Araştırma ve ödevleriniz için her türlü kaynağı ve dokümanı En Geniş Araştırma ve Ödev Sitesi: www.arsivbelge.com ile bulabilir ve İsterseniz siz de kendi belge ve çalışmalarınızı gönderebilirsiniz!
Her türlü ödev ve dokümanı
www.arsivbelge.com ile kolayca bulabilirsiniz!

Araştırmalarınız için Arama Yapın:


Araştırmalarınız için Arama Yapın:

  
                    

Kırşehir Ayrıntılı bilgiler
www.arsivbelge.com
Kırşehir Ayrıntılı bilgiler dokümanıyla ilgili bilgi için yazıyı inceleyebilirsiniz. Binlerce kaynak ve araştırmanın yer aldığı www.arsivbelge.com sitemizden ücretsiz yararlanabilirsiniz.
Kırşehir Ayrıntılı bilgiler başlıklı doküman hakkında bilgi yazının devamında...
Ödev ve Araştırmalarınız için binlerce dokümanı www.arsivbelge.com sitesinde kolayca bulabilirsiniz.

Kırşehir ili Tarihi - Kültürü - Sanat ve Sanatçıları – Şehir ve Coğrafi Özellikleri Hakkında Bilgi

Kırşehir 1867 yılında bucak, 1869 yılında ilçe, 1870 yılında sancak olmuş, Avanos, Keskin ve Mecidiye (Çiçekdağı) ilçeleri Kırşehir'e bağlanmıştır. 1921 yılında bağımsız mutasarrıflık, 1924 yılında il olan Kırşehir'e Avanos, Çiçekdağı, Hacıbektaş, Mucur ilçeleri bağlanmıştır. 1944 yılında ilçe olan Kaman, Kırşehir'e bağlanmıştır.

20 Temmuz 1954 tarihinde Başbakan Adnan Menderes'in siyasi rakibi Osman Bölükbaşı'nın memleketi olan Kırşehir'den her seçimde tulum çıkarmasından duyduğu kırgınlık hissinden kaynaklanan bir politik karşı hamle olarak, Nevşehir il, Kırşehir de Nevşehir iline bağlı bir ilçe haline getirilmiş Çiçekdağı ilçesi Yozgat'a, Kaman Ankara'ya, Hacıbektaş, Mucur ve Avanos da Nevşehir'e bağlanmıştır.

Bu şekide Adnan Menderes'in gazabına uğrayan Kırşehir 1 Temmuz 1957'de tekrar il haline getirilmiş, yeni ile Yozgat'ın Çiçekdağı, Ankara'nın Kaman ve Nevşehir'in Mucur ilçeleri bağlanmıştır.
Kırşehir tarihi, Hititler dönemi ile anılmaya başlar. Fakat, ilin adının o zaman ne olduğu henüz bilinmemektedir. İlin bir ara Aquae Saravenas (Akova - Saravena) adıyla (M.Ö. 2.yy.) bilindiği anlaşılmıştır. Önceleri Makissos (Macissus) adıyla anılan kent, İmparator I. Jüstinianos devrinde (527-568) yeniden kurulmuş ve Jüstinianopolis diye anılmaya başlamıştır.

Uçsuz bucaksız kırın ortasında yükselen bu kente Türkler "Kır şehri" adını vermişlerdir. Kır şehri zamanla halk dilinde "Kırşehir" oldu. Bu gün bile bazı köylerinde yaşayan halk, burasını Kır şehri diye anar. Kırşehir ismi Türkçe'dir. Bir rivayete göre de Timur'un Anadolu'ya gelişinde kendisine karşı koyan burada yaşayan halkı göstererek "kırın şehri" dediği, daha sonra bunun Kır şehri olarak değiştiği ve bu günkü ismini aldığı da söylenmektedir.

İlçeler
* Kırşehir merkez
* Akçakent
* Akpınar
* Boztepe
* Çiçekdağı
* Kaman
* Mucur

İklim
Kırşehir'de, kışları soğuk ve kar yağışlı, yazları sıcak ve kurak geçen karasal iklim görülür. Thorntwait'in iklim tasnifine göre, Kırşehir yarı kurak iklim özelliğine sahiptir. İldeki yıllık sıcaklık ortalaması 11.3°C, yıllık yağış miktarı ise 400 mm.'den azdır.

Sıcaklık
İldeki dağlık ve ovalık alanlar arasında yıllık ortalama sıcaklık farkı fazla değildir. İlçeler arasındaki sıcaklık farkı 1°C civarındadır. Merkez ilçede yıllık ortalama sıcaklık 11,3°C iken, Kaman'da 10.9°C, Çiçekdağ'da ise 12,2°C. Kırşehir'in çevre illerle olan sıcaklık farkı yine 1°C dolayındadır. Ankara'da 11,7°C, Nevşehir'de 10,9°C, Yozgat'ta 9,0°C

Yağış
Kırşehir'deki yıllık yağış ortalaması, 350-400 mm. arasında değişir. Merkez ilçede 62 yıllık verilere göre yıllık yağış miktarı 378,1 mm. dir. Yıllık yağış miktarı Kaman'da 455 mm., Çiçekdağ'da ise, 322 mm. olarak ölçülmüştür. Kırşehir'e komşu il merkezlerinin yıllık yağış miktarlarının; Ankara'da 377,7 mm., Nevşehir'de 388 mm., Yozgat'ta ise 539 mm. olduğu görülmektedir.


TARİHİ

Kırşehir ilinin bulunduğu topraklar, tarihte Anadolu’da ilk siyasi birliği kuran Hititlerin toprakları içinde bulunuyordu. Hititlerin iç savaş ve iktidar kavgaları ile dağılıp yıkılmasından sonra bu topraklara Asurlular hakim olmuştur. Persler MÖ. 6. asırda bu bölgeyi istila etmişlerdir. MÖ. 4. asırda Makedonya kralı İskender Persleri yenmiş,Anadolu ve İran’ı istila ederek Makedonya devletine katmıştır.

İskender’in ölümü ile bu bölge (Asya) Selevkos Devleti’nin nüfusunda kalmış ise de aslen bu bölge Kapadokya Krallığının olmuştur. Kapadokya Krallığı Roma İmparatorluğunun hakimiyetini tanımış ve bilahare Roma İmparatorluğu Kapadokya Krallığı ile birlikte bu bölgeyi kendine bağlamıştır. MS: 395 senesinde Roma İmparatorluğu Batı ve Doğu olarak ikiye bölününce bütün Anadolu gibi bu bölgede Doğu Roma (Bizans) ın payına düşmüştür.

1071’den sonra Anadolu toprakları Türklere açılınca, Kırşehir’in Türk tarihine katılma devri başlıyor. Kutalmış oğlu Süleyman Şah, kent ve çevresini Anadolu selçuklular’ına bağlıyor. 1402’de Osmanlı’lar Ankara savaşında, Timur’a yenilince, Kırşehir ve yöresi,

Karamanlılar’a veriliyor. Çünkü bu savaşta Karamanlı’lar Timur tarafını tutup ona yardım etmişlerdir. Fatih Sultan Mehmet’in Karamanlı’ları yok etmesinden, Yavuz Sultan Selim’in Dulkadiroğullarını tarihten silmesinden sonra, Kırşehir kesinlikle Osmanlı’ların egemenliğine geçiyor. Celali isyancıları zaman zaman şehre saldırıp yağmalama yapmışlardır.

Bir ara Selçuklulara bağlı Danişmendoğulları bu bölgede hakim olmuşlar ve 1120’de Selçuklulara bağlı bir vilayet daha sonra Konya Selçukluların bir vilayeti olmuştur. 12. asırın 2. yarısında şehir gelişmiş ve Anadolu’nun bağrın da en büyük ilim ve kültür merkezlerinden biri haline gelmiştir.

Kırşehir Anadolu da “ahlaki” denen tasavvufi esnaf teşkilatının en mühim merkezlerinden biri olması ile 14. asırda oldukça gelişmiştir. Meşhur Ahi Evran Kırşehir’e yerleşmiş, Mevlevi tarikatı gelişmiş ve büyük mutasavvıf ve Türk şairi Aşık Paşa burada yaşamıştır.Bu asırda müstesna bir kültür ve ilim merkezi olmuştur.

