Araştırma ve ödevleriniz için her türlü kaynağı ve dokümanı En Geniş Araştırma ve Ödev Sitesi: www.arsivbelge.com ile bulabilir ve İsterseniz siz de kendi belge ve çalışmalarınızı gönderebilirsiniz!
Her türlü ödev ve dokümanı
www.arsivbelge.com ile kolayca bulabilirsiniz!

Araştırmalarınız için Arama Yapın:


Araştırmalarınız için Arama Yapın:

  
                    

Hayvanların Denek Olarak Kullanılması ve Deney Hayvanları
www.arsivbelge.com
Hayvanların Denek Olarak Kullanılması ve Deney Hayvanları dokümanıyla ilgili bilgi için yazıyı inceleyebilirsiniz. Binlerce kaynak ve araştırmanın yer aldığı www.arsivbelge.com sitemizden ücretsiz yararlanabilirsiniz.
Hayvanların Denek Olarak Kullanılması ve Deney Hayvanları başlıklı doküman hakkında bilgi yazının devamında...
Ödev ve Araştırmalarınız için binlerce dokümanı www.arsivbelge.com sitesinde kolayca bulabilirsiniz.

Hayvanların Denek Olarak Kullanılması ve Deney Hayvanları

 

Hayvan Deneyleri olarak bilinen araştırmalar, insan haricindeki hayvan türlerinin bilimsel araştırmalarda kullanılması olarak tanımlanmaktadır. İnsan üzerinde deney yapmak, uluslararası yasalarca denetlenmektedir ve sıkı bir biçimde yasaktır. Dünya'nın hiçbir yerinde, muhtemelen yasaları çiğnemekten korkmayan firmalar ve gözünü bilim için karartarak araştırmalarını kendi üzerinde denemekten çekinmeyen bilim insanları haricinde, insan üzerinde deney yapmak neredeyse tamamen yasaktır. Bu bahsettiğimiz istisnaların da deneylerini açıklamaları ve sonuçlarından bahsetmeleri kesinlikle yasaktır (bu yasak yasalardan çok firmaların gizlilik kurallarından ve halktan gelecek tepkilerden korkmalarından kaynaklanmaktadır).

 

İnsan üzerinde yapılabilecek tek deneyler, diğer hayvanlar üzerinde sayısız deneme yapıldıktan ve deneyin bütün incelikleri bağımsız ve devlete bağlı kurumlar tarafından incelenip onaylandıktan sonra klinik uygulama adı altında insanlara uygulanmaya başlaması şeklinde olmaktadır. Bu artık tam olarak "deney" olmaz ve "uygulama" olarak düşünülür. Bunun en bilindik örnekleri ilaçlardır. Yeni bir ilaç, sayısız defa farklı hayvanlar üzerinde denendikten sonra ve birçok güvenlik testinden geçtikten sonra insanlar üzerinde denenebilir. Bu testler neredeyse her zaman başarılı sonuçlar verir ve ilaçlar çoğu zaman insanlarda beklendiği etkileri gösterir. Ancak kimi zaman işler ters gidebilir, beklenmedik etkiler ortaya çıkabilir, bu durumda ürün başarısız olmuş olur. Bu konuya tekrar döneceğiz.

 

Hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde omurgalı veya omurgasız birçok hayvan kullanılabilmektedir. Deneylerde kullanılan omurgalı hayvanlar küçük balıklardan, insan harici primatlara kadar her türlü hayvana kadar değişmektedir. Omurgasız hayvanlar da deneylerde sıklıkla kullanılabilmektedir. Bunların başında da böcekler ve solucanlar gelmektedir. Deneylerde kullanılan hayvanların sayısı ürkütücüdür. Her yıl, yüzlerce milyon denek hayvan kullanıldığı sanılmaktadır. 2001'de yapılan bir araştırmaya göre sadece Amerika Birleşik Devletleri içerisindeki deneylerde kullanılan, yalnızca farelerin sayısı 80 milyon adet civarındadır. Gerçi farelerin en sık kullanılan denek hayvanı olduğu unutulmamalıdır. İstatistiki hesaplara göre denek hayvanlarının %82'si farelerdir. Ancak sayılar elbette değişmeye müsaittir.

 

Denek hayvanları genellikle toplu ihaleler ile çiftliklerden satın alınırlar. Bu hayvanlar, firmalar tarafından yetiştirilir ve laboratuvarlara satılırlar. Laboratuvarlar, bu çiftliklerden tek tek ürün de alabilirler. Kimi zamansa bireysel kaynaklar, kendi çabalarıyla denek hayvanı yetiştirip laboratuvarlara satarlar. Sonuçta laboratuvarlar, birçok kaynaktan denek hayvanı alabilirler.

 

Denek hayvanlarının en sık olarak kullanıldıkları bilimsel alanlar genetik, gelişim biyolojisi, davranış bilimleri, uygulamalı biyomedikal bilimler, yabancı transplantasyon, ilaç araştırmaları vb. alanlardır. Ayrıca bunlar haricinde hayvanlar eğitimsel amaçlarla, ırksal çalışmalarda, savunma araştırmalarında da kullanılmaktadır. 

 

Burada, sizler için denek hayvanlarıyla ilgili genel bir portre çizdik ancak henüz tartışmalara girmedik. Bundan sonra, konuyla ilgili tartışmalara ve tarafların argümanlarının değerlendirmelerine gireceğiz.

 

 

Hayvan Deneyleriyle İlgili Alanlar

 

Hiç şüphesiz her insan en azından bir hayvana karşı özel bir sempati duyar. Örneğin kimi köpekleri sever, kimi kedileri, kimi kuşları, kimi balıkları... Bütün hayvanlardan istisnasız olarak nefret eden bir kişiden söz etmek oldukça zordur. Bu arada sevmemekten kastımız korkmak değildir elbette. Gerçekten tiksinmek ve uzak durmaktan bahsediyoruz. Küçüklükte yaşanan sorunlardan ötürü bazı insanlar bu şekilde güçlü bir tiksinme hissedebilirler; ancak bu insanların sayısı genel popülasyonda yok denecek kadar azdır. 

