Araştırma ve ödevleriniz için her türlü kaynağı ve dokümanı En Geniş Araştırma ve Ödev Sitesi: www.arsivbelge.com ile bulabilir ve İsterseniz siz de kendi belge ve çalışmalarınızı gönderebilirsiniz!
Her türlü ödev ve dokümanı
www.arsivbelge.com ile kolayca bulabilirsiniz!

Araştırmalarınız için Arama Yapın:


Araştırmalarınız için Arama Yapın:

  
                    

NÖROFİZYOLOJİK KURAM
www.arsivbelge.com
NÖROFİZYOLOJİK KURAM dokümanıyla ilgili bilgi için yazıyı inceleyebilirsiniz. Binlerce kaynak ve araştırmanın yer aldığı www.arsivbelge.com sitemizden ücretsiz yararlanabilirsiniz.
NÖROFİZYOLOJİK KURAM başlıklı doküman hakkında bilgi yazının devamında...
Ödev ve Araştırmalarınız için binlerce dokümanı www.arsivbelge.com sitesinde kolayca bulabilirsiniz.

NÖROFİZYOLOJİK KURAM

Öğrenme, çevresi ile etkileşimi sonucu kişide oluşan düşünce, duyuş ve davranış değişikliğidir. Ancak bu değişikliğin nasıl oluştuğu konusunda farklı görüşler vardır. Öğrenmenin doğası ve sonuçlarını açıklamaya çalışan bu kuramlar, davranışçı, bilişsel, duyuşsal ve nörofizyolojik temelli öğrenme kuramları olmak üzere dört grupta toplanabilir.
Bu çalışmada öğrenme kuramlarından Nörofizyolojik Kuram ele alınacaktır. Nörofizyoloik kurama göre öğrenme ile beyin hücreleri arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmacılar öğrenme süreci sonucunda nöronlarda yeni axon iplikçiklerinin oluştuğunu iddia etmektedirler. Buna göre her öğrenme yaşantısı yeni sinaptik bağların oluşması demektir. Bu kuramda öğrenme, biyokimyasal bir değişme olarak da açıklanmaktadır.
Araştırmalar biyolojik bilgi depoları niteliğindeki RNA’ların ergenlik yaşlarına doğru arttığını, öğrenme kapasitesinin azalması ile birlikte, yaşlılıkta da azaldığını göstermektedir. Ayrıca, besin yoluyla kendilerine RNA verilen yaşlılarda yakın geçmişi hatırlamada önemli derecede artış olduğu kaydedilmektedir. “Beyin temelli” öğrenme kuramı olarak da bilinen bu kuramı Hebb sistematik hale getirmiştir.


HEBB’İN KURAMI

Hebb, beyindeki devrelerin çalışma şeklini bilmeden öğrenmenin doğasının anlaşılamayacağını savunmaktadır. Beyin, insan zekâsının, güdülenmenin ve öğrenmenin merkezidir. ‘Öğrenme eğer canlı bir dokuya sahip olan beyinde gerçekleşiyorsa beynin öğrenmeden önceki ve sonraki yapısı arasında farklılık olmalıdır’ düşüncesinden hareket eden Hebb, öğrenme sonucu beyinde oluşan fizyolojik değişiklikleri araştırmıştır. Elde ettiği bulgular sonucu Hebb, bu değişiklik konusunda iki kavram ileri sürmektedir: Hücre Topluluğu ve Faz Ardışıklığı.