1.Dünya savaşı bitmiş, Osmanlılar savaşta yenilince savaşın galipleri, Anadolu’yu bölgelere ayırıp, istila etmeye başlamışlardır. Osmanlı sultanları, saltanatlarını sürdürmek için herşeye göz yummuşlardır. Halk durumunda menmun değildir. Bu görüşü savunanların başında Mustafa Kemal Paşa gelmektedir. Ya istiklal, ya ölüm parolasından yola çıkarak; er geç geldikleri gibi gideceklerdir, demektedir.

Kırşehir bu tarihi yol ayırımında Mustafa Kemal Paşadan yana çıkar. Gerek yiyecek-giyecek, gerek para ve gerekse asker olarak tüm Gücünü Paşa’nın emrine verir. Kurtuluş savaşı sona erdiğinde, Kırşehir’li her aile ya birkaç Şehit vermiştir. Ya da her ailenin birkaç gazisi vardır.

19. yy ikinci yarısında Kırşehir sancağı Ankara vilayetine bağlandı. Cumhuriyet devrinde il merkezi oldu. 1954’te ilçe merkezi olarak yeni kurulan Nevşehir iline bağlandı ise de 1957 yılında yeniden kurulan Kırşehir iline merkez oldu.

EKONOMİ

Kırşehir ilinin ekonomisi tarıma dayanır. Sanayi bakımından en az gelişmiş iller arasındadır. Faal nüfusun %80 i tarım, hayvancılık, ormancılık, avcılık ve balıkçılığa dayanır. Sanayi sektöründe uğraşanlar %7 dır. Göçler sebebiyle nüfus artışı azalmıştır.

Sanayi: Kırşehir sanayi bakımından en az gelişmiş illerimizden biridir. Başlıca sanayi kuruluşları; PETLAS Lastik Sanayisi A.Ş. Un fabrikaları, üç tuz imalathanesi, matkap ucu üreten Oralsan Makine Tarım Sanayi ve Ticaret AŞ., Süt Endüstri kurumunun peynir ve tereyağı Fabrikası, Meytaş kireç ve tuğla fabrikası, Türktur Turizm ve İnşaat A.Ş. , Yem ve Bulgur Fabrikası,. Kırşehir halı ve seccadeleri çok meşhurdur.

Geleneksel Sanatlar: İlde halı ve kilim dokumacılığı önemlidir. Sanayileşme ve kentleşmeyle birlikte dokumacılık il merkezinde önemini yitirirken, ilçe ve köylere kaymıştır. Geçmişte büyük önem taşıyan bakırcılık ortadan kalkmış gibidir. Yörede geleneksel olarak sürdürülen taş işlemeciliği günümüzde gelişerek dış pazara yönelmiştir.

Bakırcılık: İlin tüm gereksimini karşılayan bakırcılık Uzunçarşı’da sürdürülmektedir.

Dokumacılık:dokumacılık ilçelerde ve köylerde sürdürülmekte ve halkın geçim kaynaklarında birini oluşturmaktadır.

Halıcılık: Halıcılık önceleri evler için yapılırdı. Gününüzde Pazar için üretilen halılar, birinci kalite sırt yününden ve çift kat düğüm ile dokunmaktadır.

Taş işlemeciliği: İl merkezinde yaklaşık 15-20 taş atölyesi bulunmaktadır. Geçmişte buralarda basit ev eşyası yapılırken günümüzde dış pazara yönelik süs eşyası, satranç takımı yapımları başlamıştır.

Mimarlık: Kırşehir’de mimarlık çok önceleri başlamıştır. Örneğin Kızılırmak’ın kollarının üzerine köprüler kurulmuştur.

Tarım:Tarım ilin mühim ekonomik kaynağı olup başlıca tarım ürünleri şunlardır; 350 bin ton buğday, 50 bin ton arpa, 20 bin ton çavdar, 20 bin ton mahlut, 2 bin ton fasulye, 1500 ton mercimek, 30 bin ton patates, 50 bin ton şeker pancarı ve 200 ton keten yetişir. Sebzecilik gelişmemiştir. Fakat meyvecilik önemli yer tutar. Alma, armut, erik, ceviz ve üzüm az miktarda da kayısı, kiraz, vişne ve şeftali yetişir. Zerdalisi ve “balbaşı” denilen pekmezi meşhurdur.

Hayvancılık: Kışların sert ve uzun geçmesi ve bitki örtüsünün cılız olması sebebiyle havancılık ancak 2. derecede bir geçim kaynağıdır. Hayvan kapasitesi 500 bin koyun, 120 bin tiftik keçisi, 10 bin kıl keçisi ve 120 bine yakın sığır, 500 bin kümes hayvanıdır. Deve kuşu üretme çiftlikleri de açılmıştır.

Ormancılık:Kırşehir ili orman bakımından yoksuldur. 13 bin hektar bozuk baltalık orman alanı ile 10 bin hektara yakın fundalık vardır. Akarsu vadilerinde modern kavakçılık yapılmaktadır. Madenler:Yer altı kaynakları zengin sayılmaz. Maşlıca madenleri; mermer, tuz, maden kömürü ve flüosittir. Oniks mermerleri meşhurdur. Yılda yaklaşık olarak 2500 ton onyx mermer taşı işlenmektedir.

KIRŞEHİR'İN KÜLTÜREL GELENEĞİ VE ÖZELLİKLERİ
Yaşama Biçimi: Osmanlı döneminde Ahilik merkezi olan Kırşehir’de toplumsal yaşamda geleneksel ahlaksal değerlerle biçimlenmiştir. 9. yüzyılın ortalarından başlayarak, Ahilik ekonomik ve toplumsal işlevini yitirmiştir. Ancak, üretim ilişkileri pek değişmediği için etkileri süregelmiştir. Ancak dinsel değerlerde günlük yaşamda belirleyici bir yer kazanmıştır. Cumhuriyet sonrasında geleneksel yapı çok az değişime uğramıştır.

1950’lerde, Kırşehir yaşamında belli bir canlanma görülmüştür. Kente en yakın merkez Ankara, bir dönem “yeni geçim kapası” gibi görülmüştür. Tarımsal alanların sınırlılığı ve verim düşüklüğü kent halkını göçe itmiştir. Nüfus artışıyla bu sorun daha önemli bir boyut kazanmıştır. “ev büyüğü” denen baba saygınlığı sürerken, geniş aile yapısının çözülmesi ilişkilerde sarsıntılar yaratmıştır.1960’larda bu süreç hızlanmış, köyden merkez ve Kaman gibi ilçelere göç yoğunlaşmıştır. Aynı dönemde büyük merkezlere ve yurt dışına işçi göçü başlamış, nüfus dalgalanmaları olmuştur.
Kente göçenler, tarımsal alandan, küçük üretim yada hizmet sektörüne geçmekte, ilişkiler pek değişime uğramamaktadır. Kentteki en yaygın iş taşçılıktır. Bu yada benzer işlerde usta-çırak ilişkileri egemendir. Ahilik geleneğinin etkisi bu ilişkiyi koruyuculuk - gözeticilik boyutlarına varmaktadır.
Göçler Kırşehir yaşama biçimini 1980’lerde ekilemeye başlamıştır. İl dışında çalışarak sağlanan parasal birikimler, 1970’lerde kentte yatırama yöneltmiş, kooperatif yada büyük ortaklıklar oluşturulmuştur. Burada da hemşerilik - akrabalık ilişkileri etkilidir. Kent dışındakiler de bu tür bağlarını korumaktadırlar.

Giyim-Kuşam : kır-kent ayrımı giysilerde belirgindir. Merkezlerdeki kadın giyiminde moda ve pazar, kırsal kesimlerde çalışma koşullarda ve gelenekler etkili olmaktadır. Erkek giyiminde ayrılık daha azadır. Yüksek gelir grubu ve memur çevrelerinde büyük merkezlerdeki giyim biçimine özenme görülürken kent genelinde günlük ve yabanlık giysi ayırtına pek rastlanmaz.


