ve etkiliği yer alır (Moeller, 2006).

Luhmann’a göre bir sistemin işleyişi sadece sistem ve çevresi arasındaki ilişki dikkate alındığında tamamen anlaşılabilir. Luhmann’ın ana tezi, sistemlerin genelde içinde bulundukları çevrenin karmaşıklığını azalttıklarıdır. Bir çevrenin karmaşıklığı bu ortamdaki fiili veya muhtemel olayların miktarına bağlıdır. Karmaşıklığın azalması bir sistemin bu ortamdan ilişkili olayları seçmesini ve bu ortamla ilgilenme biçimlerini nasıl azalttığını anlatır. İçsel farklılaşma süreci karmaşıklığın düzenlendiği veya süzgeçten geçirildiği mekanizmalardan biridir. Luhmann’a göre, çifte durumsallıktan sosyal sistemlerin autopoietik sistemler oldukları sonucu çıkar. Bunlar, kendi özerkliklerine karşı potansiyel tehditlerle karşılaştıklarında, ortamı özerkliğe katkıda bulunacak biçimde kaydeden ve yorumlayan sistemlerdir. Çifte durumsallık aracılığıyla sosyal sistemin özerkliğine potansiyel tehditler bu özerkliği artıracak biçimde işlenir. kendine-gönderimli sistemler üç boyuta sahiptir: sistemin ‘kod’u, ‘yapı’sı (programı) ve ‘süreci’. Kodlar bilginin işlendiği ikili süreçler, yani, ‘doğru/yanlış’ veya ‘önemli/ önemsiz’ gibi ikili karşıtlıklardır. Yapı veya program sistem içinde benimsenen temel değerler, normlar ve beklentileri içerirken, süreç süregelen etkileşimi anlatır. Bir sistemin kendini yeniden-üretmesi için kodun aynı kalması gerekir, ancak yapı veya süreç değişebilir. Çifte durumsallık bu yüzden evrensel düzenleyici bir ilkedir, ancak modernite artan durumsallık ve karmaşıklığı ima ederken, karmaşıklığı daha fazla azaltmayı sağlayacak daha gelişmiş mekanizmalara gerek vardır (Baert, 1998:1-3).

Luhmann sosyal sistemleri üçe ayırmıştır; bunlar, etkileşim, örgüt ve fonksiyon sistemleridir. Organizasyonlar (örgüt sistemleri), fonksiyonel farklılaşmayla evrilmiş ve Luhmann’a göre etkileşimlerden daha yeni bir sosyal fenomendir. Bütün sosyal sistemler, bir dereceye kadar birbirlerini etkiler, sosyal sistemler kavramsallaştırması bunu analiz etmek için kavramsal bir model geliştirmiştir. Fonksiyonel olarak farklılaşmış bir toplumda bütün alt sistemler bir diğerinin çevresini oluşturmaktadır. Her ne kadar kendi kendilerine hayatlarını devam da ettirseler birbirlerini de etkilerler. Örneğin yasal iletişim hukuk sistemine özgüdür fakat çevresinde olan her şeye de uyarlanabilir. Birbirlerini etkileyişleri ise yapısal bağlantı ile mümkündür. Siyaset ve ekonomi gibi iki sistem bir sistemin operasyonunun diğer sistemin operasyonunu amaçlaması yoluyla mümkün olabilir. Siyaset sürekli olarak ekonomiye yönelmiş bir iletişim yaratabilir. Vergiler yoluyla siyaset sistemi ekonomiyle bir bağlantı kurabilir. Yapısal bağlantı sistemlerin operasyonel kapalılıklarına müdahale etmez aksine farklı autopoietik süreçler arasında bağlantı kurulmasını sağlar. Toplumda ekonominin işleyişi siyaset, hukuk, eğitimle bağlantısı kurulmadan tam anlaşılamaz (Moeller, 2006).