Hücre Topluluğu

Hebb’e göre bireyin karşılaştığı her nesne, beyninde hücre topluluğu olarak adlandırılan birbiriyle bağlantılı bir dizi nörondan meydana gelmiş karmaşık bir sistemi ateşler. Örneğin, bir kaleme bakarken dikkatimizi kalemin bir ucundan diğer ucuna doğru kaydırırız. Dikkatimizi bir noktadan diğerine kaydırırken beynimizde bulunan milyarlarca nörondan sadece bir kısmı ateşlenir. Herhangi bir nesne için ateşlenen nöron paketi sadece o nesneye özgüdür. Başlangıçta birbirinden bağımsız olan nöronların, örneğin, kalemin bir ucuna bakıldığında bir kısmı ateşlenir. Bu nöron grubu gözümüz kalemin diğer ucuna kaydığında ateşlenen diğer nöron grubundan ayrıdır. Ancak, kalemin iki ucuna tekamül eden nöronların ateşleme zamanı arasındaki yakınlık nedeniyle nöron paketinin bu iki farklı bölümü birbiriyle irtibatlı hale gelir.
Hebb, hücre topluluğunun tekamül ettiği nesneye veya olaya bağlı olarak büyük veya küçük olabileceğini belirtmektedir. Kalemle irtibatlı olan hücre topluluğu bir otomobil ile ilgili olan nöron topluluğuna göre daha az sayıda nöron içerir. Hücre topluluğu bir bütün olarak dış ve iç uyarıcılarla veya her ikisinin ortak etkisiyle ateşlenebilen bir nöron paketidir. Bir hücre topluluğu ateşlendiğinde, zihinde o topluluğun ilişkili olduğu nesne veya olay canlanır. Hebb’e göre hücre topluluğu bir fikrin veya düşüncenin nörolojik temelini oluşturur. Bundan dolayı bir kalemi, bir otomobili veya sevdiğiniz birini düşünmek için yanımızda olması gerekmez.


Faz Ardışıklığı

Faz ardışıklığı birbiriyle bağlantılı olan hücre topluluğu serisidir. Bir kez oluştuğunda, hücre topluluğunda olduğu gibi, iç veya dış uyarıcılarla ateşlenebilir. Bir faz ardışıklığında yer alan herhangi bir hücre topluluğu veya topluluklarının kendi aralarında yaptığı kombinasyonlardan biri ateşlendiğinde, zihinde belirli mantıksal sıra içerisinde düzenlenmiş bir düşünce serisi oluşur. Hebb, sevdiğimiz bir şarkıya ait bir mısranın veya bir parfüm kokusunun sevilen insanla ilgili hatıraları canlandırmasını faz ardışıklığı ile açıklamaktadır.
Hebb’in vurguladığı başka önemli bir nokta çocukluk ve yetişkinlik dönemlerindeki öğrenmenin farklılığı ve birbiriyle ilişkisidir. Hebb’e göre bebeklik ve çocukluk çağlarındaki öğrenme hücre toplaşması sürecini kapsar. Yetişkinlikteki öğrenmeler sürecinde ise faz ardışıklığı, muhtemelen yeniden düzenlenir. Diğer bir deyişle çocuktaki öğrenme daha sonraki öğrenmeler için bir çerçeve oluşturur. Örneğin, dil öğrenme yavaş ve sıkıcı bir süreç olup, muhtemelen milyonlarca hücre toplaşması ve faz ardışıklığını ihtiva eder. Ancak dil bir kez öğrenildiğinde şiir ve roman yazmada olduğu gibi öğrenilenler sayısız şekilde yeniden düzenlenebilir. Hebb, öğrenmenin önce çerçeve oluşturmakla başladığını, daha sonra içgörü ve yaratıcılık şeklinde geliştiğini kabul etmektedir.
Bu kuramı daha iyi anlamak için beynin nasıl öğrendiği ve beynin yapısıyla öğrenme arasındaki ilişkiyi irdelemek gerekir.


BEYİN NASIL ÖĞRENİYOR?

Son yıllardaki gelişmelere rağmen beyin, hâlâ insan vücudunun çalışması hakkında en az şey bilinen organı olma özelliğini koruyor. Bilim adamları, birçok kişinin beyin potansiyelinin yalnızca % 4–8 arasındaki bir kısmının kullanıldığını öne sürmektedir.
Artık günümüzün başarılı insanı, beyninin her iki yarısını da etkili bir şekilde kullanabilen ve gerektiğinde birinden diğerine kolaylıkla geçebilen insan olarak değerlendiriliyor. Beyin hücreleri arasındaki bağlantıları gelişmemiş insanlar, beyinlerine ne kadar bilgi yığmış olurlarsa olsunlar düşünce, muhakeme, akıl yürütme becerileri gelişmemekte, bu yüzden de eğitilmiş sayılmamaktadır. Bu konuya açıklık getirmek içinse “Beyin nasıl öğreniyor? Beynin öğrenme ile ilişkisi nedir?” sorularının cevaplandırılması gerekir.


