Araştırma ve ödevleriniz için her türlü kaynağı ve dokümanı En Geniş Araştırma ve Ödev Sitesi: www.arsivbelge.com ile bulabilir ve İsterseniz siz de kendi belge ve çalışmalarınızı gönderebilirsiniz!
Her türlü ödev ve dokümanı
www.arsivbelge.com ile kolayca bulabilirsiniz!

Araştırmalarınız için Arama Yapın:


Araştırmalarınız için Arama Yapın:

  
                    

Orta Asyada Ekonomik Entegrasyon Düşüncesinin Temelleri
www.arsivbelge.com
Orta Asyada Ekonomik Entegrasyon Düşüncesinin Temelleri dokümanıyla ilgili bilgi için yazıyı inceleyebilirsiniz. Binlerce kaynak ve araştırmanın yer aldığı www.arsivbelge.com sitemizden ücretsiz yararlanabilirsiniz.
Orta Asyada Ekonomik Entegrasyon Düşüncesinin Temelleri başlıklı doküman hakkında bilgi yazının devamında...
Ödev ve Araştırmalarınız için binlerce dokümanı www.arsivbelge.com sitesinde kolayca bulabilirsiniz.

Orta Asyada Ekonomik Entegrasyon Düşüncesinin Temelleri

Ayrıca Orta Asya ve Kafkasyada Güç Politikası Makalesini de inceleyebilirsiniz...

 

Orta Asya’da ekonomik bir entegrasyonun kurulabilmesi olasılığı ile ilgili yeni senaryoların gündeme geldiği bu günlerde, bu merkezdeki tartışmalar yeniden hız kazanmaya başlamıştır. Gerçekten, bağımsızlığın ilk yıllarında yaşanan sosyo-ekonomik kriz ortamından sonra Orta Asya’nın uluslararası politik ve ekonomik arenadaki önemi hızla yükselmiştir. Bölgesel ve küresel ilişkileri geliştirecek girişimler bu dönemde hız kazanmış, güvenlik problemleri minimize edilmiştir. Bu çerçevede Rusya eksenli Avrasya Ekonomik Topluluğu (AvET) gibi genişleme potansiyeli olan bir bölgesel örgütün hayata geçtiği, Rusya ve Çin eksenli Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) gibi bir projede bölge ülkelerinin aktif rol oynamaya başladıkları görülmüştür. Diğer yandan Rusya’nın gözetiminde olmadan ilk uluslararası işbirliğinin gerçekleşmiş olduğu Orta Asya Ekonomik Topluluğu’nu (OAET) oluşturmaya yönelik inisiyatifler üstlenme eğilimleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu bölgesel girişimlerde Kazak lider Nazarbayev’in öncelikli rol oynadığı görülmüştür.

Orta Asya Ekonomik Birliği

Orta Asya Bölgesi’nde gelişen ekonomik işbirliği projelerinden birisi, Nisan 1994’te Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan devlet başkanlarının birleşik bir ekonomik alan meydana getirmek için bir anlaşma imzalamalarıyla başlamıştır. Mart 1998’de daha önceden gözlemci statüde bulunan Tacikistan da, Orta Asya Ekonomik Topluluğu (OAET) adı verilen bu örgüte tam üye olmuştur. Bu anlaşma daha derin bir entegrasyonla birlikte, mal, hizmet, emek ve sermaye akımlarının serbestçe akımını hedeflemiştir. Fakat bu alanlarda küçük bir ilerleme sağlanabilmiş, örneğin ortak bir tarımsal piyasanın oluşturulması çabaları başarılı olamamıştır. Bazı açılardan, örneğin merkezinin Almatı’da, şubelerinin Bişkek ve Taşkent’te bulunduğu Orta Asya İşbirliği ve Kalkınma Bankası ile bu örgüt mini bir ECO’ya (Ekonomik İşbirliği Örgütü) benzetilmiştir. (Pomfret, 1999).