Beslenme Biçimleri: İlin tarımsal ürünleri beslenmenin de temelini oluşturur. Beslenme hamurlu yiyeceklere, et ve süt ürünlerine dayanmaktadır. Kırsal kesimlerde tüketime yönelik fasulye, domates, biber, patlıcan gibi sebzelerde yetiştirilir. Bağcılığın eski önemini yitirmesine karşın üzüm, kayısı, dut gibi meyveler yöre beslenmesinde önemli bir yer tutmaktadır. Erişte, salça, pekmez gibi yiyecekler giderek yerini Pazar ürünlerine bırakmaktadır.

Erik, zerdali, kayısı ve elma kurularına yörede “kak” denir. Elma dışındakiler güneşte kurutulur, kışları çerez olarak yenir yada hoşaf yapılır. Elma, armut ve üzümün “kışlık” denilen özel çeşitleri de yetiştirilmektedir. Üzüm ve armut “hevenk” yöntemiyle kurutulmaktadır; meyveler saplarıyla toplanıp bir gün güneşte bekletilir. Saplar yumuşadıktan sonra kalınca iplere dizilerek kiler yada mahzenlerde tavanlara asılır, saklanır. Meyve kurularından nohutlu tatlıda yapılmaktadır. “haside” denilen zerdali yağlaması, yöreye özgü tatlılardandır.
Ayrıca üzüm, armut, elma gibi meyvelerden pekmez yapılmaktadır. Pazara yönelik üretime dönüştükten sonra, Kırşehir bölgesinin pekmez üretimi merkezlerinden biri olmuştur. Pekmezden evlerde “köftür” denen yiyeceklerde yapılmaktadır. Taze pekmez un karıştırarak pişirilir. Pelte kıvamına gelince büyük tepsilerde soğumaya bırakılır. Soğuyup sertleşince baklava biçiminde kesilir. Bozulmasını önlemek için nemsiz yerde saklanır. Yine pekmezle “kedi batmaz” denen bir tür tatlı yapılır. Kuru yufka ufalanarak bir kaba konulur üzerine sıcak pekmez dökülür, soğuyunca yenir.
Yörenin en yaygın et yemeği tavuk yada hindi etinden yapılan “çullama” dır. Yağ ve unla pişirilen göğüs eti tavuk suyuyla muhallebi kıvamına gelinceye kadar kaynatılır. Pirzola türü etler küllenmiş ateşte pişirilir. Buna “söğürme” denmektedir. Süt ürünlerinden yağ, ayran vb. şekilde yararlanılmaktadır.


YEMEK ÇEŞİTLERİ
Tandırda Çömlek paça : Koyun veya kuzunun baş ve ayakları, tüyleri temizlendikten sonra parçalanır. Bir çömlek içine sarımsak ve su ilave edilerek baş ve ayaklar konur. Çömleğin ağzı bağlanarak közlü bir tandırın içine gömülür. Piştikten sonra üzerine limon sıkılır ve servis yapılır.
Keşkef: Döğülmüş buğday birkaç gün ıslatılır. Kabarınca ezilir. İnce lif haline getirilip yağ ve etle muhallebi kıvamına gelinceye kadar pişirilir. Üzerine salçalı yağ dökülerek servis yapılır.
Çömlekte Kuru Fasulye : Kuru fasulye haşlanarak suyu süzülür. Kuşbaşı et biraz pişirildikten sonra üzerine salça yağ, soğan ve tuz ilave edilir. Haşlanmış fasulye ve etler ile içinde sıcak su bulunan bir çömleğin ağzı kapatılarak köz halinde bulunan tandırın içine konur. İki saat kadar piştikten sonra tandırdan çıkartılarak servis yapılır.
Mantı (Kesme Mantı) : Una yumurta katılarak hamur yapılır. Tuz ilave edilir. Hamur yuvarlak bezi yapılır. Oklava veya merdane ile açılır. Hafif kurumaya bırakılır. Açılmış olan ve biraz kuruyan hamur üstüne konup ince dilimler halinde kesilir. Kesilen mantılar kurutulur. Pişirmesi ise makarna gibi olur. Suyu kaynatılır ve biraz tuz atılır. Mantı kaynayan suda haşlanır. Ve suyu süzülür. Önceden hazırlanan sarımsaklı yoğurt ile iyice karıştırılır. Sonra bir başka kapta üzerinin sosu hazırlanır. Sos yağ, bolca, domates, biber, kıyma ile yapılır. Sosa karabiber, pul biber, maydanoz eklenir. Sarımsaklı yoğurt ile karıştırılmış mantının yine üzerine sos dökülerek servise hazır hale getirilir.
Yoğurt Çorbası : Yarma denilen döğme buğdayla yeşil mercimek, biraz haşlanmış nohut güzelce yıkanır. Süzme yoğurt ile bunlar iyice karıştırılır. İçine bir yumurta kırılır. İki kaşık kadar un katılır. Çok az ayçiçek yağı damlatılır. Mevsimine göre içine yaş veya kuru nane katılır. Bunlar iyice karıştırılır. Biraz su ilave edilir. Kaynayıncaya kadar karıştırılır. Devamlı karıştırılmazsa çorba kesilebilir. Çorba ateşe konunca içine patates, yeşil biber, patlıcan atılır. İlkbaharda temizlenmiş kenger atılır. Çorba piştikten sonra başka bir kapta kuru nane ile yağ hafif kavrulup çorbanın üzerine dökülür. Çorba servise hazırdır.
Gendeme (Kemikli et) : yarım kilo kuş başı et tencereye konulur. Suyu çekilinceye kadar ateşte pişirilerek, soğan doğranır. Biraz yağ ilave edilerek, pişinceye kadar beklenir, daha sonra domatesi ve biberi ilave edilip çok miktarda su konur. Yarım kilo yarma ilave edilirse 2 kilogram su konur. Tuz ilave edilip yarma dağılacak duruma gelinceye kadar pişirilerek servise hazır hale getirilir.
Pelte : ½ kg un, 250 gr. Tereyağı, 250 gr pekmez. Un yağ ile pembeleşinceye kadar kavrulur. Biraz su ile pekmez ilave edilir. Karıştırılarak suyu çekilinceye kadar pişirilir. Biraz tuz ilave edilip ateşten indirilir. Tabaklara konduktan sonra üzerine tereyağı eritilerek dökülür.
Ekmek yapımı
İnançlar Ve Töresel Yapı: Osmanlı döneminde toplumsal yapıyı biçimlendiren dinsel ahlaksal değerlerle Ahilik gibi iş örgütlenmeleri, Cumhuriyet sonrasındaki inançlar ve töresel yapıyı da etkilemiştir. Geleneksel ilişki ve değerler kent yaşamındaki önemi büyük ölçüde korumaktadır.
Dinsel Yapı Ve Boş İnançlar : Tekke ve dergahlar çeşitli dinsel yolların eğitim alanı olmuştur. Kapanışlardan sonrada bunların kent yaşamındaki etkileri sürmüştür. Bektaşilik, yaygın inanma kaynağıdır. 1937’de Kırşehir ve dolaylarında oturan Alevi köylüleri, çocuklarını Hacıbektaş Çelebilerine tekke için adak verirlerdi. Din uluları, ermişler ve kahramanların olduğu söylenen birçok gömüt, yada türbe adak ve ziyaret yeridir. Şeyh Süleyman Veli, Ahi Evran-ı Veli, Karakurt Baba, Aşık Baba türbeleri bunlardandır.