BEYNİN YAPISI ve ÖĞRENME

Beyin, iç içe üç bölüm halindedir. Orta beyinde bulunan “hipokamp” (hippocampus) “hafızanın merkezi”dir. Bu merkez adeta beynin yazıcısı gibi faaliyet gösterir. Bu yazıcıyı kendi isteğimizle çalıştırıp, istediğimiz bilgileri kaydedebiliriz.
Hipokamp bölgesi bilgilerin kalıcı hafızaya geçip geçmeyeceğine karar veren merkezdir. Beynin hipokamp olarak adlandırılan bölgesinde, sinapslar (nöronların birbiriyle haberleştikleri noktalar) yüksek frekanslı elektrik sinyalleriyle uyarılınca sinaptik bağlantılar güçleniyor.
Çeşitli öğrenme kanallarından bize ulaşan bilgiler verdiğimiz önem derecesine göre kaydolmaktadır. Merak ve ilgi duymadığımız, önemsemediğimiz; kısacası duyguların hareketlenmediği olaylarda gelen bilgiler düşük frekanslı elektrik sinyalleri şeklindedir.
Sonuçta zayıf sinaptik bağlar oluşur ve beyin “harddiskine” (korteks) kayıt işlemi gerçekleşmez. Çünkü böyle durumlarda “alıcılar” (duygular) harekete geçmemektedir. Duyguların uyandığı olaylarda ise hipokamp hareketlenmekte, beynin en dış tabakasında bulunan “kortekse” kayıt işlemi tamamlanmaktadır.
Beynin üçüncü kısmı olan korteks, beynin düşünen, konuşan, yazan, yeni buluşlar yapan, merak eden, plan yapan, öğrenmenin, zekanın ve hafızanın oluştuğu bölüm olup, sınırsız bir kapasiteye sahip görünmektedir. Üzerindeki görme, duyma ve diğer algılama merkezleriyle ve dış dünyayla sürekli iletişim halindedir. Bu kapasiteyi nöronlar arasında kurulan ilişkiler sağlamaktadır. Duyguları uyandıran olaylar orta beyinde bulunan “hipokamp” vasıtasıyla beyin korteksi üzerine kaydedilmektedir.
Öğrencinin konuya ilgisinin çekilmediği, merakın uyandırılmadığı ve konunun zevkli ve eğlenceli hâle getirilmediği “öğretme süreçlerinin “başarısız kalması “hipokamp” denilen beyin bölgesinin uyarılmamasıyla ilgilidir. Üzerinde “merak ve ilgi” etiketi taşımayan bilginin beyne girmek için gerekli vizeyi alması mümkün değildir. Bu yüzden de “Merak ilmin hocasıdır.” denilmiştir.