 

Öte taraftan hayvanları (ve genel olarak canlıları) özellikle diğer insanlardan fazla seven veya merak eden bir insan grubu vardır: Biyologlar. Biyoloji'nin her alanında çalışma yapan insanlar, canlılara diğer insanlardan biraz daha yakındır. Çünkü işleri "canlılık bilimi"dir. Canlıların hepsini severler, sevmeye çalışırlar ve doğadaki yerlerini ve önemlerini bilirler, anlarlar, öğrenmeye çalışırlar. Canlılığın sırlarını çözmek için bu alana girmişlerdir ve tüm hayatlarını bu alana adarlar. Biyologların binlerce farklı çeşidi vardır; çünkü Biyoloji neredeyse sınırsız bir bilim dalıdır. Ancak genel olarak canlıların kategorizasyonu, biyologların da en genel çalışma alanlarını belirler: zooloji (hayvan bilimleri), botanik (bitki bilimleri), mikrobiyoloji (bakteri, arke ve mikroskobik protista bilimleri), mikoloji (mantar bilimleri) vb. Bunların da elbette binlerce alt dalı bulunmaktadır. Primatoloji (primat bilimi), parazitoloji (parazitik canlılar bilimi) gibi...

 

Hayvanları merak eden ve kendisini onlara yakın hisseden (ki duygusal olarak hissetmesek de, insanın bir hayvan türü olduğunu unutmayınız; dolayısıyla kendimizi anlama merakı da bizi hayvanlar alemine yöneltmektedir!) insanların biyolog olduklarında hayvan bilimlerine yönelmesi son derece normaldir. Bu alana yönelen bilim insanı, hayvanların baş döndürücü dünyasını merak eder. Ancak ne yazık ki bir canlıyı uzaktan izlemek ve onu çok sevmek, o türle ilgili her şeyi öğrenmek için yeterli değildir. Bilim, doğayı anlama, işleyişini keşfetme işidir. Doğayı anlamak, doğanın her unsurunu tam olarak anlamak ve bilmekten geçer. Bu bilgi, tek bir insanın taşıyabileceği bilginin çok üzerindedir. Zaten bu sebeple bilim milyonlarca alt dala ayrılmıştır ve her bilim insanı doğanın ve Evren'in farklı unsurlarını inceler. İşte bu sebeple biyologlar içerisinde her bir hayvan grubunun ayrı bir uzmanı olabilmektedir. Bu uzmanların işi, kendi alanlarındaki hayvan gruplarının bir veya birçok özelliğini incelemek, araştırmak, bilinmeyenleri ortaya çıkarmaktır. İşte bu noktada deneyler devreye girmek durumunda kalmaktadır.

 

Dediğimiz gibi insan türü (Homo sapiens) bir hayvan türüdür. Ancak bu alemdeki tek tür değildir. Milyonlarca hayvan (ve diğer canlı) türünden yalnızca bir tanesidir. Ve insanın merakı sadece kendi türüyle sınırlı kalmaz. Çünkü canlıların birbirleri arasındaki bağının ve evrimsel ilişkilerin keşfinden itibaren, canlıları anlamanın ve aralarındaki ilişkileri detaylandırmanın tek yolunun her canlıyı bütün detaylarıyla tanımamız gerektiği olduğu anlaşılmıştır. Ancak tek bir türün, tek bir hayvan bireyini inceleyerek o türe ait her şeyi öğrenmenin bir yolu yoktur. Çünkü her bir tür, her bir niteliğini en azından yüzbinlerce, milyonlarca ve hatta kimi durumda milyarlarca yıllık bir evrimin ürünü olarak geliştirmiştir. Bu sebeple her bir özellik, birbirinden farklı derecelerde karmaşıktır ve bunların bir seferde çözülmesi imkansızdır. Örneğin davranışsal nitelikler hava sıcaklığına bağlı olarak bile farklılık göstermektedir. Benzer şekilde organların yapısı ve fizyolojileri de günün saatlerine bağlı olarak, hatta onlarla ilgilenen bilim insanının o gün sıktığı parfümün kokusuna bağlı olarak bile değişmektedir! Bu sebeple her canlının her bir niteliği, her bir an, yüzlerce farklı parametrenin etkisinde değişebilmektedir. Bu durumda canlıların bütün özelliklerinin anlaşılabilmesi için, üzerlerinde sayısız farklı koşullarda, sayısız farklı deneme yapmak gerekmektedir.

 

Kimi bilim insanı canlıları sadece doğalarında gözler ve onlara hiç dokunmaz. Bu araştırmalar bizlere çok kıymetli veriler sunuyor olsa da, sunabileceklerinin miktarı son derece sınırlıdır. Çünkü hiçbir canlı, sadece dışarıya yansıttığı özelliklerden ibaret değildir. Ve biz canlıları tamamen anlamak ve öğrenmek istiyorsak, daha derinlemesine araştırmalar yapmak durumundayız.

 

İşte burada karşımıza şu soru çıkar: Canlıları araştırmak zorunda mıyız? "Bırakalım kendi hallerinde yaşasınlar..." Böyle bir cevap vermemiz, bilimin içerisinde gelen insanlar olarak imkansızdır. Dediğimiz gibi, eğer ki içerisinde yaşadığımız Evren'in dinamiklerini anlamak istiyorsak ve bunları kullanarak tüm canlıların yaşam standartlarını (genelde başta kendi yaşam standartlarımız geliyor tabii) yükseltmek istiyorsak, mecburen bu araştırmaları yapmak durumundayız. Kimi doğa bilimciler insanın bunların hiçbirini yapmadan, Evrim gibi tamamen doğal mekanizmalara kendisini bırakarak yaşamaları gerektiğini, gerekirse dayanamayarak yok olmaları gerektiğini düşünmektedir. Bu görüşe de saygımız sonsuzdur; ancak sanıyoruz ki insan bunları yapabilecek çizgiyi aşalı çok oldu. Zekamız ve zekamızla otomatik olarak gelen merak duygumuz, asla bu kadar kolay bastırılabilir bir duygu olmadı. Ve biz onu bastırmaya çalıştıkça, bir yerlerde, birileri tarafından, farklı şekillerde ortaya çıkarılarak kendisini tatmin etmeyi başardı. Dolayısıyla her ne kadar içimizde bir yerlerde bizim de istediğimiz insanın da her diğer sıradan hayvan türü gibi doğası içerisinde yaşaması arzusu olsa da, ne yazık ki bunu gerçekçi bir istek olarak göremiyoruz. Bu sebeple bu ihtimalin üzerinde fazla durmayacağız.