Evlenme Gelenekleri : Yöre evlenmelerinde görücülük, başlık, gelinlik etme, çokeşlilik gibi geleneksel yöntemler geçerlidir. “gelinlik etmede” yeni gelinler belirli bir süre büyüklerinin yanında konuşmaz, kaş göz işaretleriyle yada fısıldayarak anlaşırlar, sofraya oturmazlar. Merkezlerde bırakılan bu gelenek kırsal kesimlerde geçerliliğini korumaktadır. Gelin belli bir süre doğurmazsa (1-2 yıl) kocası yeniden evlenmeye hak kazanır. Özellikle kırsal kesimlerde doğal olan bu durumlarda gelinde görümcelere katılır. Kocasına yeni bir eş arar. Yakın köylerden beğenilen 14-15 yaşlarındaki yeni eşe “ferik” denir.
Evlenme çağında oğlu olanlar için nişan, düğün törenleri, hamamlar kız beğenilecek yer arasındadır. Mucur’da ise bu amaçla ilkbahar, yaz aylarında “köme” denilen kır gezisine çıkılır. Buralarda beğenilen kızlar, bir bahaneyle oğlana da gösterilip, görüşü alındıktan sonra görücü gidilir.
İlk görüşmeden sonra ailenin yada çevrenin saygınlarından birkaç dünür gider. Kız istemede tekerlemeye dönüşmüş şu sözler kullanılır. “ Yedik içtik, ölçüp biçtik, gelene niye geldin denilmez, Allah’ın emrine hiç karşı gelinmez, bizim buraya gelişimizin bir maksadı vardı, kerimenizi Allah’ın emri peygamberin kavliyle bizim mahduma istemeye geldik. Sen bu işe ne dersin?” Kız babası ya da evin büyüklerinden biri de danışıp görüşmek için zaman ister. Kimi yörelerde yanıt olumsuz olursa kızın evde kalması için, evin bir yerine çivi çakılarak büyü yoluna baş vurulduğu da görülür.
“küçük şerbet” denen söz kesiminde şerbetler içildikten sonra kolye yada altın takılır. Buna “bellilik etme” denir. Başlık kesilir. Ailenin durumu uygunsa “iki başın görülmesi” yoluna gidilir. Başlık alınmaz kız evinin tüm harcamaları nişan ve düğünde alacağı eşya ve takı, erkek evince karşılanır. Kırsal kesimde iki başın görülmesi yanında başlık alındığı da görülmektedir. Başlık kararlaştırıldıktan sonra kız evince konuklara ağız denilen şeker, lokum yada şerbet sunulur.
Nişan kimi zaman 2 aile arasında yapılır.Evlerdeki takı ve yüzük takma işlemine “küçük nişan” denir. Ev dışında “okuntu yeri” denen konuklarında çağrıldığı nişanlar merkezlerde salonlarda yapılır. Nişanlılık döneminde bayramlarda geline armağanlar götürülür. Bu genellikle boyalı koçtur. Gelinin anasından yada kendisinden armağan alınmadan koç verilmez.
Kiralanan bir okuyucu kadın konu komşuyu düğüne çağırır. Düğünler genellikle perşembe günü başlar, Pazar günü biter. Düğün evinin belli olması için çatıya bayrak dikilir. Köylerde bayrak direğinin ucuna soğan ve elma takılmaktadır. Kırşehir düğünlerinde davul zurna yanında genellikle köçekte olur. Kadın kılığına girerek keman, saz ve def eşliğinde oynayan erkeğe köçek denirdi. Kentin Bağbaşı mahallesinden tutulan köçeklerle çalgıcılar bir ekip oluşturur. Cuma günü öğleden önce gelin, öğleden sonrada güvey hamamı yapılır. Cumartesi öğle üzeri de kız evi, komşularıyla birlikte düğün evine “hayırlı olsun a” gider, yemek yenir. Düğün evinin erkek konukları da onları izler, davul zurna eşliğinde kız evine gidilir, 2 saat kalınır. Dönüşte gündüz kınası yapılır. Bu törende kına yakılmaz, gelinin yeni giysileri konuklara gösterilir.
Köçekler kadınların önünde oynar, gelin bahşiş verir, orada bulunanlarda alınlarına para yapıştırır. Gelin, kınacı kızlara akşam yemeği verdikten sonra akşam kınasına geçilir. Konuklar toplanır. Gece köçeklerin oyunu ile başlar. Gelin yeniden giyinir. Kına bir tepsi içinde kırılırken “kına özenmiyor” diye bir söz atılır. Gelin bahşiş verdikten sonra kına sulandırılır. Önde tefçi kadın, arkada gelin, onun ardından da mumlar, kına tepsisini taşıyan kızlar kına türküleri söyleyerek konukların bulunduğu odaya girer.
Gelin kaynanası armağan verdikten sonra avucunu açar ve kınası yakılır. Eli sarılmadan önce evin bir duvarına basarak iz bırakılır. Sonra konuklara çerez dağıtılır. Tef eşliğinde türküler söylenir, oyunlar oynanır.
Kimi yörelerde kına gecesi dağıldıktan sonra ana-kız ağıtı yakılır.Yüzü tülbentle örtülen gelin ortaya oturtulur.Anası kız kardeşleri ve akrabaları “sen bana dert arkadaşıydın, seninle dertleştim. İşlerime şimdi kim bakacak? Hasta olsam sen bakardın bana şimdi kim bakacak?” gibi sözlerle onu ağlatırlar. Aynı gece kız evinin delikanlıları, oğlan evine baskın yapar. Buna “kayın gitme” denir. Masalar kurulur. “dokuz butlu tavuk” istenir, içkiler içilir. Sabaha doğru “dan pilavı” denilen tavuklu pilav yenildikten sonra herkes dağılır.
Sabah gelin adayı hazırlanırken gelin bir odaya kapatılır. Yakınlarına “gardaş - emmi dayı yolu” gibi armağanlar alındıktan sonra dışarı çıkılır. Babası gelini kayınbabasına teslim eder. O da “ yengesi”denen gelinin arkadaşı yada akrabalarından biriyle gelin arabasına bindirilir. Geçmişte atlı araba, fayton yada yalnız atlılardan oluşan gelin alayının yerini günümüzde otobüs ve minibüsler almıştır. Köylerde alay gömütlük, ziyaret yeri gibi kutsal yerlerden geçerek, kentte tüm çevreyi dolaşarak düğün evine gelinir.
Arabanın sürücüsü güveyden bahşiş almadan gelinin indirilmesine izin vermez. Güvey gelini koltuğunun altına alarak eve girer. Eşikte cebindeki bozuk paraları ve çerezleri gelinin başına saçar.
O akşam komşulardan 5-10 genç “güvey başı” yemeğine çağrılır. Hoca dua okuyarak gelin ve güveyi odalarına götüreceği sırada gençler güveyi bir odaya kapatır. Tavuk baklava gibi armağanlar almadan bırakmazlar. Güvey kurtulunca dini nikah kıyılır.

Doğum Ve Çocukla İlgili Gelenekler : İlde çok çocukluluk yaygındır. Aileler daha çok erkek çocuk ister. Bu amaçla gelin eve girer girmez kucağına erkek çocuk verilir. Gebelik döneminde erkek çocuk için hazırlık yapılır. Kadının erkek doğurması ona saygınlık yaratır. Kız doğuranlar için kullanılan “oğlan doğurmuş gibi ne yatıyorsun” sözü yörede tekerlemeye dönüşmüştür.
Sancılar başlayınca gebeye şerbet içirilir, boyuna ayet yada Kuran takılır. Kırsal kesimlerde genelde doğumlar ebesiz olur. Doğumdan 3 ezan geçtikten sonra bebek gürbüz olsun diye, ailede en iştahlı birinin yardımıyla emzirilir. Aynı amaçla çocuğun boyuna tereyağı sürülür.
Yıkanıp kundaklanan bebeğin baş ucuna nazar değmesin, al basmasın diye Muska ve kuran asılır. Yastığı yanına sarımsak soğan ve yumurta konur. Çocuğun rahatlaması için altına elenmiş toprak konur.
Sabahleyin çocuk uyanınca büyükler toplanır ad koyma töreni yapılır. Ailenin en yaşlısı çocuğu kucağına alarak kulağına ezan okur. 3 kez adını söyler 40 gün dolmadan dışarı çıkarılmayan bebek kırkından sonra komşulara gezmeye götürülür. Buna “40 kovalama” denir.
Erkek çocuklarında sünnet dönemi 6 haftalıktan başlar. Sünnet düğünü ve kirvelik gelenekleri yaygındır. Kırsal kesimde yemek ve eğlenceyle yapılırken, merkezde fayton yada taksiyle sünnet çocuğu ve arkadaşlarının çevrede gezdirilmesi, hamama götürülmesi gelenekler arasındadır.
Ömrünün kısalığı düşüncesiyle çocuk 1 yaşına gelmeden saçı kesilmez. Dişi çıktığında ilkin kimsenin duyup görmemesine çalışılır. Ana evin büyüklerinden birine “şunun dişi çıkmış mı?” diye sorar. O da çocuğun azına bakarak dişinin çıktığını söyler. Armağan verir.