BEYİN LOBLARI ve ÖĞRENME

Birçok test sonucunda, beynin sol lobunun, konuşma, matematiksel işlemler, diziler, sayılar ve analiz gibi konularda çok üstün olduğu, mantıklı ve doğrusal çalıştığı tespit edildi. Araştırma sonuçları beynin sağ lobunda da, ritim, hayal kurma, renkler, boyut, hacim, müzik gibi fonksiyonların icra edildiğini ortaya koymaktadır. Beynin sol tarafı bilgiyi mantıklı ve doğrusal olarak işlemekte, sağ lob ise artistik tarafı oluşturmakta, detaydan çok resmin bütünüyle ilgilenmekte ve bilgiyi şekil ve hayal gücüyle işlemektedir.
Sağ lobun duygular ve hayallerin etkisinde olduğu ve fotoğrafik, yani bütünsel öğrendiği ortaya çıktı. Bu yüzden bilgiyi sıra ile işleyen sol lobun aksine sağ lobun öğrenmede çok daha hızlı ve etkili olduğu anlaşıldı. Ayrıca, insanın mucitlik ve üretkenlik kısmı sağ lob fonksiyonları arasında yer almaktadır. Sadece sol lobu gelişmiş olan ve bu lobu iyi kullanan insanların üretken düşünebilmesi için sağ loblarını da geliştirmeleri gerekmektedir.
Beynin her iki lobu birbirini tamamlayan fonksiyonlara sahiptir. Her iki lob arasında yoğun sinir lifinden oluşan “korpus kallosum” ağ demeti bulunur. Bu ağ, beynin sağ ve sol lobu arasında sürekli bilgi alışverişinin yapılmasını sağlayan bir köprüdür.
Beyinlerinin bir yarısını diğerine göre daha iyi kullanan kişiler, işleri ve ilişkileri bu boyutta çalışan yarıkürenin yeteneklerine ihtiyaç duyduklarında zorlanırlar ve başarısız olurlar.
Beyninin sağ lobu ameliyatla alınmış bir insanda neler gözlenir? İşte olacaklardan bazıları: Vücudunun sol tarafını kullanamayacaktır. Coşku, hayal, heyecan veren sağ loba sahip olmadığından robottan çıkmışçasına düz konuşmaktadır. Evinden komşuya gezmeye çıktığında, evler arasındaki mekan ilişkisini kuramayacak, evine geri dönemeyecektir. Çünkü boyut, hacim ve yerleşim yeteneğini kaybetmiştir. Kendisini ziyaret eden ve haline gözyaşı döken yakınlarının bu haline bir anlam veremez. “Rüya görüyor musunuz, hayal ediyor musunuz?” sorunuza size hiç ilgisiz cevaplar verecek ya da “O da ne demek?” diyecektir.