 

İşte bu sebeplerden ötürü, artık insan kendi yarattığı "yapay doğa"nın içerisindedir. Yüksek binalar, yepyeni hastalıklar, sayısız türde kirlilik, insanlar arası ilişkilerdeki karmaşıklık, düşünce bazında yüksek yetiler ve daha nicesi bu yepyeni dünyanın unsurlarıdır. Bu unsurlar içerisinde insan, sadece katlettiği doğa ile değil, adeta kendi kendisiyle mücadele içerisindedir. Bu mücadelede "silah"lar gerekir (burada "silah"tan kasıt bir diğerini öldürmek için kullanılan araç değildir). Bu silahlar elbette top tüfek değil (ki zaman zaman bunlara da başvurulduğunu görüyoruz), bilim ve bilime bağlı olarak üretilen her türlü teknolojidir. Bizim burada üzerinde duracağımız, özellikle hayvanların denek olarak kullanılmasına ihtiyaç duyulan bilimler ve bu bilimlere bağlı olarak üretilen ürünlerdir.

 

İnsanlar, sürekli olarak sürdürdükleri mücadele içerisinde, yepyeni canlılar ile mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Bu canlıların sürekli değişmelerinin en büyük sebebi, tabii ki evrimsel değişimler ve doğanın evrim yasalarıdır. Bu yasaların etkisi altında ve insanın bilimi kullanarak mücadele gücünmü arttırması sebebiyle, insanları konak olarak kullanan parazitik ve patojen (hastalık yapıcı) canlıların evrimi büyük bir hız kazanmıştır. Bu sebeple hastalıklara karşı geliştirmemiz gereken ilaçların çeşitleri de inanılmaz bir artış göstermiştir. Bu ilaçların hazırlanması veya benzeri çözüm yöntemlerinin geliştirilmesi için kimyagerler ve biyologlar büyük çabalar harcarlar. Bu ilaçların üretiminde, hayvanların denek olarak kullanılması şarttır. Çünkü bir kimyasal ürünü üretip, öylece insanlara kitleler halinde sunmak, toplu bir katliamı getirebileceği gibi, o laboratuvar veya araştırma kurumunun sonu demektir. Çünkü bir ilaç yapıldıktan sonra etkileri hayvanlar üzerinde gözlenir, olumsuz yan etkileri tespit edilir ve bunlar giderilerek yeni testler yapılır. Bu deneme-yanılma evreleri atlanarak, üretilen kimyasalı doğrudan piyasaya sürmek şeklinde her kurum kumar oynayacak olursa, çok kısa bir sürede insanların büyük bir kısmı ile araştırma laboratuvarlarının tamamı yok olacak ve insanın ihtiyacı olan ilaçların üretimini sağlayan kimse kalamayacaktır. Dolayısıyla dediğimiz gibi ilaçlar mutlaka insana evrimsel olarak yakın olan canlılar üzerinde denenerek insanlara kitleler halinde sunulmadan önce test edilmelidirler. Tabii daha önce dediğimiz gibi burada insanın "ilaçsız olarak" mücadele etmesi düşüncesi göz ardı edilmektedir. Bu her zaman bir tercih olarak aklımıza bulunmalıdır. Ancak ilaçların hayvanlar üzerinde denenmesini reddeden insanların, bu hayvanlar sayesinde en doğru şekilde üretilen ilaçları kullanmamaları beklenmektedir. Yoksa yaptıkları ikiyüzlülük olacaktır. 

 

İlaçlar haricinde denek hayvanlarının kullanıldığı araştırma alanlarından biri de transplantasyon yapılan, yani bir canlının bir organın diğer bir canlıya aktarıldığı araştırmalar ve bunun sonucunda gelişebilecek olumsuz etkileri gözleme araştırmalarıdır. Burada da hayvanların isteği olmaksızın organları alınmaktadır. Burada yine insan bencilliği ortaya çıkar. Bilimi geliştirmeye yönelik araştırmalar bir yana, insanların hastalıklarını iyileştirmek adına bir insana koyun, domuz, at, inek, primatlar gibi hayvanlardan alınan yapılar aktarılabilir. Böylece o hayvan, bu yapıyı yitirirken insan yaşamını sürdürebilir. Açıkçası bu konu, pek de savunulabilecek bir konu değildir. İnsanlara yapılacak organ nakli işlemleri, diğer insanlarla sınırlı kalmalıdır. Ancak genelde türler arası nakil işlemlerinin oranı yok denecek kadar az olmaktadır. Bu sebeple bu konu pek de yaygın bir sorun olarak karşımıza çıkmamaktadır.

 

Bir diğer deney grubu, canlıların genleriyle oynanan genetik alanında karşımıza çıkmaktadır. Hemen her canlının genleri üzerinde değişiklikler yapılabilmekte ve bu sayede ortaya çıkan değişimler görülebilmektedir. Örneğin bir fareye, insanın kulaklarını oluşturan genler eklendiğinde, o farede tam işlevi olmayan bir insan kulağı oluşabilmektedir. Her ne kadar bu deney kulağa anlamsız gelse de, genlerin etkilerini görmemiz ve bunları nasıl kullanabileceğimizi anlamamız açısından bu deneyler inanılmaz büyük öneme sahiptir. Çünkü genlerin çalışma prensiplerini anladığımızda, canlılara neredeyse hiç zarar vermeden, tamamen "cansız" olan genleri kullanarak ürünler üretebilmemiz mümkün olacak, etkilerini test etmemiz mümkün olacaktır. 

 

 

 

Son olarak, denek hayvanlarının kullanıldığı bir diğer alan, davranış bilimleridir. Bu alanda, canlıların davranışları farklı ortamlarda, farklı uyaranlar ve ödül-ceza mekanizmaları etkisi altında test edilir. Yine ilaçların içeriklerinin hayvan davranışları üzerindeki etkileri analiz edilmeye çalışılır. Böylece hem hayvanların doğası anlaşılmaya çalışılır, hem de insanların yapısı hakkında fikir edinmemiz sağlanır. Örneğin anatomi biliminin de işin içine girdiği deneylerden birine en güzel örnek, Brodmann'ın yaptığı ve beynin en dış korteksinin alt birimlerini anlamamızı sağlayan diseksiyon (keserek açma) deneyleridir. Bu deneylerde hasta primatlar (özellikle lemurlar ve şempanzeler) kullanılmış ve beyinleri açılarak ufak derecelerde şoklar uygulanmıştır. Bu şokların etkisine göre beynin parçaları analiz edilmiş ve Brodmann bu deneyler sonucunda 52 tane alan tespit etmiştir. Daha sonra, çeşitli hastalıkların tedavisi için insan üzerinde yapılan beyin ameliyatlarında bu alanlar farklı şekillerde test edilmiş ve Brodmann'ın neredeyse hiçbir insana dokunmadan belirlediği alanların %98'inin insan için de doğru olduğu belirlenmiştir. 