Bu örgüt, vergilerin uyumlulaştırılması, çifte vergilendirmenin önlenmesi konularında çaba harcamakta ve ilgi alanı, su kaynaklarının kullanımı ve ekolojik güvenliğin sağlanması gibi konuları kapsamıştır. OAET, bir sekreteryaya sahip değildir ama Devletlerarası Konsey üç ayda bir toplanmakta ve sürekli bir Yönetim Komitesi’ne sahip bulunmaktadır. Bu bağlamda meydana gelmiş bulunan bir diğer düzenleme olan Orta Asya Ekonomileri Özel Programı (OAEÖP) 1998 Mart’ında yapılan Taşkent Deklarasyonu ile başlatıldı ve Birleşmiş Milletler’in iki bölgesel örgütü tarafından desteklenmiştir. Bu kuruluşlar, Avrupa Ekonomik Komisyonu ve Asya-Pasifik Ekonomik ve Sosyal Komisyonu’dur. OAEÖP, her biri bir Orta Asya cumhuriyeti tarafından yönetilen beş çalışma gurubuna sahiptir. Bu çerçevede Kazakistan taşımacılık, Özbekistan endüstriyel yeniden yapılanma ve uluslararası rekabet, Türkmenistan enerji boru hatları ile teknik destek, Kırgızistan enerji ve su kaynakları yönetimi ve Tacikistan yabancı yatırımların bölgeye çekilmesinden sorumludurlar.

Buna rağmen belirtmek gerekir ki, ne OAET ne de OAEÖP bölgede tercihli ticaret politikalarının desteklenmesinde, Birleşmiş Milletler’in, bu programın organizatörü olarak Orta Asya’nın istikrarına önem verdiğini belirtmesine rağmen bir şekilde etkin olamamıştır. Ayrıca 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra, Afganistan’a giriş için ikinci kapı olarak değerlendirilen bu ülkelerde ekonomik ve politik istikrarın sağlanması için yapılacak şeylerin çok yönlü amaçlar taşıdığı anlaşılmaktadır.

Bu da göstermektedir ki, bölgedeki politik değişmelerle birlikte uluslararası örgütler önderliğinde yeni bölgesel işbirliği girişimleri ortaya çıkacaktır. Nazarbayev’in, Haziran 1990’da dört Orta Asya liderini (o zaman için ülkelerin Komünist Parti liderleri) Almatı’ya davet ederek birlik ile ilgili ilk adımları atmasıyla bölgesel işbirliğinin geliştirilmesi ve bölgesel problemlerin çözülmesi yönünde ilk politik girişimler başlamıştır. İkinci toplantısının Aralık 1991’de yapıldığı OAET’na Azerbaycan’ın da katılımıyla Müslüman-Türk bir atmosfere bürünmüş ama daha ileri işbirliği çabalarında o dönem için devam eden Azeri-Ermeni çatışması nedeniyle sonuç alınamamıştır. (Zardykhan, 2002) Bu altı ülke arasında yapılan önemli toplantılardan birisi Ocak 1993’te Taşkent’te gerçekleştirilmiş, bir ortak pazarın oluşturulması ve iktisat politikalarının koordinasyonunu içeren sonuçlar elde edilmiştir. İlerleyen dönemde Kazak ve Özbek liderlerin uzlaşması sonucu bir ortak pazarın oluşumunu, gümrük noktalarının kaldırılmasını ve insanların sınır ötesine serbestçe geçebilmelerini öngören anlaşma (Türkmenistan’ın bağımsız politika tercihi ve Tacikistan’ın iç savaşa sürüklenmesi ile dışarıda kalmaları nedeniyle) Nisan 1994’te Kırgızistan’ın da katılımıyla üçlü bir bölgesel anlaşmaya dönüştürülmüştür. Daha ileri bütünleşme araçlarına sahip olmak için (bölgesel kalkınma bankası gibi) çalışmaları devam eden bu bölgesel birlik, uygulamada fazla gelişememiş ve Özbekistan’ın iç politik önceliklere ağırlık vermesiyle sonuçsuz kalmıştır. Kazakistan bu süreç içerisinde bölgesel bütünleşme ve ulus-devletin inşa edilmesi gibi politikalar izlemeye devam ederken Özbekistan’ın içeride tehdit oluşturan bazı guruplar üzerinde yoğunlaştığı görülmüştür.