Nörofizyolojik Temelli Öğretim İlkeleri

Burada amaç, eğitimcilere pratik olarak yararlanabileceği bazı farklı formlar sunmaktır, bu formlarda 12 ilke ele alınacaktır. Bu ilkeler, program ve yöntemlerin belirlenip seçilmesinde yol gösterici olabilir.
1. Beyin, paralel bir işlemcidir. İnsan beyninde birçok işlem beraber yürür. Duygu, düşünce, hayal, yönelim vb. bütün bunlar, sosyokültürel bilginin artışıyla da etkileşim halindedir.
Eğitimde beynin bu aynı anda çok yönlü işleyişini ele alıp eğitimin her alanına hitap edecek şekilde programlanması sağlanmalı.
2. Öğrenme, tüm fizyoloji ile ilgilidir. 3 beynin karşılıklı etkileşimi insan fizyolojisinin bütünselliğine işaret eder. Beyin, doğal kurallara göre işleyen fizyolojik bir organdır. Öğrenme de nefes alıp verme gibi doğaldır. Bu doğallık kolaylaştırılabilir, zorlaştırılabilir. Okul içi, okul dışı yaşantılar beynimizi etkilemekte ve tepki vermesine neden olmaktadır.
Eğitim açısından baktığımızda; fizyolojik fonksiyonlarımızı etkileyen her şey öğrenme yeteneğimizi de etkiler. Stres yönetimi burada önemli rol oynar. Çeşitli ilaçların öğrenmeye etkisi bilinmeli, kontrol edilmelidir. Alışkanlık ve inançlar da fizyolojik yönden etkilidir, bunlar değişime direnç gösterir. Zamanlama, bireysel özellikler, üst üste gelen olaylar ve bireylerin özel dönemleri de fizyolojiyi dolayısıyla öğrenmeyi etkiler. Sağlıklı çocuklar, temel becerilerinde ilk 5 yıl içinde büyük farklılık gösterirler. Bu nedenle takvim yaşı esas alınarak başarı beklentisinde bulunmak hatalı olabilir.
3. Anlam arayışı içseldir. Anlamlandırma (deneyimlere anlam verme) ve anlama uygun hareket kendiliğinden gerçekleşir. Anlamlandırma bilinçli anımızda devam eder (kısmen de uykumuzda). Kavramlar, anlamlandırmalar önlenemez, devamlılığı vardır, ancak yönlendirilip odaklanılabilir.
Eğitim açısından öğrenme, tutarlı olmalıdır, belli bir ortamda olmalıdır. Ortam aynı zamanda merakımızı, yenilik ihtiyacımızı, keşfetme ve tartışma isteklerimizi tatmin edebilmelidir. Dersler heyecan verici, anlamlı olmalıdır. Öğrenme de yaşamı yansıttığı müddetçe iyi olacaktır. Özellikle yetenekli çocuklarda karmaşık ve anlamlı zorlamalar yaratılmalıdır. Ayrıca bu sistem tüm öğrencilere de uygulanmalıdır; muhakkak ki yeni yetenekler olacaktır.
4. Anlam arayışı, örüntülemeyle oluşur. Örüntüleme, bilginin anlamlı organizasyonu ve sınırlandırılmasına işaret eder. Beyin bu örüntüleri oluştururken sezgi ve yaratıcılığını kullanan bir sanatkar, bir bilgin gibidir. Beyin anlamlı örüntülerini kabul ederken anlamsız olanları da reddeder. Bir öğrenci için anlamsız örüntüleme, manasız bilgi parçalarıdır. Bilginin bütünleşmesi için eğitim ortamının ona göre hazırlanması gerekir; bilgi parçaları havada uçmamalıdır.
Eğitim açısından şunlar söylenebilir: öğrenciler devamlı olarak algılıyor, anlamlandırıyor, örüntüler oluşturuyor. Onları durduramayız ama yönlerini etkileyebiliriz. Hayal kurma, eleştirel düşünme, problem çözme, bunlar birer örüntüleme şeklidir. Sınıfta bir konu işlenirken öğrencinin uygun örüntü yapıp yapmadığını pek bilemeyiz. Öğrencinin aklı başka yerdeyse, anlatılanlar bilgi parçaları olacaktır. Burada öğretmen değişik yaklaşımları ele alabilir, Örneğin; konu tabanlı öğretim, eğitim parçalarının bütünleşmesi veya gerçek yaşama uygun öğrenme yaklaşımları (deneyimleme) ele alınabilir.
5. Örüntülemede duygular çok önemlidir. Öğrenme, basit, sade bir olay değildir. Ümit, bireysel beklentiler nedeniyle yanlılık, öz saygı düzeyi ve etkinliklere dayalı duygu ve düşüncelerimizden etkilenir ve bu bütünlük içinde gerçekleşir. Duygular ve biliş birbirinden ayrılamaz. Duygular da bilginin depolanıp, hatırlanmasında etkilidir. Öyleyse duygular bellek için önemli bir malzemedirdenilebilir. Duygular da istendiğinde güçlendirilip, istendiğinde azaltılamaz veya ortadan kaldırılamaz, süreklidir.
Eğitim açısından; öğretmenler öğrencilerinin duygu ve tutumlarını dikkate almalıdır. Bunlar, onların öğrenmelerini belirler. Bir öğretmen bilgi ve duygular arası bağıntıyı asla ihmal etmemelidir. Bazen duygusal yönden girerek bilginin hızla öğrenilmesi sağlanabilir. Genelde sınıf içinde ve dışında karşılıklı saygı ve kabul, öğrenciyi olumlu etkiler, destekleyici bir ortam oluşturur. Bazen öğretmenin koridorda öğrencisiyle karşılaşıp içten davranışı, olumlu iletişim ve duygusal doyum sırasında öğretmen, yönetici ve öğrenci yardımlaşması da her iki taraf için duygusallığı, güveni zenginleştirir.