 

Burada yeri gelmişken belirtelim; insan üzerinde de, kendi isteği olarak deneyler yapılabilmektedir. Bunun en güzel örnekleri davranış deneyleri ve psikoloji alanında yapılan deneylerdir. Hatta kimi zaman insanlar, para karşılığında piyasaya sürülecek ilaçları da denemeye gönüllü olmaktadırlar. Bu, bu şekilde söylendiğinde kulağa anormal geliyor olsa ve "Neden araştırmacılar kendi üzerlerinde denemiyorlar?" sorusunu uyandırıyor olsa da, gerçek pek böyle değildir. Bilimsel bir araştırmada istatistiki doğruyu görebilmek için geniş bir deney grubu kullanmak gerekmektedir. Bir laboratuvarda bunu sağlayacak kadar insan bulunmadığı gibi, aynı insanların, o laboratuvardan çıkan onlarca ilacı üst üste test etmesi imkansız ve absürt bir durum olacaktır. Bu sebeple yüzlerce testi geçen ilaçlar, insanlar üzerinde test edilebilmektedir. Bu insanlar farklı etnik kökenlerden, farklı yaş gruplarından ve cinsiyetlerden seçilmektedir. Bunların hepsini ufak bir laboratuvarda bulmak imkansızdır (ki kimi zaman araştırmacıların ilaçlarını kendi üzerlerinde de denedikleri bilinmektedir).

 

İnsan üzerinde yapılan deneylere bir diğer örnek, beyin ameliyatları öncesinde hastaların denek olup olmama isteklerine yönelik sorulan sorulardır. Eğer hasta, ufak çapta elektrik şokuyla yapılacak, asıl hastalığa yönelik ameliyat haricinde, aynı ameliyat sırasında yapılacak deneyleri kabul ederse, bunlar uygulanabilir. Hasta, bu deneyler uygulanmadan önce riskleri kabul ettiğine dair bir kağıt imzalar. Her ne kadar kulağa imkansız gibi gelse de (ve birçok kişi "Bana ne ya, hastaymışım zaten bir de bilimi mi düşüneceğim!" şeklinde bencil ve korkak bir yaklaşım sergileyecek olsa da), her yıl Dünya çapında, yüzlerce hasta bu deneylerin yapılmasını kabul etmekte ve bu sayede bilimin ilerleyişine katkı sağlamaktadır. Bu yürekli insanlar sayesinde bir sonraki sene yakalanabileceğiniz bir beyin hastalığı, öncekinden kat kat kolay bir şekilde çözülebilmekte ve sağlığınız yerine getirilebilmektedir. İşte burada hayvan deneyleri ve genel olarak canlılar üzerinde yapılan deneylerin analizi devreye girer.

 

 

Hayvan Deneyleri Üzerine Tartışmalar

 

Hayvan deneyleri ile ilgili tartışmalar genellikle hayvanlara zarar verilmesi üzerinden dönmektedir. Bu senaryoda bilim insanları cani ve kana susamış varlıklar olarak hayal edilmekte, denek hayvanları ise bu canilerin zevk için katlettikleri kurbanlarmış gibi lanse edilmektedir. Halbuki durum bundan oldukça farklıdır. Daha önce de dediğimiz gibi hiçbir bilim insanı, hele ki canlılar üzerinde araştırmalar yapacak olan hiçbir insan, denek hayvanlarından nefret etmez ve onlara anlamsız zararlar vermek için bu dalda yıllarca eğitim almamıştır. Hepsi, kullandıkları hayvanlara en az zararı vererek deneyin sonuçlarını almak ister. Ancak; elbette her bilimde, her denemede, her işimizde beklenmedik durumlar ortaya çıkabilir. Verilen bir ilacın bir deneği kanser etmesi, ölümüne sebep olması, bir uzvunu yitirmesine neden olması aralıklarla karşılaşılan ve medyada bol bol yer bulabilen durumlardır. Halbuki bu duruma üzülen ve bir sonraki denemede bunu tekrarlamamak için gecesini gündüzüne katan, ancak aynı zamanda insanlığa faydalı bir ürün geliştirmek için elinden geleni ardına koymayan yine bilim insanlarıdır. Bu insanlar, her bir denek hayvanını adına kadar bilirler ve onların zarar görmesine derinden üzülürler. Dolayısıyla çığırtkanların insanlar üzerinde yaratmak istedikleri olumsuz etki, boş bir gürültüden ibarettir.

 

Çoğu zaman deneylerin sonucunda zaten hayvan herhangi bir zarar görmez. Bu durumda tek etik mesele, hayvanın isteğini bilmeden onun üzerinde deney yapmaktır. Bunun bilimsel bir çözümü yoktur. Ya bu deneyleri yapacağız ya da bu hayvanlar (ve aslında diğer canlılar da) üzerinde yapılan deneylerden elde edeceğimiz aşırı kıymetli verilerden yoksun kalacağız. Bilim, elinde başka çare olmaksızın ilk tercihi seçmektedir. Ne yazık ki bu alandan elde ettiğimiz veriler o kadar kıymetlidir ki, en yumuşak kalpli bilim insanı bile gözünü karartıp hayvan deneylerini tamamen iptal etmeyi göze alamayacaktır. Elbette bilimin içerisinden olmayan, hayvanseverler bunu tam olarak anlayamayarak sert bir şekilde bu deneylere karşı çıkmaktadırlar. Onların duygusal yaklaşımı sonuna kadar anlaşılırdır, ancak hiçbir zaman işler siyah beyaz değildir. Bu kadar kolay kestirip atmamız ne yazık ki mümkün değildir.

 

Hayvanseverlerin genelde karşı çıkarken kullandıkları üzücü görüntüler ise, ne yazık ki bu denek hayvanlarının üretildiği ya da barındırıldığı firmaların barınaklarından kaynaklanmaktadır. Son derece olumsuz şartlarda, mümkün olduğunca yüksek sayıda hayvanı barındırmaya çalışan firmalar, hayvanların haklarını hiçe saymaktadırlar. Elbette bu kabul edilemezdir. Bu demek değildir ki tüm bu çiftlikler kapatılmalıdır. Tam tersine, bu sorunların çözümü bulunmalı, yasalarla bu firmalar denetlenmeli ve hayvanların koşulları yüksek düzeylere çıkarılmalıdır. Unutmayınız ki hayvan deneyi demek illa ki hayvanın sağının solunun koparılması, garip işkencelere tabi tutulması, genleriyle oynanması demek değildir! Deneylerin çok büyük bir kısmı hayvanlara herhangi bir kronik zarar verilmeksizin yapılmaktadır. Elbette kimi zaman olumsuz sonuçlar doğabilmekte, hayvanlar kalıcı sakatlıklardan ölüme kadar hasar alabilmektedirler. 