Geleneksel Şenlikler : Kırşehir’de yakın zamana değin gençler arasında muhabbet toplantıları sürmekteydi. Özellikle Kayabaşı gençleri belli aralıklarla, yatsı namazından sonra bir yerde toplanırlardı. Muhabbet, çevreden gizli tutulurdu. Şenliğin başkanı, düzenleyicisi efe olmakla birlikte yönetici durumundaydı. Efe köşede mindere oturur, gençler yaş saygınlık sırasına göre onun yanında otururlardı. Sofra düzeniyle, içkilerle ve çalgılarla saki ilgilenirdi. Muhabbet peşrevle açılır, divan koşma ve semailerle sürerdi. Yöresel türküler söylenip oyunlar oynanırdı. Sabaha karşı dağılan muhabbetlerde, ağırbaşlılık ve dürüstlük temel esastı.
Köylerde sürdürülen şenlik türü geleneklerden biride “ kış yarısı gezmeleridir ”
genellikle mart ortalarında yapılır. Gençlerden biri ayı postuna bürünür. Buna ayı donatma denir. Kuyruğuna çan takılır. Zil takılarak ev ev gezdirilerek oynatılır. Ev sahibi onun gönlünü almak için para, yağ, pekmez, üzüm verir.

KIRŞEHİR'İN AKARSULARI

Kırşehir ili asıl olarak Kızılırmak ve onun önemli kollarından biri olan Delice ırmağın havzaları üzerinde bulunmaktadır. Ayrıca il topraklarının küçük bir bölümü de kapalı havza durumundadır

KIZILIRMAK:İç Anadolu’nun kuzeydoğusunda Kızıldağ dan doğan Kızılırmak, Sivas, Kayseri, Nevşehir ve Kırşehir’i geçtikten sonra, kuzeybatıya döner ve Kırşehir kentinin 17 km. güneyinden geçerek akışını sürdürür.
Ülkenin akarsularında olduğu gibi Kızılırmak’ın da akış rejimi çok düzensizdir. Havzaya yaz mevsiminde yeterince yağış düşmez. Buharlaşmanın çokluğu yüzünden ırmağın suyu bu mevsimde azalır. Kış aylarında ise Kızılırmak havzasının orta ve yukarı kesimlerinde yağılar kar şeklinde olduğundan su düzeyinde önemli bir yükselme görülmez.
Kırşehir’e girmeden önce Gülşehir yöresinde ırmağın ortalama debisi 85.167 metre küp/saniye olarak saptanmıştır. Akarsu üzerinde yapılmış olan Hirfanlı ve kesik köprü barajları il sınırları içinde bulunmaktadır.

Kırşehir-Kılıçözü Deresi: Baran Dağının kuzey yamaçlarından kaynaklanan Kırşehir-Kılıçözü deresi önce kuzeye akar sonra güneye doğru genişçe bir yay çizerek Çoğun, Kırşehir ve Güzleri geçerek Kızılırmak’a katılır. Uzunluğu yaklaşık 80 km olan akarsu Coğun’a dek Araözü Deresi adıyla anılır. Çoğun ile Kızılırmak’a karıştığı taka yöresi arasında, batıdan İğdeli öz ve Salgösteren, doğudanda baş deresiyle Büyük Dereyi alır.

Kırşehir-Kılıçözü deresinin sularında geniş ölçüde sulamada yararlanılmaktadır. 1960’ların 2. yarısında devlet su işlerince yürütülen yoğun çalışmalarla akarsu üzerinde Çoğun Barajı ile İğdeliöz, Kılıçözü ve Güzler sulama regülatörleri yapılmıştır. Akarsuyun su rejimi düzensizdir. Kurak yaz aylarında suyu önemli ölçüde azalır. Kış ve bahar aylarında ise, sağanak yağışlardan sonra taşmaktadır.
23-24 Ocak 1966 tarihinde şiddetli yağmurlar ve eriyen karlarla kabaran akarsu taşmış, vadi tabanlarında tarım alanları sular altında kalmış, ayrıca Kırşehir kentinde 41 yapı ağır zarar görmüştür.

Delice ırmak: Kızılırmak’ın önemli bir kolu olan Delice ırmak Yozgat’taki plato ve dağların güney yamaçlarından 3 kol halinde başlar. Bu küçük kolların birleşmesiyle ırmağa dönüşen akarsu, Yerköy ilçesinden sonra, Yozgat-Kırşehir sınırını oluşturacak şekilde kuzeybatı yönünde akar. Gölcük bucağının batısında il toprakları dışına çıkan delice ırmak, Çorum il alanında kuzeye döner Kızılırmak’a karışır.
Uzun ve kurak geçen yaz aylarında şiddetli yağışlar ve eriyen karlarla kabarmaktadır. Delice ırmak’ın ortalama debisi Yerköy’de 27.233 metre 3 /saniye olarak ölçülmüştür.

Kaman-Kılıçözü deresi: Kaman ilçe alanından çok sayıda kol halinde başlayan Kaman-Kılıçözü deresi kırık fay hattı boyunca kuzey yönünde akar. Uzunluğu yaklaşık 150 km olan akarsu Karaova bucağının batısında ilin kuzey bölümünde yer alan dağ ve platoların sularını toplayan Malaközü deresini alır. İlin Ankara ile sınırını oluşturacak şekilde akan Kaman-Kılıç özü deresi, Ocakbaşı Bucağında il sınırları dışına çıkar. Daha sonra doğuya yönelerek. Ankara-Yozgat sınırında Delice ırmak'a karışır.

Kırşehir’de bu akarsuların dışında Seyfe Gölüne akan çok sayıda küçük derecik ile kuzeyde Delice ırmak’a güneyde Kızılırmak’a dökülen dere ve çaylar vardır. Yaz aylarında bu dere ve çayların büyük çoğunluğu kurur.

Seyfe Gölü Kapalı Havzası: Kızılırmak havzasından başka, ilde tarımsal açıdan önem taşıyan bir de kapalı havza bulunmaktadır.
İl alanının kuzey-güneybatı doğrultusunda ortadan bölen dağlar ile güneydoğu yönünde uzanan Kervansaray Dağlarının çizdiği üçgen içinde kalan Seyfe Gölü kapalı havzası 3. zamanda bir neojen gölü durumundaydı. Daha sonra tektonik hareketler sonucu sular çekilmiştir. Çevre dağlardan dar ve derin vadiler açarak inen akarsularla taşınan maddeler suların çekilmesiyle açığa çıkan neojen göl tortularının üzerine yığılmış ve kalın bir alüvyon toprak tabakası oluşmuştur. Seyfe gölü havzadaki bu neojen gölünün bir havzasıdır. Göl havzada, orta büyüklükte bir su yüzeyi oluşturmaktadır. Gölün çevresinde, ilin ova niteliği taşıyan en geniş tarım toprakları yayılmaktadır.


VADİLER

Yapısında karstik oluşmalar egemen olan Kırşehir platosunda vadiler çok önemlidir. Yumuşak ve aşınması kolay olan topraklarda akarsular derin yarıklar açmıştır. Seyfe Gölü çöküntü alanına açılanlar ve kırık fay hattına yerleşmiş olanlar dışında vadiler genellikle dar ve diktir. Bu nedenle tabanları, ova yada geniş tarım düzlükleri oluşturacak denli geniş değildir.