Diğer Bölgesel İşbirliği Örgütleri ve Diğer Bölgesel Güçlerle İlişkiler

Orta Asya’nın politik açıdan 1991’den beri devam eden çok vektörlü açılımları olarak komşu ülkeler, Çin ve Rusya ile bağları güçlü tutma eğilimlerinin bir göstergesi olan OAB, AvET ve ŞİÖ örgütleri içindeki aktif rolü göz önünde bulundurulabilir. Buna rağmen 11 Eylül sonrası oluşan anti-terörist kampanyanın yarattığı baskılar sonucunda ülke liderlerinin bu açılımları yeniden gözden geçirerek stratejik ortaklar arasında ABD’yi de saydığı gözlemlenmiştir (Rasizade, 2002) Amerikan askeri operasyonları için ülkelerdeki üslerin kullanımına izin verilmesi bu stratejik tercih farklılaşmasının bir yansımasıdır. Bu tercihten insan hakları ve özgürlükler karnesi nispeten zayıf olan yönetici elitlerin (özellikle Özbekistan’da var olan) tek taraflı çıkarlar sağladığı söylenebilir. Bölgesel önceliklerin geliştirilmesi konusunda ise 11 Eylül öncesi yaşanan hızlı trafik yavaşlayarak ABD kanadından gelen çok taraflı adımların atılması yönünde baskılar oluşmaya başlamıştır.(Macfarlane, 2004)

Bu bağlamda 11 Eylül olayları ile devam eden ABD’nin küresel politik istikrar oluşturma çabalarına tüm Orta Asya ülkelerinden olumlu yanıt gelmiştir. Bu politika ile hem politik konumun güçlendirilmesine, hem zaman zaman tehdit olarak algılanabilen Çin’e karşı sağlam bir kalkan oluşturulmasına, hem de ülkedeki cazip yatırım ortamının devam ettirilmesine zemin oluşturulmaya çalışılmıştır. Üstelik ABD kanadında, o zaman kadar çok etkin olarak üzerinde durulmayan (daha çok Rusya eksenine ağırlık veren) Orta Asya stratejisinin aktifleştirilmeye çalışıldığı görülmektedir. (Erhan, 2003) Özbekistan kadar radikal akımlarla yüz yüze kalmayan Kazakistan’ın 11 Eylül sonrası ABD’nin politikalarına tam destek vermesinde kuşkusuz ekonomik önceliklerin payı büyük olmuştur.

Rusya’nın Orta Asya ile ilişkilerinin, hem Çarlık hem Sovyet dönemlerinde var olan öneminin Sovyet sonrası dönemde önemli ölçüde ivme kaybettiği ifade edilebilir. Diğer yandan bu dönemde, büyüyen bir dragon olarak Çin’in Orta Asya’daki ekonomi-politik boşluğu doldurma yönünde girişimlerde bulunduğu görülmektedir. Bu girişimlerde, hem büyüyen ekonomi ve ihracat potansiyeli için yeni pazarlara sahip olma hem Rusya’nın bölgeye yönelik politikalarını dengeleme, hem de burada yeni nüfuz alanları oluşturma gibi unsurların önemli olduğu gözlenmektedir.