 

 

Sonuç Olarak Hayvan Deneyleri...

 

Bu konuda bir sonuca varmanın herhangi bir yolu yok ne yazık ki. Ancak bizler bilimin içerisinden gelen, bilimi tam olarak anlamaya çalışan, bilim için yaşayan insanlar olarak duygularımızdan çok mantığımızı dinlemeliyiz ve olabildiğince tarafsız düşünmeliyiz. Unutulmamalıdır ki bu deneylerin tek amacı insanın hayat standartlarını yükseltmek değildir! Bilim sadece insanlar için işlemez. Bilim, doğada var olanı anlama sanatıdır. Bilimi kullanarak ilerleyen teknoloji neredeyse her zaman insana işler. Ancak bilim, doğayı ve Evren'i insandan bağımsız olarak ele alır. Bu sebeple bilimsel olarak keşfedeceğimiz her yenilik, sadece insanlara değil, örneğin veterinerlik biliminde veya canlıların doğalarının anlaşılmasında rol alacaktır, onlara daha iyi bir yaşam sunmamızı sağlayabilecektir. İşin bu tarafı da görülmelidir.

 

Canlılık tarihi sayısız fedakarlıklarla doludur. Özellikle yüksek zekalı hayvanlara gelindikçe, bilinçli fedakarlıkların sayısı ve biçimi artmaktadır. Bu sebeple bilim ve Evren'i anlama merakımız karşısında her türden verilen kayıplar fedakarlıklar olarak görülmelidir, mümkün olduğunca... Unutmayınız ki bilim uğruna birçok insan da canını vermiş, acılar içerisinde hayatı son bulmuştur. Bunlardan en meşhur 10 tanesini sıralayacak olursak: Karl Sheele (kendi keşiflerini tadarak ölmüştür), Jean-Francois De Rozier (balon denemesi testlerinde ölmüştür), Sir David Brewster (optik deneyleri sırasında kör olmuştur), Elizabeth Ascheim (X ışınlarından dolayı ölmüştür), Alexander Bogdanov (kan transferi denemeleri sırasında ölmüştür), Robert Bunsen (kimya deneyleri sırasında yüzünün yarısını tamamen yakarak yitirmiştir), Sir Humphrey Davy (hayatının 20 yılını kendi ürettiği kimyasallardan zehirlenerek hastalıklı bir şekilde geçirmiştir), Michael Faraday (kronik zehirlenme), Marie Curie (radyasyondan dolayı öldü), Galileo Galilei (teleskop üzerindeki çalışmaları sırasında kör oldu). Bu listeye yüzlercesini eklemek mümkündür. Tüm bu insanlar kendilerini bilim uğruna feda eden insanlardır. Elbette hayvanlara bu konudaki isteklerini sorma ve cevap alma şansımız yoktur. Ancak bilim insanlarının olabildiğince tarafsız ve tüm türlere hitap eden çalışmalarında diğer türlerden alınan bilgiler bilim için çok kıymetlidir, bu anlaşılmalıdır.

 

Dolayısıyla Evrim Ağacı olarak biz, tüm bu deneyler süresince hayvanların haklarının sonuna kadar korunmasından yanayız; ancak hayvan deneylerinin tamamen durdurulması gerektiğini savunacak kadar da bilimden uzak değiliz. Bu yüzden tutumumuzu net bir şekilde belirlemekten yanayız:

 

Eğer ki bilim dünyasına herhangi bir şekilde faydalı bir keşif olacaksa hayvanların deneylerde kullanılması zorunluluğunu anlıyoruz. Bu süreçte sinir sistemi olan ve acı duyabilecek türlerin mutlaka uyuşturulması veya sinir sistemlerini iptal edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü insanların çoğu zaman "acı" kavramından dolayı deney hayvanlarıyla empati kurduklarını çok iyi biliyoruz. Kimse denek olarak kullanılan milyarlarca bitkinin haklarını savunmuyor, çünkü "acı" konusuna konsantre olmuşuz ve o duyguyu gayet iyi anlıyoruz. Bu durum çoğu zaman vejateryenlerin diyet kararlarını belirleyen ikilem oluyor. Bitkilerin de canlı olduğunu unutuyorlar; ancak hayvanların ölmesine kendi hayatları ipin ucundaymış gibi karşı çıkıyorlar. Biz, mantıklı ve tarafsız (genel olarak bilimsel) bir yaklaşım sergileyerek tüm canlılara eşit değeri vermekten yanayız. Acı çekmek çok kötü bir şey; ancak engellenemez bir durum değil. Biz, eğer ki bir şeye karşı çıkılacaksa, mantıklı temellerde çıkılması gerektiğini savunuyoruz. Dolayısıyla canlı deneylerin tamamına karşı çıkılmadığı sürece, uyuşturularak sıradan bir mantardan hiçbir farkı kalmayan bir hayvanın denek olarak kullanılmasna ölesiye karşı çıkmayı kesinlikle doğru bulmuyoruz. Biri eğer ki tüm canlıların denek olarak kullanılmasına karşı çıkarsa anlarız; ancak önceden saydığımız sebeplerle geçerli bulamayız. Dediğimiz gibi, bu etik bir konudur ve asla tek bir çözümü/cevabı yoktur, olmayacaktır.

 

Umuyoruz ki gelecek yıllarda geliştirilecek teknolojik ürünlerle bütün canlı sistemleri süperbilgisayarlarla modellemek mümkün olacaktır. Bu sayede hiçbir canlıyı denek olarak kullanmaya gerek kalmadan, her şeyi bilgisayarlar üzerinden görebileceğiz. Bunun için epey bir yolumuz var; ancak imkansız da değil. O zamana kadarsa mecburen bilimi ilerletmek adına bu deneylerin büyük bir kısmına ihtiyacımız var. Unutmamak gerekir ki günümüzdeki karmaşık bilgisayar sistemlerinin geliştirilmesinde bile canlıların sinir sistemlerinin (nöral ağlarının) yapılarından faydalanılmakta, doğanın milyarlarca yıllık süreçte evrimsel adımlarla ürettiklerinin anlaşılması, bu teknolojilerin geliştirilmesinde temel rol oynamaktadır. Dolayısıyla bilimsel araştırmaları birbirinden bağımsız düşünmemiz imkansızdır. Her birine ihtiyacımız vardır ve en önemsiz gözüken bile, ileride bir gün çok büyük değere sahip olabilir.