Kızılırmak Vadisi: Ülkenin en uzun ve en önemli vadisi olan Kızılırmak vadisi iç Anadolu’da geniş bir yay çizdikten sonra kuzeye yönelerek Karadeniz'e dek uzanır. Kırşehir ili bu yayın iç kesiminde yer alır. Kayseri’nin kuzeyinde başlayan Kızılırmak vadisi Nevşehir ilinin ortasından geçer. Sonra Kırşehir’in güneyinden geçip Ankara il alanına sokulan vadi Orta Anadolu’nun düşük yükseltili platolarında geniş bir koridor oluşturur. Yürücek’in doğusundan il alanına giren vadi, Ecikağıl dan sonra Ankara - Kırşehir sınırını oluşturacak şekilde Ağapınar yöresine dek uzanır. Türkiye’nin en önemli barajlarından olan Hirfanlı ve Kesikköprü, Kızılırmak Vadisi’nin bu kesiminde yapılmıştır.

Kırşehir-Kılıçözü vadisi:Kuzeybatı güneydoğu doğrultulu fay hattı boyunca uzanan Kırşehir-Kılıçözü vadisi, Baran Dağının kuzey yamaçlarından başlar, Sofulara dek kuzey yönünde uzanan vadi, buradan sonra önce doğuya sonra güneye dönerek Çuğun’a dek gelir. Aynı yönde uzanan vadi Kırşehir kenti ve güzleri geçtikten sonra Kızılırmak vadisine açılır

Kırşehir-Kılıçözü vadisi, çoğuna dek dar ve diktir. Çuğun’dan başlayarak genişleyen vadi tabanı, Kızılırmak vadisine dek sürer. Geniş vadi tabanının ortasından akan akarsu yatağını doğusunda ve batısında, taşınma yoluyla oluşmuş önemli tarım alanları sıralanmaktadır. Çoğunda vadinin daraldığı bir noktada kurulan Çoğun barajı ve Güzler regülatörü aracılığıyla sulanan bu topraklar ilin en önemli tarım alanları durumundadır

Ovalar

Çoğun Ovası: Çoğun barajının yapılmasından sonra, barajdan sulanan ve vadi tabanlarında Merkez ilçeye dek yaklaşık 17-18 km uz
Güzler ovası: Merkez ilçenin güneyinde Kırşehir-Kılıçözü deresi üzerine Güzler sulama regülatörünün yapılmasından sonra bu regülatörden sulanan ve Kızılırmak’a dek uzanan Kırşehir-Kılıçözü vadisinin tabanına Güzler Ovası denilmeye başlanmıştır. Uzunluğu 15km olan ova 2.400 hektar alan kaplamaktadır. Taşınma sonucu oluşan ve kalın bir toprak tabakası ile kaplı olan ovada, daha çok şeker pancarı, soğan, patates gibi baklagiller yetiştirilmektedir.

GÖLLER

Kırşehir il sınırları içinde bir doğal göl ve 3 baraj gölü vardır. Bunların özellikleri şöyle sıralanabilir.

Seyfe Gölü: Göl il alanının doğusundaki çöküntü alanının tabanında oluşmuştur. Denizden 1.110 metre yükseklikte olan Seyfe gölü, yağışların bol olduğu aylarda kabararak yaklaşık 15 km2’lik bir alana yayılmaktadır. Bu nedenle kış ve bahar yalarında gölün çevresi bataklığa dönüşmektedir. Gölün suları tuzludur. Yazın sular buharlaşınca kıyıda tuz tabaları kalmaktadır. Eskiden bu tuz yatakları Tekel tarafından işletiliyordu. Ancak daha sonra nitelik düşüklüğü nedeniyle durdurulmuştur. Gölün derinliği 3-5 metre arasında değişmektedir. Gölden sulama yararlanılmadığı için, kabarma döneminde çevre taban suyu yükselmekte ve tuzluluğa bağlı olarak çoraklaşma görülmektedir.

Hirfanlı Baraj Gölü: Kaman ilçesinin 19 km güneybatısında ve Kızılırmak üzerinde bulunan Hirfanlı barajı, elektrik üretimi, taşkın önleme ve sulama amacıyla kurulmuştur. Baraj gölünün uzunluğu 75 km en geniş yeri 15 km alanı ise 320 km2’dir. Temelden yüksekliği 81 metre olan Hirfanlı Barajı’nın su hacmi 6 milyar m3 dolayındadır. Gölün suyu tatlı olup içinde sazan, yayan türünden balıklar ile yengeç ve bol miktarda tatlı su midyesi yaşamaktadır. Gölde değerli balık türlerinin üretilmesi için çalışmalar sürdürülmektedir.
Hirfanlı Baraj gölünün yöre iklimine uyumlu etkileri olmuştur. Kaya dolgu tipinde yapılan baraj 1960’ta işletmeye açılmıştır. Keban’dan sonra Türkiye’nin en büyük baraj gölü olan Hirfanlı Yılda ortalama 400 milyon kw/saat enerji üretmektedir.

Kesikköprü Baraj Gölü: Hirfanlı barajına 25 km uzaklıkta, kesikköprü yöresinde yine Kızılırmak üzerinde kurulan baraj, 1966’da işletmeye açılmıştır. Bir bölümü Ankara il sınırları içinde kalan baraj gölü, kaman ilçesine bağlı Büğdüz köyü topraklarını sular altında bırakmıştır. Gölün uzunluğu 15 km en geniş yeri 2,5 km, alanı ise 38 km2 dolayındadır. Gölün tatlı olan suyunda sazan ve yayın türü balıklarla bol miktarda tatlı su midyesi üretilmektedir.

Çuğun Baraj Gölü: Çuğun bucağının kuzey batısında Kırşehir-Kılıçözü deresi üzerinde yapılan baraj 1970’lerin ortalarında işletmeye açılmıştır. Sulama ve taşkın kontrolü amaçlı olan baraj, toprak kaya dolgu tipindedir. Temelden yüksekliği43 metre, toplam su hacmi 22 milyon m3 dolayındadır. 238 km2 alanın sularını toplayan barajdan, 2.068 hektar alanın sulanmasında yararlanılmaktadır.


KIRŞEHİR'İN OZANLARI

Halk edebiyatı çok zengindir. Pek çok halk şairi yetişmiştir. Zengin halk oyunları ve müziği vardır. Oyunlarda kaşık ve zil havaları ve halaylar yaygındır. Çok sayıda türküleri ile meşhurdur. Üç ayak, demirağa, koca oyun ve Kırşehir ağırlaması meşhurdur.

Türkülerinde aşkı, sevgiyi, yalnızlığı bolca işleyen Kırşehirliler, yanında yöresinde gördüğü doğa olaylarından etkilenmiş duygu dolu insanlardır.
Kırşehir, Türk Ulusunun genel kültür karekterini bozmadan sürdüren insanların yaşadığı bir şehirdir. Kırşehir, gözü tok, gönlü zengin insanlarla doludur. Kırşehir yöresi insanları sevinç ve kederlerinde hep ölçülüdürler. Bahar ve yaz aylarında genellikle düğünlerde ağırbaşlı ve i çten bir söyleşi havası vardır. Kırşehir'in bir türküsünü dinlemeden bir manisini duymadan, bir çullamasını yemeden, bir höşmerimini tatmadan, bir düğününe konuk olmadan Kırşehir halkını ve folklorunu tanımak mümkün değildir.

KIRŞEHİR'Lİ OZALAR

1. Aşık Musa
2. Aşık Said
3. Aşık Seyfullah
4. Aşık Hasan (Nebioğlu)
5. Muharrem Ertaş
6. Neşet Ertaş
7. Aşık Boyacı ( Esat Hüseyin Canıtez)
8. Şemsi Yastıman
9. Çekiç Ali
10. Hamit'li Dursun Kaya

KIRŞEHİR YÖRESİNİN ÜNLÜ TÜRKÜLERİ

ÜNLÜ TÜRKÜLER: Merdivenim kırk ayak, Bir ok attım vızıldadı, Ekin ekilen yere, Yürü güzel Biter Kırşehir'in gülleri, Üç oğlan, Suda balık oynuyor, Karanfil suyu neyler, Şu dağlar ulu dağlar, Sevda gitmiyor serden, Dana dane benleri var yüzünde, Başında altın tacım, Ahu gözlerini sevdiğim dilber, Çiçek dağı, Kızılırmak, Kova kova
indirdiler yazıya, Acem kızı, Çubuk uzun, Yar yandım.