Bu amaçlara ulaşmak için Çin’in bölge ile doğrudan bağlantı kurduğu ulaşım altyapısının tamamlanmasına ve bölgeye en yakın eyaleti olan Doğu Türkistan’ın bu yeni piyasalarla ticaretinin gelişmesine öncelik verdiği görülmektedir. Bunun için uzun ortak sınırlara sahip olduğu Kırgızistan ve Kazakistan’la olan ilişkilere daha fazla önem vermektedir. Gerçekten Orta Asya ve Çin Türkistan’ı arasındaki ticaret, Sovyet sonrası dönemde hızla artmaktadır. Örneğin 1997’de bu iki bölge arasındaki ticaret 775 milyon dolara ulaşmış ve sadece Kazak-Çin ortak yatırımları 200’ü bulmuştur. (Dorian, 1997) Orta Asya’nın cari ihtiyaçlarının karşılanmasında bu gelişen ilişkilerin büyük bir öneme sahip olduğu belirtilmelidir. Ticaret ve yatırım alanında gelişen bu ilişkilerin yanında Çin’in bölgeye teknik ve hibe şeklinde yardım yaptığı da dikkat çekmektedir. Çin’in Rusya ile olan ilişkilerinde belirleyici bir faktör olan hammadde ihtiyacının karşılanması sorunsalının Orta Asya ile bağların güçlendirilmesi açısından da önemli olduğunu belirtmek gerekir. Bununla birlikte Çin için büyük bir endişe kaynağı oluşturan Doğu Türkistan’daki ayrılıkçı akımların dengelenmesi konusunda da bölge ile ilişkilerini geliştirmeyeönem verdiği söylenebilir.

Çünkü Çin, Kazak ve Kırgız topraklarındaki Uygur diasporasının bu ayrılıkçı akımları desteklemesi ihtimalinden uzun zamandır endişe etmektedir. Şimdilik Orta Asya’daki yönetici elitlerin Çin’den bu yönde gelebilecek talepleri dikkate aldıkları görülmektedir.

Orta Asya ile ŞİÖ çerçevesinde gelişen önce güvenlik eksenli, sonra ekonomik önceliklerin de denkleme dâhil edildiği ilişkilerde Çin’in Doğu Türkistan konusundaki endişelerinin etkili olduğu söylenebilir. Çünkü diasporayı oluşturan yaklaşık 500 bin Uygur’un 200 bin’i Kazakistan sınırları içerisinde, kalanı da diğer cumhuriyetlerde yaşamaktadır. (Chung, 2003)  Bu çerçevede savunma, ekonomik ve politik açılardan fazla gelişmemiş bir görüntüye sahip olan Orta Asya coğrafyasında yeni dönemde Çin’in nüfuz alanı kurma gayretleri reel politikanın gerekleriyle örtüşmektedir.

Rusya ise Çarlık ve Sovyetler Birliği dönemlerinde “yakın çevre”si olan ve sömürgeleştirdiği Orta Asya ile ilişkilerini yeniden güçlendirmek istemektedir. Yeltsin döneminde zayıflayan askeri ve ekonomik nüfuz alanı olan Orta Asya ile ilişkiler Putin’le birlikte daha fazla ön plana çıkmaya başlamıştır. Bu bağlamda BDT Ekonomik Birliği ve Avrasya Birliği çabalarına daha fazla önem vermeye başlamıştır. 11 Eylül olaylarının tetiklediği güvenlikproblemi çerçevesinde Orta Asya’da Rusya’nın hem askeri hem de ekonomik öncelikleri dikkate alan yayılmacı yaklaşımları dikkat çekmektedir.