Luhmann’ın sistem kuramı oldukça karmaşık, dağınık ve tutarsız görünse de sosyologlara kavramsal çerçeve sunma ve yaklaşımlarını şekillendirme konusunda ufuk açıcı olduğu aşikardır. Aslında Luhmann’ın yapmaya çalıştığı kendi dönemine ait olan kuramsal gelişmeleri sosyolojiye bağlamaktır. Modern fizik, bilgi kuramı, genel sistem teorisi, biyoloji, psikoloji, iletişim gibi alanlar bunlara örnek olarak verilebilir. Bu çabaları, Parsons’tan etkilenmesi olarak yorumlanabilir.

Luhmann’ın çalışmalarını İngilizce literatüre kazandıran ve sistem kuramını sağlığa uyarlama konusunda bir çok yayını bulunan ender isimlerden birisi de Alman asıllı Jürgen Pelikan’dır. Luhmann’ın karmaşıklık ve sistemde seçim yapmak için öngördüğü kavramsal çerçeve göz önüne alınarak geliştirilen bir modelde Pelikan (2007: 82)’a göre bireyi tek bir sistem olarak tanımlamak mümkün değildir. Birey, beden, zihin ve sosyal sistemler olan üç adet autopoietik sistemden oluşur. Bu üç sistem kendisini farklı operasyonlarla yeniden üretir. Her birinin farklı çevreleri vardır. Beden, metabolik olarak, zihin düşüncelerle, sosyal olan ise iletişimle bu yeniden üretimi gerçekleştirir. Bu sistemler birbirlerine bağlı ama aynı zamanda kısmi bağımsızlıkları da olan sistemlerdir. Luhmann’a göre toplum, bazı sosyal farklılaşma tiplerinin karışımıdır. Modern toplum işlevsel olarak farklılaşmıştır. İşlevsel olarak farklılaşma, farklı sosyal bölümlerin otonom olarak işlev görmesidir. Fonksiyon sistemlerinin autopoietik sayılmaları için iletişimsel olaylar üretmeleri gerekir. Bu iletişimi sağlamak için ikili kodlar kullanırlar.

Günnur ERTONG / Ankara Üniversitesi DTCF Sosyoloji Bölümü.

KAYNAKÇA

Abelson, J., Miller, F. , Giacomini, M. (2009) What does it mean to trust a health system? A qualitative study of Canadian health care values. Health Policy, 91: 63-70.

Baert, P. (1998) Yeni-İşlevselcilik ve Niklas Luhmann (Çev. Ümit Tatlıcan). Social Theory in the Twentieth Century. Polity Press.

Beck, U. (1992) Risk Society: Towards A New Modernity. Frankfurt: Sage Publications.

Calnan, M., Rowe, R. (2005) Trust Realtions in the New NHS: Teoritical and Methodogical Challanges. “Taking Stock of Trust” E.S.R.C Conference London School of Economics, 1-25.

Calnan, M., Sanford, E. (2004) Public Trust in Health Care: the system or the doctor?Quality Safety Health Care, 13:92-97.

Coleman, J. (1994) Foundations od Social Theory. Boston: Harvard University Press.

Dünya Sağlık Örgütü Dünya Sağlık Raporu, 2002.

Fukuyama, F. (2005) Güven (Sosyal Erdemler ve Refahın Yaratılması), (Çev. Ahmet Buğdaycı). İstanbul: İş Bankası Yayınları.

Giddens, A. (1990) The Consequences of Modernity. Cambridge: Polity Press.

Giddens, A. (2004) Modernliğin Sonuçları, (Çev. Ersin Kuşdil). İstanbul: Ayrıntı.

Gürsoy, G. (2002) Tipta Bugünden Geleceğe (İçinde 2000-2020 Sürecinde Nasıl Bir Dünya, Türkiye, Sağlık, Tıp Ortamı Öngörülebilir, Oluşturulabilir?). Ankara: TTB Yayınları.

Jalava, J. (2006) Trust as a Decision The Problems and Functions of Trust in Luhmannian System Theory. University of Helsinki Department of Social Policy Research Reports 1: 1-236.

Jalava,J.(2001) Trust or Confidence? Comparing Luhmann’s and Giddens’s Views of Trust. Paper presented at the 5th Conference of the European Sociological Association, ‘Visions and Divisions’, August 28 - September 1, 2001, Helsinki, Finland.