UZUN HAVALAR: Gök yüzünde bölük bölük durnalar, Afşar bozlağı, Yağmur yağdı da hava, Beypazarı kıratı, Ceren kaçar, Aşağıda çıktı bir akça geyik, Neyleyim dünya mali ziyneti, Gönül ne gezersin seyran yerinde, Ağ ellerini sala sala gelen yar, Aşağıdan Yusuf paşa, Sarılı yazma gelin ağlatma, Cirit havası, Güreş havası, Tura havası, Afşar halayı.

Ağıtlar: Ağıt yakma geleneği yaygındır. Aşağıdaki ağıt bir öldürme olayı üstüne söylenmiştir.

Akşam oldu da kırat yemez yemini
Çaktım Zikkesini gever gemini
Ben sürmedim cingan sürsün demini
Beypazarı mesken oldu ilimiz
Kurt belinden aşar doğru yolumuz

Körolası cingan nereden geldi
Kuyumcuyum deyi çayıra kondu
Alnı top kaküllü Halili vurdu
Beypazarı mesken oldu ilimiz
Kimbilir de nerde kalır ölümüz

Kıratın üstü de bir ulu yayla
Neyleyim kardaşım kaderim böyle
Varınca perede doğruyu söyle
Beypazarı mesken oldu ilimiz
Kimbilir de nerde kalır ölümüz

1 - AŞIK MUSA (.... 1833 veya 1843= )
Ünlü halk ozanının, Kaman'a bağlı Savcılı Ağzıboz Köy'ünde Yaşadığı anlaşılıyor. Doğum tarihi bilinmemektedir. 1833 ya da 1943'de öldüğü sanılmaktadır. Ayrı bir dille şiirler yazmıştır. Saz çalarak köy odalarında şenliklerde söylediği şiirler şimdi bile halkın dilindedir. Toklumenli Aşık Said ile aynı yıllarda yaşadığı ve ona saz öğretttiği söylenmektedir.

2 - AŞIK SAİD (1835-18 OCAK 1910)
Kırşehir'e bağlı Toklumen Kasabasın'da doğdu. 18 yaşlarında Kayseri'ye giderek ikibuçuk yıl medrese eğitimi gördü. Köyüne döndükten sonra kayıkçılık yaptı. Şiirleri onun çok yer gezmiş olduğunu gösteriyor. Aşık Said'in türkülerinin çoğu Kırşehir ve çevresinde halen yaşamaktadır. T.R.T. repertuarına geçmiş çok sayıda eseri vardır. 75 yaşında ölen Aşık Said'in mezarının yerini bilene rastlanmadı. Toklumen Köy'ünde adına dikilmiş anıt heykeli vardır.

3 - AŞIK SEYFULLAH (1896-1972)
Aşık Said'in dördüncü oğludur. Toklumen'de doğdu. Kendi kendine okumayı öğrendi. Doğaya vurgundu. sıla özlemiyle doluydu. Çok yer gezmiş, çalıp söyleyerek, ününü her yana duyurmuştur. 20 Aralık 1972'de vefat etmiştir.

Yedi yaşında girdim ilim dersine,
Onikisinde döndü işim tersine,
Onsekizinde girdim aşkın kursuna,
Düştüm bülbül gibi figana yattım.

Ondokuzunda ateş düştü özüme,
Rüyada bir sima çarptı gözüme,
Yirmisinde düzen verdim sazıma,
Düştü garip başım sevdaya yarab.

4 - AŞIK HASAN(NEBİOĞLU) (1902-1989)
Mucur'a Bağlı Geycek Köy'ünde doğdu. Okuması olmayan Aşık Hasan'ın şiirleri ve söyleyişi ile ün kazanmış. Sevda, Doğa, Yurt ve Tanrı sevgisi ile şiirler yazmıştır. 10çocuk babası olan Aşık Hasan şiirlerini "Aşık Hasan'ın Bütün Şiirleri" adlı kitabında toplamıştır.

5 - MUHARREM ERTAŞ (1913 - 3 ARALIK 1984)
Muharrem Ertaş Osmanlı’ya kafa tutan Avşar Türkmenlerinin ünlü şairi Dadaloğlu’nun “Ferman padişahın dağlar bizimdir.” Deyişini havalandırıp, Abidin ertemin deyimi ile “ bozlağı Çukurova dan Kırşehir’e indirince” ne söylediğini bilmeyecek kadar cahil değildir. Nitekim Cumhuriyetçiler, Muharrem Ertaş’ın sazında ve sözünde güzelleşen “Avşar Bozlağını” TRT’nin repertuarına almakta hiç de tereddüt etmemişlerdir.

Yanık sesi, dertli sazı ile adını Türk saz ve söz sanatının ustalar arasına yazdıran ünlü "bozlakçı" Muharrem Ertaş Kırşehir'e bağlı Yağmurlu Büyükoba'da doğdu. Okumayı kendi kendi kendine öğrendi ve saz dersleri aldı. Yağmurlu Yusuf Usta'dan aldığı derslerle yetişti. 300'ün üstünde şiir ve koşmayı bozlak haline dönüştürdü. Kendisinin de muhtelif deyişleri bulunmaktadır. Ezgileri ile Kırşehir'in adını duyuran Muharrem Ertaş'ın 8 çocuğu vardır. Oğlu Ünlü saz ve sez ustası Neşet Ertaş, babasının yolunda yürüdü ve kırşehir'in adını duyurmaya devam etti. Kırşehir Belediyesi tarafından 1990 yılında şehrin merkezine yakın Askerlik şubesi binasının karşısına anıtı dikildi.

6 - NEŞET ERTAŞ (1938-.....)
Sezi ve sazı ile babası muharrem ertaş'ın yolunu sürdüren Neşet Ertaş, 1938 yılında Kırtıllar'da dünyaya geldi. Keman ve saz öğrenerek. Ankara Radyo Evi'ne girdi. Güçlü derlemeleri olan ozanın, Kendisine ait çok sayıda güfte ve besteleri vardır. Halen Almanya'da müzik evi çalıştırmaktadır.
Neşet Ertaş, babası Muharrem Ertaş ile adeta Anadolu'daki en olgun seviyesine erişen bu Türkmen/Abdal müzik birikiminin yeni bir yorumcusudur. Yoğun yöresel özellikleri ve baskın mahallilik unsurları ile donanmış bu müziği yöresinin dışına çıkarmış, ülke genelinde ve hatta yurt dışında bilinmesini ve tanınmasıını sağlamıştır.
Neşet’in hocalığını babası Muharrem usta yapmıştır.

Bir babanın onur duyması evladıyla olur. Muharrem usata oğlu Neşetle onur
duymuştur. Neşet Ertaş uzun yıllar Almanyalarda gözden ırak olmuş, görünür olmaktan mahrum kalmış ama gönüllerde taht kurmuştur.

Neşet’in gerek ailevi yaşantısı olsun, gerek ortamın verdiği durumlardan olsun memleketimizi terketmesi, Almanya’ya yerleşmesinden dolayı maalesef hemşerilerinin huzuruna şimdiki sanatçılar gibi haftada bir, ayda bir çıkmadı. Ama yurt dışında da olsa öz kültürümüzü, türkülerimizi ayaklarımıza kadar seslendirerek getirdi.

Neşet’in büyüklüğünü sanatı anlayan bilir. Neşet ne türkü çığırıyor, ne türkü söylüyor. Neşet türkü yaratıyor. Neşet gittiği her yerde kendi kendine yanında arkadaşı yokmuş gibi inler gelirdi. Demek ki kendisinde daha önce bir şeyler varmış ki meğer o iniltisi kafasında bir şeyler aratmaktan gelirmiş.