Rusya’nın Orta Asya bölgesine yönelik çabalarında bölgede (özellikle Kazakistan’da) yaşayan milyonlarca Slav kökenli nüfusu da dikkate aldığı görülmektedir. Bununla birlikte Türkmenistan ve Özbekistan’da, bölgedeki (özellikle Kırgızistan ve Tacikistan’daki birlikler) Rus askeri varlığı ile ilgili endişelerin bulunduğunu belirtmek gerekir. Diğer yandan Rusya’nın 11 Eylül olayları sonrasında Batı eksenli güvenlik endişelerine daha fazla destek verdiği ve bu desteğin Orta Asya’da Çin ve Rusya arasındaki çıkar alanlarında uyuşmazlık doğurabileceği ifade edilebilir.(Trenin, 2003) Diğer yandan son zamanlarda inşası tamamlanan Kazakistan ve Çin petrol boru hattına Mayıs 2006’dan beri petrol gönderilmeye başlanmasıyla birlikte (başlangıçta 10 milyon ton olarak öngörülen, 2010’da ise 20 milyon tona çıkarılması planlanan ve Kazakistan ile Rusya’nın eşit miktarda petrol göndereceği konusunda anlaşmaya varılan) hem Çin Orta Asya ve Rusya ile enerji konusunda işbirliğini geliştirmiş hem de Kazak ve Rus petrol sektörleri yeni ihracat pazarlarına kavuşmuştur. (China Chemical Reporter, 2006)

Türkiye açısından ise son dönemde özellikle Rusya ile hızla gelişen ilişkilerin, geçmiş dönemdeki rekabetin yerine daha rasyonel bir temele doğru evirildiği gözlemlenmektedir. İkili ilişkilerin gelişmesindeki temel unsurlar olarak 21. yüzyılın başlarında her iki ülkede de yakalanan siyasal istikrar, uluslar arası sorunlara yönelik olarak oluşan birlikte hareket etme düşüncesi ve bu dönemde her iki ülkenin de hızlı bir ekonomik gelişme göstermesiyle birlikte ekonomik ilişkileri daha da geliştirme gereğini hissetmeleridir. (Warhola, Mitchell, 2006) Son dönemde yapılan karşılıklı ziyaretler sonucunda gelişen ilişkilerin Orta Asya ve Kafkasyabölgesinde de işbirliğini geliştirdiği/geliştireceği söylenebilir.

Orta Asya’da Entegrasyonun Çağdaş Ekonomik Temelleri

Yeni bin yılın başlarında, Azerbaycan’ın da bölgeye dâhil edilmesiyle oluşan ekonomik alanda yer alan 6 cumhuriyetin 2005’te toplam nüfusu 63,2 milyona ulaşmış, toplam yüzölçümü ise 4 milyon seksen dokuz bin kilometre kare olarak hesaplanmaktadır.

Bu altı cumhuriyette tarımın GSYİH’daki payı 2000 yılından beri sürekli azalmış ve 2005’te %7’lik oranla Kazakistan’da en düşük orana düşmüştür. En yüksek tarımsal hâsılaya ise %34’le Kırgızistan sahiptir. Aynı oran Azerbaycan’da da oldukça düşük olup %10’a inmiş ama Türkmenistan (%20), Tacikistan (%24), Özbekistan (%28) ve Tacikistan’da (%24) oldukça yüksek oranda kalmaya devam etmektedir. Bu iki ülkedeki (Azerbaycan ve Kazakistan) düşük oranlar, kuşkusuz büyük endüstriyel yatırımların varlığı ve sürdürülebilirliği ile ilişkilidir.

Endüstriyel hâsıla, yine aynı dönemde (2000–2005 arası) Azerbaycan, Kazakistan ve Özbekistan hariç sürekli düşmektedir. Bu açıdan en yüksek orana sahip ülkeler olan Azerbaycan’da (%62) sınaî hâsıla sürekli büyümekte ve Kazakistan’da (%40) 2000’deki oranını korumaktadır.

Diğer yandan hizmetler sektörünün hâsıla payı açısından en yüksek orana sahip olan ülke Kazakistan’dır (%54). Sınaî hâsıla düzeyi, ilgili dönemde sürekli düşen ülkelerde hizmetler sektörünün payının hızla yükseldiği görülmektedir. Bu bağlamda aynı dönemde hizmet hâsılası Kırgızistan’da %32’den %45, Tacikistan’da %34’ten %44’e, Türkmenistan’da %30’dan %40’a yükselmiştir. Ekonomik geçiş sürecinde sınaî işletmelerin yeniden yapılandırılması ve dış kaynaklı sınaî yatırımların artırılması ilk izlenmesi gereken bir kalkınma stratejisi olarak algılanması gerekirken bu ülkelerde reel üretimdeki gelişmelerin ihmal edildiği ve ticaret-bankacılık gibi ikincil sektörler üzerinde yoğunlaşıldığı görülmektedir.