Luhmann, N. (1979) Trust and Power: Two Works by Niklas Luhmann. New York: John Wiley&Sons.

Luhmann, N. (1990) Essays on Self Reference. New York: Columbia University Press.

Luhmann, N. (1995) Social Systems , (Çev. John Bednarz ve Dirk Baecker). California: Writing Science.

Luhmann, N. (1986) Ecological Communication, (Çev. John Bednarz). Chicago: The University of Chicago Press.

Luhmann, N. (2003) Refah Devletlerinin Siyaset Teorisi, (Çev. Medeni Beyaztaş). İstanbul: Bakış.

Pelikan, J. (2007) Understanding Differentiation of Health in Late Modernity by Use of Sociological Systems Theory, in David McQueen, Ilona Kickbusch, Louise Potvin, Jürgen Pelikan, Laura Balbo ve Thomas Abel (ed.) Health and Modernity The Role of Theory in Health Promotion, Springer, chapter 6: 74-102.

Mechanic, D. (1996) Changing Medical Organization and the Erosion of Trust. The Millbank Quarterly, 74(2): 171-189.

Meyer, S., Ward, P., Coveney, J., Rogers, W. (2008) Trust in the health system: an analysis and extension of the social theories of Giddens and Luhmann. Health Sociology Review, 17: 177-186.

Misztal, B. (1996) Trust in Modern Societies. Cambridge: Polity Press.

Moeller, H. G. (2006) Luhmann Explained From Souls to Systems. Illınois: Open Court.

Münch, R. (1994) Sociological Theory Vol. 3. Chicago: Nelson-Hall.

Müller, H. (2001) Luhmann’s Systems Theory as a Theory of Modernity. New German Critique, 61: 39-54.

Piette, J. D., Heisler, M., Krein, S., Kerr, E. A. (2005) The Role of Patient-Physician Trust in Moderating Medication Nonadherence Due to Cost Pressures. Arch Intern Med, 165: 1749-1755.

Ramage, M., Shipp, K. (2009) System Thinkers. London: Springer.

Ritzer, G., Goodman, D. J. (2004) Modern Sociological Theory. New York: McGraw Hill.

Sztompka P. (1999) Trust. New York: Cambridge University Press.

Vanderstraeten, R. (2002) Parsons, Luhmann and the Theorem of Double Contingency. Journal of Classical Sociology, 2:77-92.

Yoldaş, Y. (2007) İşlevsel-Yapısal Sistem Kuramı. Bursa: Alfa.


Ekleyen:Ümit SERT
Kaynak:(Alıntıdır)
Aradığınız Dokümanı Bulamadıysanız, Farklı Araştırmalar Yapmak İstiyorsanız Site İçi Arama Yapabilirsiniz!

Ödev ve Araştırmalarınız için www.arsivbelge.com Sitesinde Kaynak Arayın:

Ödev ve Araştırmalarınız için Arama Yapın:
     Benzer Dokümanları İnceleyin
Eski Uygarlıklara Ait Sayı ve Sistemler(5550)

19. yy Osmanlı Devleti Siyasi Sosyal Ekonomik Durumu(5434)

Sosyal Yardım Kurumları ve Kuruluşları(5414)

SOSYAL BELEDİYECİLİK(5393)

Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntem ve Teknikleri(5390)

          Tanıtım Yazıları
      
Türkçe İtalyanca ve Almanca Cümle Çevirisi İçin Birimçevir Sitesi

Esenyurt, Beylikdüzü ve Kartal Bölgelerinde Satılık Daire İlanları

Belge Çevirisi

Siz de Tanıtım Yazısı Yayınlamak İçin Tıklayın

Diğer Dökümanlarımızı görmek için: www.arsivbelge.com tıklayın.          

Siz de Yorum Yapmak İstiyorsanız Sayfanın Altındaki Formu Kullanarak Yorum Yazabilirsiniz!

Yorum Yaz          
Öncelikle Yandaki İşlemin Sonucunu Yazın: İşlemin Sonucunu Kutucuğa Yazınız!
Ad Soyad:
          
Yorumunuz site yönetimi tarafından onaylandıktan sonra yayınlanacaktır!