1960'lardan itibaren binlerce yıllık sazımız bağlama ile birlikte anılan; sadece geniş halk kesimlerinde değil, ciddi muziki çevrelerinin ve gerçek türkü dostlarının da gündeminden hiç düşmeyen Neşet Ertaş'ı farklı bir bağlamda değerlendirmek gerekir. Çünkü o aslında bir anlamda tam bir yöre sanatçısı olmasına rağmen yaygın şöhreti ve söylediği türküleri ile ülke genelinde tanınan biri olarak, hem babası Muharrem Ertaş'tan, hem de bu geleneğin diğer usta isimleri olan Hacı Taşan ve Çekiç Ali'den de ayrılır.

Bir başka deyişle onun sanatı için, başta Muharrem Usta olmak üzere. Hacı Taşan, Çekiç Ali Abdal/Türkmen Müziği geleneğinin çeşitli yörelerde farklı tavır ve üsluplarda karşımıza çıkan diğer ustaları da dahil olmak üzere hepsinin üst seviyede bir sentezi ve esrarlı bir bileşkesi denilebilir.

TÜRKÜ BABA NEŞET ERTAŞ

Bugün nerede ise Kırşehir’in bir “milli türkü” sü haline gelen “Biter Kırşehir’in gülleri biter” parçası Kırşehir abdalları tarafından bu günlere taşınmış olup, aslı Dadaloğlu’na aittir.

Kırşehir abdalları sayesinde adı Kırşehir’le anılan “ağ gelin türküsü de” Dadaloğlu'nundur.

7 - AŞIK BOYACI (ESAT HÜSEYİN CANITEZ) (1914-4 şubat 1999
"Aşık Boyacı" mahlasıyla şiir yazan halk ozanı Esat Hüseyin Canıtez'in 3500'den fazla milli, dini şiirleri bulunmaktadır. Kırşehir'de doğan Aşık Boyacı, ilk ve ortaokulu burada okudu Ünlü Ozan'ın "Kalbimin Işıkları ", "Bayrak ve Toprak", "Türk Oğluyum Türk Oğlu" adlarında üç şiir kitabı yayınlandı.

8 - ŞEMSİ YASTIMAN (1923-1994)
1923 yılında Kırşehir'de doğdu, ilk ve ortaokulu burada okuduktan sonra saz çalmayı öğrendi 1950- 1968 yılları arasında Radyo ve sahnelerde çalıştı. İlk şiirini 1938'de ortaokula başladığı yıl yazdı. 1966 yılında Konya'da düzenlenen "Aşıklar Bayramı'nda "Muradım" destanıyla birincilik kazandı. İstanbul'da kendine ait saz evi bulunan Şemsi Yastıman'ın binden fazla siiri vardır. 1994 yılında geçirdiği bir rahatsızlık sonucu Edirne'de vefat etmiştir.

9 - ÇEKİÇ ALİ (1933-13 Ağustos 1973)
Mahalli sanatçı yöre türkülerini içten ve özlü söylerdi. Genç yaşta kaybettiğimiz sanatçı 40 yaşında aramızda ayrıldı. Kırşehir yöresi türkü ve bozlaklarının isim yapmış usta icracılarından biridir Çekiç Ali hemen hemen tüm plak ve kasetlerinde "Kırşehir'li Çekiç Ali namıyla anılır. sanatçımız, aslen Kaman'ın Meşe köyünden ve asıl soyadı Ersan dır. 1932 yılında doğan Çekiç Ali'ye, "çekiç" lakabı; çevikliği ve ataklığının yanı sıra, saz çalışındaki canlılık, dinamizm dolayı verilmiş. Henüz çocuk yaşlarında iken köy odalarında saz çalmaya başlayan sanatçıya büyükleri tarafından takılan çekiç lakabı o kadar yaygınlaşmış ki, asıl adı olan Ali'nin önüne geçerek, adeta asıl ismi olmuştur.

Çekiç Ali'nin hem sesinde, hem sazında öylesine kendine has bir renkle karşılaşırız ki, bu daha ilk müzik cümlesinde kendini hemen belli eder. Başta Muharrem Ertaş olmak üzere Hacı Taşan'ın, Neşet Ertaş'ın da okuduğu bazı türküleri ve havaları (Biter Kırşehir'in Gülleri Biter, Acem Kızı , Oy nari Topak taşın kenari vb.) tamamen kendine has bir tavırla yorumlayarak, adeta okuduğu her eserin altına kolay kolay silinemeyecek güçlü bir imza atmıştır.

Çekiç Ali’nin yaşadığı dönemde memleketimizde büyük kıtlık olmuş. Bu
kıtlıkla evlerde bekletilen unlar azmış. Adam evine gelene “unum yok” demiş saklamış. Bekletilen unlar zamanla acımış. Acıyan unun ekmeği de olamaz, yenmez de... İşte o kıtlığın içinde Meşeköy’de dünyaya gelmiş çekiç Ali Bizim büyüklerimiz bir yerde mesken tutup kalmamışlar. Boy boy gezmişler.
Geçimlerini temin ettikleri yerde ekseriyetle kalmışlardır. Fakat öyle zaman zuhur eylemiş ki 1940’larda Kırşehir’e intikal etmiştir

Çekiç Ali’nin ünü halk arasında giderek yaygınlık almış. “Çekiç” lakabı ile anılır olmuş. Fakat Çekiç Ali açısından talihsizlik şu ki, bugün yurdumuzda büyük yaygınlık kazanan televizyon yayınlarına yetişememiştir. O dönemde Ankara radyosu ancak Gölbaşı’na kadar yayın yapabiliyordu. İşte Çekiç Ali için Talihsizliğin büyük yanı burası. Yoksa bugün fazlaydı diyebiliriz.
Gençti, onun sanatı televizyonlara yansıyabileydi, o zaman gerçek Çekiç Ali
kendisini kanıtlardı. Çünkü TRT yapımcılarının arasında ahbapları vardı. Ancak bu dönemlere erişemedi. Hak ettiği yere gelemeden vefat etti. Ruhu şad olsun.

10 - HAMİT'Lİ AŞIK DURSUN KAYA (1934 - .... )
1934 yılında Kırşehir Kaman ilçesinin Hamit kasabasında doğdu. Küçük yaşında bir ayağı sakat kalan aşık dokuz kardeşinin en küçüğüdür. İlkokulu kasabasında okuyan aşık Dursun Kaya halen Hamit kasabasında çiftçilikle uğraşmaktadır. Dört oğlan üç kız olmak üzere 7 çocuk babasıdır. Güçlü taşlamaları ve güzelleme tarzında da şiirleri ünlüdür. Halen şiir yazmaya devam eden Hamit'li Aşık Dursun Kayan'nın zamanında plaklara okunmuş destan türünde eserleri de vardır.


Ekleyen:Ümit SERT
Kaynak:(Alıntıdır)
Aradığınız Dokümanı Bulamadıysanız, Farklı Araştırmalar Yapmak İstiyorsanız Site İçi Arama Yapabilirsiniz!

Ödev ve Araştırmalarınız için www.arsivbelge.com Sitesinde Kaynak Arayın:

Ödev ve Araştırmalarınız için Arama Yapın:
     Benzer Dokümanları İnceleyin
Güncel Bilgiler 2014(5364)

Yaşamınızı Kolaylaştıracak Pratik Bilgiler(5363)

Yemek Yaparken Yararlanacağınız Pratik Bilgiler(5362)

          Tanıtım Yazıları
      
Türkçe İtalyanca ve Almanca Cümle Çevirisi İçin Birimçevir Sitesi

Esenyurt, Beylikdüzü ve Kartal Bölgelerinde Satılık Daire İlanları

Belge Çevirisi

Siz de Tanıtım Yazısı Yayınlamak İçin Tıklayın

Diğer Dökümanlarımızı görmek için: www.arsivbelge.com tıklayın.          

Siz de Yorum Yapmak İstiyorsanız Sayfanın Altındaki Formu Kullanarak Yorum Yazabilirsiniz!

Yorum Yaz          
Öncelikle Yandaki İşlemin Sonucunu Yazın: İşlemin Sonucunu Kutucuğa Yazınız!
Ad Soyad:
          
Yorumunuz site yönetimi tarafından onaylandıktan sonra yayınlanacaktır!