6. Beyin, parçaları ve bütünleri aynı zamanda işler. Beyinde sağ ve sol olmak üzere iki yarımküre var. İki yarımkürede fonksiyon açısından farklılıklar olmasına karşın arada bütünlük, ortak görevler vardır. Birisi bilgiyi parçalara ayırırken diğeri de bütünleştirerek algılamada bulunmaktadır. Beynin sağ yanı birtakım şeylerin belli örneklerini işlerken, sol yanı çok daha genel kavram ve sınıfların işlenmesinden sorumludur. Söz gelimi; beynin sol yanı gördüğünün köpek olduğunu belirlerken, sağ yanı köpeğin Fatma’nın köpeği olduğunu bilir.
Konuya eğitim açısından baktığımızda, bilginin detayı göz önüne alınmadığında veya bütünü ihmal edildiğinde, öğrenmede aşırı güçlüklerle karşılaşılmaktadır. Parça ve bütün kuramsal olarak etkileşim halindedir. Beyin yarımkürelerinde olduğu gibi, parça ve bütün birbirinden anlam çıkarır ve bu anlamı paylaşırlar. Böylece sözcükler ve söz dizini anlaşıp özümlenir.
7. Öğrenme, hem çevresel /organsal algıyı hem de odaklanmış dikkati gerektirir. Beyin temel olarak dikkat ettiği bilgiyi alır ama dikkatin dışında kalan bilgi ve işaretleri de alır. Görüş alanında olup bilinçli olarak dikkat etmediğimiz şeyleri de beynin alması beynin duyusal mekanizmalarının hassasiyetini gösterir. Lazanov’a göre, çevresel bilgi, öğrenmeyi desteklemek için amaçlı olarak organize edilir (örnek: sınıfta ders yapılırken kapı tıklatıldığında hemen beyin de olası anlamlar için işleme başlar).
Eğitim açısından, öğretmenler öğrencilerin dikkatleri dışında da algılayabilecekleri, öğrenebilecekleri malzemeleri -yani “çevresel uyarı”ları- organize etmelidir. Bunların organizasyonu da adeta sanatsal bir olaydır (örnek: öğrenim sırasında müzik kullanımı). Öğretmen, örnek davranışı, ilgi ve coşkularıyla da öğrencilerinin daha iyi öğrenmelerini sağlayabilir. Çünkü ders dinlerken öğrenciler öğretmenlerinin iç dünyasını da bir dereceye kadar değerlendirmektedir. Lazanov, bireydeki bu iç ve dış tutarlılığı açıklamak için “çift düzlemlilik” terimini kullanır. Örneğin; öğrencileri öğrenmeleri için verilen bilginin yanı sıra, okulun düzeni ve yönetimi de etkiler. Diğer bir ifadeyle çevresel uyarı olarak öğrenmeyi, başarıyı toplum, aile, teknoloji gibi öğrencinin yaşamındaki her şey etkiler.
8. Öğrenme, her zaman bilinçli ve bilinçdışı süreçleri içerir. Öğrendiklerimiz bilinçli olarak anladıklarımızdan daha çoktur. Bu da bilinçdışı sürecin devamlı işlediğini gösterir. Çevresel algılarla (bilinçdışı olarak) öğrendiklerimizle de deneyimler kazanırız. Örneğin; bir öğrenci, makamına uygun şarkı söylemeyi öğrenirken şarkı söylemekten nefreti de öğrenir. Öğrencilerin bilinçdışı süreçlerden en üst düzeyde yararlanmalarını sağlayacak düzenlemeler yapılabilir.
Eğitim açısından; öğretime öğrencilerin de katılması, konuları aktif olarak işlemede öğrenmenin ve bireysel amaçların sorumluluğunu öğrenciler üstlenirler. Öğrenci, öğrenme stilini fark etmelidir. Konuyu işlemede öğrencilerin de görüşlerinin göz önüne alınması ve ders işlemenin böylece yeniden düzenlenmesi, teorilerin, uygulamaların yaratıcı bir şekilde işlenmesi gerekir.
9. En az iki farklı türde belleğimiz vardır:
a. Uzamsal Bellek Sistemi
b. Mekanik Öğrenme İçin Bir Sistemler Dizisi.
Yeniden gözden geçirmeyi gerektirmeyen ve yaşantıların kısa süreli hatırlanmasına olanak veren doğal bir uzamsal bellek sistemimiz vardır. Bu sistem devamlı çalışır, pek sınırlandırılamaz. Zihinsel süreçlerimiz zaman içinde gelişirken o da gelişir. Akşam yemekte ne yediğimizi hatırlamak, ezber tekniğini gerektirmez. En azından yaşantılarımızın normal, üç boyutlu ortamda algılanması için yapılandırılmış böyle bir bellek sistemimiz vardır .
