HATIRA NEDİR
Sanat, bilim ve meslek dallarında ün yapmış kişilerin, kendi başlarından geçen veya devirlerinde olup biten olaylarla ilgili bilgi ve gözlemlerini anlatan yazılarına hâtıra (anı) denir. Hatıra, günü gününe tutulmuş notlara dayanılarak yazılabildiği gibi, sonradan hatırlanarak da yazılabilir.Hatıralar tarih bilimi bakımından belge niteliği taşır. Karanlıkta kalmış bazı ilginç olaylar, durumlar hâtıralarla gün ışığına çıkar.
Hâtıra yazımında dikkat edilecek hususlar :
1. Konu ilgi çekici olmalıdır.
2. Yazılanlar yeni nesillere ders ve ibret verici, onları iyiliklere özendirici olmalıdır.
3. Yazarken elden geldiğince duygusallıktan uzak kalınmalı ve
gerçekçi olunmalıdır.
4. İyi hatırlanmayan olaylar, bilgiler yazıya sokulmamalıdır.
5. Abartılı anlatımdan sakınılmalıdır.
HÂTIRA ÖRNEĞİ :
TÜRK'ÜN ATEŞLE İMTİHANI
Eylülün ikinci günü, Mustafa Kemal Paşa, Fevzi ve İsmet Paşaları Uşak'ta bir masanın etrafında bulduk. General Trikopis ile general Dionis Türk'lere teslim olmuştu. Mustafa Kemal Paşanın huzuruna, Nurettin Paşayla Kemalettin Paşanın arasında geldiler. Eğer korunmasalardı, Uşak halkı onları da parçalayacaktı. Uşaklılar onları, sevgililerini öldürenler, evlerini barklarını yakanlar arasında sayıyorlar, mevkilerine hiç önem vermiyorlardı.
Yunan generallerini getirdikleri zaman, Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa ile İsmet Paşanın arasında duruyordu. Benim için bu, birinci derecede militer bir dramdı. Onun için büyük bir ilgiyle onları seyrettim ve dinledim. Bizimkilerin üniformaları erlerinki kadar sade, yüzleri sakin ve hareketsizdi. Buna karşılık, Yunanlılar sırmalı üniformalar giymişlerdi; yüzleri ile elleri son derece sinirli olduklarını gösteriyordu. Fevzi Paşa bir Buda heykeli gibi sakindi, fakat belki de içinden "Bu herifler gerçek asker olamaz, âdeta dans eder gibi sıçrayıp selâm veriyorlar» diyordu. İsmet Paşa, gözlerindeki öfkeyi göstermemeğe çalışıyordu; o, askerden daha başka bir şeydi; o bölgede yerli halka yapılan zulme katlanamıyordu.
Fevzi Paşayla İsmet Paşa eğildiler, fakat ellerini vermediler. Mustafa Kemal Paşa bu sahnenin egemen karakteriydi. Askerlik alanında bir büyük sanatçı ve oyunun kurallarına uyan bir sporcuydu. O, Yunan generallerinin kılıklarına ve yanındakilerin yaptıkları kötülüklere hiç önem vermiyor. Trikopis, onun bu oyundaki rakibi. Bu askerlik oyununda yere vurduğu adama kurala uygun olan hareketi yapıyor; sırtını yere getirdiği pehlivanın elini sıkan yenmiş bir pehlivan gibi. Trikopis'in elini yakaladı, sıradan bir el sıkış süresinden daha çok tuttu:
— Oturun, general, yorulmuş olacaksınız-
Bundan sonra sigara tablasını uzattı, kahve ısmarladı. General Dionis'e de nezaketle davranmakla birlikte, gözleri Trikopis'in gözlerinde. Trikopis de ona açık bir hayranlıkla bakıyor. Elli yaşlarında kadar, sinirli, hastalıklı, tiyatro sahnesindeymiş gibi giyinmiş bir adam.
— Ben sizin bu kadar genç olduğunuzu bilmiyordum, general.
Bundan sonra masanın çevresine oturdular. Mustafa Kemal Paşa, askerlik alanında oynadıkları oyunu tartışmak için sabırsızlanıyordu. Ona, âdeta halkın ıslıkladığı bir piyesin yazarına bakar gibi bakıyor. Önce, bir
Rum tercümanla lâfa başlandı. Yanılmıyorsam bu, «Tetkik-i Mezâlim» şubemde Yunan gazetelerini çeviren adamdı. Ben Rumcayı o günlerde hâlâ iyi anlarsam da, çeviremezdim. Konuşma, daha sonraları Fransızca olarak sürdü. General Trikopis, dertlerini profesyonele döken bir amatör gibi konuşuyordu. Yunan ordusunun kötü durumunu, bundan sorumlu alan deli komutan Hacı Anesti'nin kusurlarını, durumu anlamadan ordusuna emirler verdiğini anlatıyordu. Bütün haberleşmeler Türk süvarisi tarafından kesildiği için, Yunan ordusunun çeşitli parçaları birbiriyle anlaşamamışlardı. Bundan başka da, Yunan ordusundaki Venizelos'çu ve Kostantin'ci bölümler birbirine girmişti, insan, Afyon'daki Yunan ordusunun neden paniğe uğradığını seziyordu. General Trikopis Çobanlar'dan bir karşı saldırı yapmayı düşündüğünü söyleyince, Mustafa Kemal Paşa da kendisinin nasıl karşı koyacağını anlattı. Bu aralık, iki Yunan generali arasında da sert bir tartışma başlamıştı. Çünkü, Dionis, Trikopis'in emirlerine uymamıştı.
Yunan generalleri, askerliğe yakışmaz bir biçimde tartışmaya girmişlerdi. Bunu bizim paşaların, askerlik sanatının, nereden gelirse gelsin, şerefine aykırı gördükleri belliydi.
Buluşma bitince, Mustafa Kemal Paşa ayağa kalktı:
— Sizin için bir şey yapabilir miyim?, diye sordu. Trikopis :
— İstanbul'daki karıma durumumdan haber verilmesini isterim, diye cevap verdi.
O zaman Mustafa Kemal Paşa, Trikopis'in elini yine uzunca süre elinde tutarak dedi ki:
— Savaş bir talih oyunudur, general. Kimi zaman, en ustası da yenilir. Siz görevinizi yaptınız. Sorumluluk talihten geliyor. Üzülmeyiniz.
General Trikopis, ellerini sallayarak:
— Ah, general! En son yapmam gereken şeyi yapamadım, dedi.
Bu anlaşılan, intihara cesaret edememiş olması sorunuydu.
Yunan generalleri gittikten sonra, Mustafa Kemal Paşa hayal kırıklığına uğramış gibiydi. Adeta uluslararası bir sahnede döğüşmüş olduğu ve şampiyonluğu kazandığı oyundaki muhalifini kendine lâyık görmüyor gibiydi. |