 

Umuyoruz ki yazdıklarımız okurlarımızın alınmasına ve duygusal yaklaşımlarının oklarına kurban gitmemize neden olmayacaktır. Çünkü bu sözlerimiz günümüzdeki bilim camiasının büyük bir kısmının düşüncelerini yansıtmaktadır. Unutmayınız ki bizlerin hiçbiri cani ya da kana susamış yabaniler değiliz. Bizler de sizler kadar insanız, aynı duyguları paylaşıyoruz, aklınızdan geçenleri çok iyi anlıyoruz. Ancak bazı sorunların çözümü her zaman o kadar net ve belirgin değildir, bunun anlaşılması şart. Bildiğimiz tek bir şey var ki, elimizdeki bütün sorunların tek ve yegane çözümü bilimdir. Bu deneylerin üzücü yanlarını bile çözecek olan, yine bilimin ta kendisi olacaktır. Bu yüzden hayvanların ve diğer tüm canlıların haklarını savunmayı asla ihmal etmeden, zekamızı da doğru kullanmalıyız. 

 

Umarız size farklı bir bakış açısı katmayı başarabilmişizdir. Biliniz ki herhangi bir canlı üzerinde uygulanacak keyfi ve insanı yüceltici her uygulamanın sonuna kadar karşısında olacağız. Ancak bizler gibi tüm canlıları yürekten seven, dolayısıyla onları sadece gerektiği ve zorunda olduğumuz kadar araştırmalara dahil eden herkesin de yanındayız. 

 

 

Hayvan Deneylerine Dair Sıkça Sorulan Sorular, Ortaya Atılan İddialar ve Cevapları

 

1) Neden deneyler öncelikle hayvanlar üzerinde uygulanmalıdır? İnsanlarla hayvanlar çok farklı değiller mi? İnsan hastalıklarının %98'den fazlası hayvanlarda gözükmüyor.  O zaman neden hayvanlarda test ediyoruz?

 

Evrimsel Biyoloji ve tabii ki Genetik bilimi sayesinde hangi hayvanın, hangi yapılarının, ne oranda insan ile ortak olduğunu artık rahatlıkla bilebiliyoruz. Genlerin farklı kimyasallara nasıl tepkiler verdiğini modelleyip deneylerde görebildiğimiz gibi, farklı türlerin aynı kimyasala nasıl tepki verdiğini deneyimleyebiliyoruz. Bu sayede kör bir şekilde insanlara rastgele üretilmiş ilaçlar sunmak yerine, ilaçların muhtemel yan etkilerini minimuma indirebiliyoruz. Günümüzde neredeyse hiçbir hükümet herhangi bir ilaç en azından belli oranlarda hayvan deneylerinden belli sonuçları vermeden ilaçları insanlara dağıtmamaktadır. 

 

Hayvan Deneyleri'ne karşı olan kitle, hayvanlar ile insanlar arasındaki hastalıkların farkının, Hayvan Deneyleri'ni gereksiz kıldığını iddia etmektedir. Bu, elbette ki bilimden uzak, sadece öndeki birkaç sayıya bakarak verilmiş gülünç bir yargıdır. Elbette insan ile diğer hayvan türlerinin hastalıkları aynı değildir. Ancak bu demek değildir ki vücuda verilen bir kimyasalın, vücut üzerinde yapmaya çalıştığı etkiler birbirinden taban tabana zıt olacaktır. Bilim insanları, özel metotlarla işaretlenmiş kimyasallar sayesinde bir ilacın etken maddesinin vücudun neresine nüfuz ettiğini görebilir, burada ne etkiler yarattığını analiz edebilir. Sonrasında bu kimyasalların tepkime ürünlerinin vücuda ne gibi yan etkiler yarattığını tespit edebilir. Burada, tamamen kör bir atışla, rastgele piyasaya ilaç sürmeye karşı, en azından belli başlı yan etkileri ve olumsuzlukları görerek önlem almaktan bahsediyoruz. Yazının içinde de dediğimiz gibi, elbette insanlara rastgele ilaç dağıtmak da göze alınabilir, ancak günümüz toplumunda bu ne yazık ki mümkün değildir ve savunulması pek güçtür. Kimse annesine, kardeşine, babasına, çocuğuna, kendisine daha önce hiçbir etkisi test edilmemiş ve hiçbir insan tarafından denenmemiş bir ilacı rastgele vermek istemez sanıyoruz ki. 

 

2) Bazı ilaçlar insanlarda ve diğer hayvanlarda tamamen zıt etkiler yaratmaktadır. Örneğin şu anda piyasadaki 50 ilaç farelerde kanser oluşumuna neden olmuştur, ancak Sağlık Bakanlığı hayvan deneylerinin sonuçlarını önemsiz bulduğu için halen piyasada tutmaktadır. Hayvan deneyleri sonuçlarına göre limon suyu zehirli bir madde olarak karşımıza çıkarken, arsenik, baldıran zehri ve botulin zararsız maddeler olarak tanımlanacaktır. Hayvan deneylerinde güvenli bulunan birçok ilaç (kimi kaynak 250.000 gibi sayılar vermektedir), yan etkileri sebebiyle geri çekilmiştir. İnsanlar için kanserojen maddeleri tespit etmek için yapılan fare deneyleri %37 doğrulukta sonuç vermektedir, yazı tura atmak bile daha iyi sonuçlar verirdi. Nasıl olur da bu deneylere güveniriz?

 

Bu soru, ancak bilime dair hiçbir fikri olmayan ve bilimle ilgili bilgileri sadece Hollywood filmlerinden alan birinden çıkabilecek bir sorudur. Bu soruyu okuyup da, "Evet, haklı." diyen de ne yazık ki soruyu sorandan farksız bir bilinçsizlik düzeyindedir.

 

Bilimde ve bilimsel araştırmalarda hiçbir şey sonuç tek başına kullanılmaz. Ne tek bir tür üzerinde yapılan araştırmayla kararlar alınır, ne de sadece Hayvan Deneyleri kullanılarak sonuçlara ulaşılır. Bu, sadece hayvan haklarını koruyarak şirin gözükme adına uydurulan yalanlardan, bilimsel çarpıtmalardan ve boş saldırılardan ibarettir. 