Yalıtılmış bir ortamda işleme konan olgu ve beceriler, beyin tarafından farklı bir şekilde yapılandırılır; bunun için de pek çok pratik ve tekrar gerekir. Bu bellek, uzamsal belleğin karşıtıdır. Bilgiyi depolamak için yapılandırılmış bir sistemdir. Gelen bilgi, öncelikle bağlantı kuramadıysa otomatik belleğe bağlanır ve unutmamak için tekrar gerektirir. Örnek: Otomobil fabrikasının stoklarında otomobille ilgili parçalar var, ustalar bu parçaları kullanarak üretim yaparlar ama yeterli olan bu parçaların yanında, gereksiz bir yığın parça daha olursa, ilgisiz parçaların varlığı ustaları şaşırtır, hata yapmalarına, dengesizliğe neden olur. Beyinde de bağlantısız olgular varsa ve bunlar ön plana çıkarsa beyin verimsiz çalışır.
Eğitim açısından, ezber bazen önemliyse de genelde ezbere dayandırılan eğitim, öğrenmede transferi zorlaştırabilir ve anlamanın gelişimini engelleyebilir. Eğitimciler, öğrencilerin bilgi birikimlerini, onların dünyalarını hesaba katmamakla gerçekten beynin duyuşsal fonksiyonlarını engellemiş olurlar.
10. Olgu ve beceriler doğal, uzamsal bellekte yapılandırıldığı zaman en iyi şekilde anlar ve hatırlarız. Anadilimiz etkileşimli yaşantılarla öğrenilir, bireyin iç yaşantıları ve sosyal etkileşim, dilin gelişimini sağlar. Dil öğrenme, bireyin yaşantılarına uyumu ve kavramı ile oluşur. Öğrenmede bu öğe çok önemlidir.
Eğitim açısından; yaşantısal öğrenmede uzamsal yaşam çok büyük bir yer işgal eder. Yapılan ziyaretler, okunan hikaye, drama, tiyatrolar vs, gösterilen şekiller vb. farklı konular arası bütünleştirme, öğretmenlerce kullanılmalıdır. Konu işlerken, karikatürize eden örnekler verilebilir. Başarı, tüm duyguların kullanımına ve öğrenciyi karmaşık olduğu kadar etkileşimli yaşantıların bolluğu içine sokmakla ilgilidir. Anlatım ve analizler, tabii ki dışlanmamalıdır, bunlar bir bütünlük arz etmelidir.
11. Öğrenme, zorlanma ile zenginleşir, tehditle engellenir. Bir korku karşısında beynin performansı düşer. Uygun bir şekilde zorlandığında ise, öğrenme isteği üst düzeye çıkar. Performans düşmesinin nedeniyse “çaresizlik”tir. Bu durumda algısal alan daralır; öğrencinin esnekliği azalır; otomatik, ilkel, rutin davranışlara döner (beyin odağı daralmış kameraya benzer).
Eğitim açısından; öğretmenler veya yöneticiler öğrencide rahat bir uyanıklık hali yaratmalıdır. Bu durumda öğrencide korku az, zorlanma üst düzeyde olursa bir ferahlık hali oluşur. Bu ferahlık, öğretmenin bir orkestra şefi gibi öğrencilere hakim olmasıyla gerçekleşir.
12. Her beyin, kendine özgüdür. Her insan aynı sisteme sahipse de bireysel farklılıklar inkar edilemez. Ayrıca bireylerin yaşantılarındaki öğrenme, beynin yapısını değiştirir; dolayısıyla öğrenme çoğaldıkça birey daha fazla kendine özgü olur.
Eğitim açısından; öğretimde bu bireysel farklılıkların göz önüne alınması gerekir. Yerine göre görsel, işitsel, dokunsal ve duyuşsal tercihlerinin olabileceği unutulmamalıdır. Eğitim, beyin faaliyetleriyle uyumlu olmalı, onun çalışmasını kolaylaştırabilmelidir. Eğitim ortamındaki değişkenler çok olmalıdır.
(http://www.maltepe.edu.tr/05_haber/reh_sempozyum/m%C3%BCcella%20ulug.doc)
Eğitimciler Ne Yapmalı?
Eğitimcinin öğretebilmesinin temelinde öğrencide “hah duyumu” oluşturabilmesi yatmaktadır. Hah Duyumu, verilen bilgiyle öğrencinin kendi birikimlerinin bütünlük sağlaması sonucu hissedilen duygudur. Bir problem çözüldüğünde, aranılan şey bulunduğunda hissedilen, “hah duyumu”dur. Bu duyumla beyni uyarılan öğrenci daha fazla öğrenmek isteyecek, bilgileri derinleşecek ve yeni amaçlara yönelecektir.
Ülkemizdeyse bilgiyi aktarmaya dayanan “söyleme–anlatma”, “öğretme” metodundan ibaret kalan eğitim şekli beynin sol lobunun, diğer bir deyişle beynin yarısının kullanıldığı eğitim tarzıdır. Hayal gücü, renk, ritim, şekil ve yaratıcı düşünme gibi özelliklere sahip sağ lob fonksiyonları yerine getirilememektedir.
Eğitimle ilgili toplumda yaygınlaşan çarpıcı ifadeler de aslında özellikleri yeni anlaşılan beyin gerçeklerinin somutlaştırılmış ifadeleri olmaktadır. Mesela “Sıradan öğretmen anlatır; iyi öğretmen açıklar; yetenekli öğretmen yapar ve gösterir, büyük öğretmen ilham kaynağı olur.” bunlardan birisidir.
Yetenekli ve büyük öğretmen, insanların sağ lobuna hitap etmektedir. Yetenekli öğretmen, yaparak, yaşayarak öğreten, deneyen, düşündüren, sorgulayan, gerçek hayatı okula getiren öğretmendir. (http:// www.sosyalhizmetuzmani.org/beyinnasilogrenir.htm)


SONUÇ

Nörofizyolojik temelli öğretim ilkeleri beynin bir paralel işlemci olduğunu, öğrenmenin fizyolojik bir olay olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurgular. Bu kurama göre anlam yükleme örgütleme ile gerçekleşir. Duyguları örgütlemede büyük bir önemi vardır. Beyin parçaları ve bütünü aynı anda algılar. Öğrenme, hem doğrudan odaklanan hem de yan uyarıcılardan alınan bilgileri içerir. Yine bu kurama göre, öğrenme kasıtlı ve kasıtsız süreçlerden oluşur. Öğrenme zihni zorlayan etkilerle artar, tehditle kenetlenir ve hiç kimsenin öğrenmesi diğerine benzemez.


Ekleyen:Ümit SERT
Kaynak:(Alıntıdır)
Aradığınız Dokümanı Bulamadıysanız, Farklı Araştırmalar Yapmak İstiyorsanız Site İçi Arama Yapabilirsiniz!

Ödev ve Araştırmalarınız için www.arsivbelge.com Sitesinde Kaynak Arayın:

Ödev ve Araştırmalarınız için Arama Yapın:
     
Çalışmalarınız ve ödevleriniz için her türlü kaynak ve dokümanı En Geniş Araştırma ve Ödev Sitesi: www.arsivbelge.com ile kolayca bulabilirsiniz!
          Tanıtım Yazıları
      
Türkçe İtalyanca ve Almanca Cümle Çevirisi İçin Birimçevir Sitesi

Esenyurt, Beylikdüzü ve Kartal Bölgelerinde Satılık Daire İlanları

Belge Çevirisi

Siz de Tanıtım Yazısı Yayınlamak İçin Tıklayın

Diğer Dökümanlarımızı görmek için: www.arsivbelge.com tıklayın.          

Siz de Yorum Yapmak İstiyorsanız Sayfanın Altındaki Formu Kullanarak Yorum Yazabilirsiniz!

Yorum Yaz          
Öncelikle Yandaki İşlemin Sonucunu Yazın: İşlemin Sonucunu Kutucuğa Yazınız!
Ad Soyad:
          
Yorumunuz site yönetimi tarafından onaylandıktan sonra yayınlanacaktır!