 

Piyasada bulunabilecek kimyasallar rastgele önümüze gelen hayvana denetilerek, "Haydi bakalım, ölecek mi, ölmeyecek mi?" gibi sığ bir bakış açısıyla deneylerde kullanılmaz. Bu, kör cahil bir şekilde, rastgele edindikleri bir davayı savunanların çarpık hayal gücünden fırlamış bir üründür. Bu kişiler, sanki hayvanların haklarını tek düşünen kendileriymiş gibi, bu deneyleri yapan insanları, yazımızda da belirttiğimiz gibi cani, kana susamış, gözü dönmüş yaratıklar olarak hayal etmektedirler. Çoğu zaman kendileri bundan farksız bir tavır almaktadır.

 

Daha önce de dediğimiz gibi bu deneyler bize fikirler vermektedir. Garip olan, çeşitli örnekler veren şahısların (limon suyu hayvan deneylerince zararlı bulunmuştur gibi) bu konuda hiçbir kaynak beyan etmemesidir. Biz kaynaklarını aradığımızda ise ergen forum sitelerinden başka hiçbir sonuç alamıyoruz. Umuyoruz ki bu iddiaları geliştirenler, kaynaklarını da bizlere iletecektir.

 

Öte yandan bu haberler kaynaklı olsa dahi, dediğimiz gibi "Aa bak, limon suyu ne kadar sağlıklı ama hayvan deneyleri aksini söylüyor." demek de cahilce bir yaklaşım olacaktır. Zaten limon suyu, sırf hayvan deneylerine bakılarak piyasadan kaldırılmayacağı gibi, arsenik de sırf hayvan deneylerinde temiz bulundu diye piyasaya sürülmeyecektir. 

 

Fark edilecek olursa bu deneylere körce karşı çıkan herkes, sınırlı sayıda örnek bulabilmektedir. Örneğin bu yazının yorumlarına inecek olursanız, 20 civarında madde sıralanarak hayvan deneylerine karşı çıkıldığını göreceksiniz. Maddeleri okuduğunuzda ise toplamda 3-4 maddeden fazla olmadığını (ki onları birleştirerek burada cevapladık), ancak elde pek bir veri bulunmadığı için hepsinin çevrilerek yeniden maddeleştirildiğini ve listenin uzatıldığını göreceksiniz. Hayvan Deneyleri'nin kötü taraflarını sadece kendilerinin görebileceğini sanan zihniyetin bağnaz zihniyetlerden pek farkı olmadığını üzülerek görmekteyiz.

 

3) Yapılan bir araştırmada sorulan doktorların %88'i fizyolojik ve anatomik farklardan ötürü hayvan deneylerinin insanlar hakkında bilgi veremeyeceğini söylemiştir. Bu doktorlar yanılıyor mu?

 

Yapılan bir araştırmada sorulan (özellikle de fizyolog ve fizisyen olan) doktorların %99'u da hayvan deneylerinin insanlar üzerindeki uygulamalar konusunda çok doğru bilgiler verdiğini söylemiştir. Soru sorma ile bir yere varılamaz. Sonuçlara bakılmalıdır.

 

Hayvan deneylerinin (ve başka deneylerin) sonucunda piyasaya sürülen ilaçların geri çekilmesinin suçlusu hayvan deneyleri olmadığı gibi, hayvan deneylerinin yanlışlığı, araştırmalarda yapılan hatalardan yola çıkarak savunulamaz. Zira günümüzde, piyasada olan birçok teknoloji (ve hatta en önemlileri) hayvanlardan edindiğimiz bilgilerle geliştirilmiştir. Bunların başında da organ nakilleri gelmektedir. Eğer ki hayvanlar üzerinde bu tip anatomik ve genetik (organ üretimi gibi) deneyleri yapmasaydık, insanlar üzerinde geliştirebileceğimiz teknolojilerin hiçbiri olmayacaktı. Üstelik kimyasallarda da kimi zaman garip sonuçlar alınsa da, dediğimiz gibi yan etkilerin ön görülmesi ve hiç yoktan azaltılması (veya ilacın toptan piyasaya sürülmesinin yasaklanması) için hayvan deneyleri şarttır ve kaçınılmazdır (az sonra bahsedeceğimiz bazı diğer yöntemler haricinde). Dolayısıyla burada bir araştırmada, birkaç doktorun söylediği sözden çok, yıllara dağılmış araştırmaların sonuçlarının ve bulgularının kıymeti önem kazanmaktadır.

 

Üstelik bu durumu sadece günümüz perspektifinden incelemek de hata olacaktır. Geçmişe baktığımızda, neredeyse her bir organımıza dair her bir teori ve açıklama hayvan deneyleri sayesinde mümkün olmuştur. Günümüz bilimi olduğu yeri hayvan deneylerine de borçludur (sadece hayvan deneylerine olmasa da).

 

4) Deney hayvanları acı çekiyor mu?

 

Deneylerde kullanılan hayvanlar ve bunların hisleri çok sıkı kurallar ile kontrol edilmektedir. Her bir ülkenin kendine ait yasaları olmakla birlikte, hayvanların deneyler sırasında neredeyse hiç acı çekmemesine ne büyük önem verilmektedir. Bu sebeple birçok yöntem geliştirilmiştir. Elbette deneylerin bazı kısımlarında acı çekilebilmektedir (örneğin acı çekilmemesi için yapılan ön işlemlerde). Ancak deneyin yapılmasının zorunlu olduğu anlaşıldıktan sonra, bu acılara da geçici olarak göz yummak zorundayız. Bu tıpkı hastalıklardan korunmak için aşı olurken iğneden duyduğumuz acıya ya da bir hastalıktan kurtulmak için olduğumuz ameliyattan sonra çektiğimiz acılara benzer. Ne yazık ki bazı acılar olmaksızın sonuçlar üretilememektedir. Ancak deneylerdeki birincil öncelik, bu acıları minimize etmektir. Bu yüzden hayvanların sinir sistemleri başlangıçta uyuşturulur veya iptal edilir (eğer deney bununla ilgili değilse). Bu sayede deneylerin çoğunda hayvanlar hiçbir acı duymaz.

 

5) Deney hayvanları üst üste farklı deneylerde kullanılmakta mıdır?

 

Öncelikle şunu söyleyelim ki 1968 yılından bu yana deney hayvanlarının araştırmalarda kullanımı %40 oranında düşmüştür. Bunun tek sebebi bilimin ve teknolojinin farklı alanlarındaki (bilgisayar teknolojileri, yazılımlar, hücre kültürü, vs.) gelişmelerdir. Ayrıca deney hayvanlarının iyi durumlarını korumak adına tekrar tekrar deneylerde kullanılmalarından kaçınılmaktadır. Fakat kimi zaman aynı canlı üzerinde farklı uygulamaların ne gibi sonuçlar vereceği test edilmek durumunda kalınmaktadır. Örneğin farklı ilaçların aynı anda tüketilmesinin ne gibi sonuçlar doğurabileceğinin görülmesi gibi. Bu gibi durumlar haricinde hiçbir zaman denek hayvanları tekrar tekrar farklı deneylere sokulmamaktadır.

 

6) Hayvan deneyleri sadece insanlara mı fayda sağlar? Diğer hayvanlara hiçbir faydası yok mudur?

 

Sadece deney hayvanları üzerinde yapılan araştırmalar sayesinde, hayvanların bugün hastalıklarına çare olarak 80'den fazla ilaç üretilebilmiştir. Yazımızda da değindiğimiz gibi asla bu çalışmalar sadece insanlar için yapılmamaktadır, her ne kadar çoğunlukla amaç bu olsa da. Umuyoruz ki gelecekte bu araştırmalar, tüm canlı türlerine çok daha önemli faydalar sağlayacaktır.  

 

7) Hayvan deneylerine alternatif olacak 450 yöntem bilinmektedir. Buna rağmen hayvan deneylerini savunmak aptallıktır. Neden hala hayvan deneylerini kullanıyoruz? Hayvan deneylerinin alternatifleri yok mudur?

 

Bu soruyu özellikle bu şekilde sorduk, çünkü bilinen hiçbir kaynak, hayvan deneylerine alternatif olarak 450 yöntem sunmamıştır (ve muhtemelen de asla sunamayacaktır). Bunlar, şahısların hayvan deneylerine karşı koymak için umarsızca nasıl bilgi uydurduklarının güzel bir göstergesidir.

 

Bütün bilirkişi konumundaki kaynaklar, 3 temel alternatif üzerinde durmaktadır. Kimi kaynaklarda, bu alternatiflerin kombinasyonlarıyla sayı 5-6 civarına kadar çıkarılabilmektedir. Ancak 450 alternatif, ya klavyede ya da bu şahısların düşünce sistemlerinde bulunan hatalardan ötürü oluşmuş bir aldatmacadır.

 

Hayvan deneylerinin alternatifi olarak 3 yöntem üzerinde durulur:

 

a) Reduction (Azaltma): Adından da anlaşılabileceği gibi, deneylerde hayvanlar kullanılacaksa bile, kullanılan sayının minimuma indirgenmesi hedeflenmektedir. Çok daha az sayıda hayvandan, çok daha fazla sayıda bilginin bir seferde alınıp, diğer hayvanlara mümkün olduğunca az hasarın verilmesi amacını güder. 

 

b) Replacement (Yer Değiştirme): Eğer mümkünatı varsa, hayvanları kullanarak yapılacak deneyler yerine başka deney düzenekleri kurulmalı ve bu şekilde deneyler yapılmalıdır. Böylece hayvanlara zarar vermeden aynı sonuçlar elde edilebilir.

 

c) Refinement (İyileştirme): Hayvanların deneyler sırasında çektikleri acıların minimuma indirgenmesi ve yok edilmesini hedefler. Hayvanlar deneylerde kullanılacaksa bile en azından bunlar acısız olarak yapılmalıdır.

 

Bu 3 yöntemi okuduğunuzda, aklınıza hızla şu gelmelidir (bu 3 yöntem bütün hayvan hakları savunucularının sitelerinde bulunur, bakabilirsiniz): "E zaten Evrim Ağacı'nın açıklamasına göre bu 3 yöntem hayvan deneylerinin temelini oluşturmaktadır!"

 

Evet, gerçekten de öyle! Zaten aklı başında hiçbir bilim insanı bu 3 yönteme hayır demez ki. İşte hayvan deneylerine körce karşı çıkanların, belki de hiç okumadan savundukları 3 alternatif yöntem, zaten hayvan deneylerinin gerektiği zaman yapılmasını kabul eden, ancak yapılacaksa da belli kurallara uydurulması gerektiğini söyleyen insanların yöntemleridir. Bu deneyleri yapan insanlar, zaten bu 3 yöntemi akıllarına kazıyarak bu deneyleri yaparlar. Yapmayanların karşısında hep birlikte elbette dururuz, duracağız! Ancak bu, hayvan deneylerini tamamen durdurmak şeklinde aptalca ve sığca bir çözüme evet diyeceğimiz anlamına gelmiyor. Aradaki bu önemli fark anlaşılmalıdır. Hayvanlara, elbette ki düzgün şekilde davranılmalı, tüm hakları gözetilmeli, acıları yok edilecek şekilde deneyler uygulanmalı ve mecbur kalmadıkça hayvan deneylerine başvurulmamalıdır. Bunu gönülden destekliyoruz. Ve inanın ki, hayvan deneyleri konusunda verilen sertifikaların eğitiminde, bu 3 kural (ve daha pek fazlası) beyninize kazınmaktadır:

 

Önce hayvanın hakları, ondan sonra deney ve bilim...

 

Kaynak: evrimagaci.org


Ekleyen:Ümit SERT
Kaynak:(Alıntıdır)
Aradığınız Dokümanı Bulamadıysanız, Farklı Araştırmalar Yapmak İstiyorsanız Site İçi Arama Yapabilirsiniz!

Ödev ve Araştırmalarınız için www.arsivbelge.com Sitesinde Kaynak Arayın:

Ödev ve Araştırmalarınız için Arama Yapın:
     Benzer Dokümanları İnceleyin
Termal Analiz Yöntemleri - Deney 10(5366)

Omurgalı Hayvanlar Hakkında(5359)

Tropik Bölge Hayvanları(5353)

Hayvanları Koruma Günü(5352)

          Tanıtım Yazıları
      
Türkçe İtalyanca ve Almanca Cümle Çevirisi İçin Birimçevir Sitesi

Esenyurt, Beylikdüzü ve Kartal Bölgelerinde Satılık Daire İlanları

Belge Çevirisi

Siz de Tanıtım Yazısı Yayınlamak İçin Tıklayın

Diğer Dökümanlarımızı görmek için: www.arsivbelge.com tıklayın.          

Siz de Yorum Yapmak İstiyorsanız Sayfanın Altındaki Formu Kullanarak Yorum Yazabilirsiniz!

Yorum Yaz          
Öncelikle Yandaki İşlemin Sonucunu Yazın: İşlemin Sonucunu Kutucuğa Yazınız!
Ad Soyad:
          
Yorumunuz site yönetimi tarafından onaylandıktan sonra yayınlanacaktır!