Bölgeye yönelik yabancı yatırımlar, bölgesel ekonomik alanın gelişme potansiyelini gösteren diğer bir göstergedir ve net akımlar açısından 2000–2005 döneminde 15 milyar dolarlık yabancı sermaye ile Kazakistan bu ekonomik alana yönelik sermaye akımlarının yarısından çoğunu elde etmiştir. Bu konuda ikinci sırayı 10 milyar doları aşan bir miktarla Azerbaycan almaktadır. Diğer ülkelere yönelik akımlar ise, toplam 26,8 milyar dolarlık yatırımın kalanı olan 1 milyar doların dört parçaya bölünmesi ile basitçe hesaplanabilir.

Cari fiyatlarla toplam GSYİH gelişim performansı açısından ilk sırayı yine Kazakistan almaktadır. 2000’de 18,2 milyar dolarlık mal ve hizmet üreten bu ülke, 2005’te 57,1 milyar dolarlık GSYİH’ya ulaşarak büyük bir kalkınma rekoruna imza atmıştır. Aynı dönemde bu rakamlar sırasıyla 5,2 ve 12,6 milyar dolar, Türkmenistan 2,8 ve 8,1 milyar dolar olarak belirlenmiştir. Bu altı yıllık dönemde üretimin seyri sabit olan Özbekistan hariç kalan diğer ülkelerde GSYİH rakamları yaklaşık iki katına çıkarılabilmiştir. Bu bağlamda, ilgili dönemde en yüksek büyüme hızına sahip olan ülkeler de yine Kazakistan ve Azerbaycan olarak göze çarpmaktadır. Atlas metoduna göre yapılan kişi başına düşen GSYİH rakamlarındaki gelişim oranı açısından yapılacak bir karşılaştırmada Kazakistan’ın 2,5 kat (1270 dolardan 2940 dolara), Azerbaycan’ın 2 kat (610 dolardan 1240 dolara) artış kaydederek en yüksek performansa sahip ülkeler olduğu görülecektir. Diğer ülkelerin hepsinde bu alandaki gelişim çizgisi sınırlı kalarak ortalama 500 dolar civarında ya da daha düşük rakamları göstermektedir.

Kuşkusuz bu karşılaştırmalar daha farklı alanlarda da uzatılabilir. Örneğin Gayri safi sabit sermaye oluşumunun GSYİH’ya oranındaki gelişim çizgisinin yine Azerbaycan ve Kazakistan’da sürekli artarak en yüksek orana ulaştığı gözlenmektedir. Nüfusun yıllık artış hızının ortalama her ülke için yaklaşık %1’ler civarında olması ise diğer bir sosyo-ekonomik gösterge olarak kaydedilebilir.

Dünya bankası rakamlarına göre (http://devdata.worldbank.org/data-query/) yapılan bu karşılaştırmalar Orta Asya’da bir ekonomik birliğin çağdaş temelleri konusunda bazı yorumlar yapılmasını mümkün kılmaktadır. Bu yorumlar iki eksende değerlendirilecek olursa ilk ekseni, entegrasyonu hızlandıran unsurlar oluşturur:

Buna göre, her ne kadar eski ekonomik bağlar önemini büyük oranda yitirse de Orta Asya bölgesinin ortak bir ekonomik sistemde yer almış olmaları bir avantaj oluşturmaktadır. Sovyet sosyo-ekonomik mirası tarafından belirlenen bu geçmiş, şimdilerde ülkelerin benzer sosyo-kültürel özelliklerini ön plana çıkarmalarıyla yeni ve olumlu bir çehre kazanmaya doğru evrilmektedir. Bu bölgenin yüzyıldan daha az bir zaman önce Batı Türkistan coğrafyasının ayrılmaz birer unsurları olduğu düşüncesinin yaygınlık kazanmaya başlaması bu bağlamda önemli bir gelişmedir. Bu ortak özellikler, Orta Asya’nın en dinamik ülkesi olan Kazakistan ve en zayıf ülkelerinden birisi olan Kırgızistan arasında daha belirgindir. Bu iki ülke arasında zaten neredeyse bir sosyo-kültürel bütünlük vardır. Yerli politik elitlerin güçlü insiyatifleriyle olası bir Kazak-Kırgız birliği en güçlü alternatif olarak uzun zamandır tartışılmaktadır. Bazı bölgesel sorunların ortadan kaldırılması ve otokratik eğilimlerin dozunun düşürülmesine bağlı olarak benzer bir birliğin Azerbaycan, Türkmenistan ve Özbekistan arasında da orta vadede muhtemel olabileceği söylenebilir. Tacikistan ise, güçlü Rus etkisinin elimine edilmesine bağlı olarak zaten böyle bir birlik içerisinde yer alabilecek sosyo-kültürel temellere sahiptir. Halen dünya pazarlarına çıkış noktasında alternatif arayışları devam etse de eski ortak altyapının geliştirilmesiyle bölgede güçlü bir ortaklık oluşabilir. Bu tür olası bir ekonomik entegrasyonun kilit ülkeleri, gelişim çizgileri göz önünde bulundurulduğunda Kazakistan ve belli ölçüde Azerbaycan olabilir. Özellikle Nazarbayev’in bölgesel vizyonu bu bağlamda etkili ve belirleyici bir unsur olabilir.

Diğer yandan, bölgesel liderlik konusunda yaşanan rekabet (özellikle Kazakistan ve Özbekistan arasında), benzer ürünler konusunda bölge ülkelerinin uzmanlaşmış olmaları, dış faktörlerin istikrarı bozucu girişimleri (Kırgızistan’daki ABD etkisi ile Tacikistan’daki Rus etkisi gibi), ulusal sorunların halen iç ekonomik entegrasyon için önemli bir tehdit oluşturması (Karabağ sorunu nedeniyle Azerbaycan’da yaşanan sosyo-ekonomik problemler, Tacikistan’da yaşanan iç savaşın etkileri, Özbekistan’daki radikal akımlar ve bir ölçüde Kazakistan’daki Rus nüfusun talepleri gibi)  ise Orta Asya’nın entegrasyonunu daraltan unsurlar olarak kaydedilebilir.

Bölgede Ekonomik Entegrasyon Olasılığı Üzerine Sonsöz

Orta Asya’nın, 1990’lardan sonra bir şekilde elde ettiği bağımsızlık sonrası kendi imkanlarıyla sosyo-ekonomik problemlerin aşılması konusunda yeterli olamaması, bölgede üç yönlü bir gelişmenin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Öncelikle Batı ve ABD tarafından desteklenen Türkiye’ye çevrilen gözler bağımsızlığı izleyen birkaç yıl dışında yeterli desteği bulamamıştır. Türkiye’nin Modern Cumhuriyet’in kurulmasından beri yakalamış olduğu bu büyük fırsat içe kapanmanın tercih edilmesiyle (bu bağlamda ne yazık ki yeni bir içe kapanma döneminin sinyalleri alınmaktadır) iyi değerlendirilememiştir. İkinci ekseni, bölgenin küresel ve diğer bölgesel güçlerle güçlü ekonomik bağlar kurma çabaları oluşturmaktadır. Bu bağlamda dünya politikasını algılamada henüz yeterli ölçüde gelişmemiş olan bölge ülkeleri sıkça taraf değiştirmekte ve istikrarlı bir çizgi yakalayamamaktadır. Son ekseni ise, yine 1990’larda yaşanan yeni bölgeselleşme akımlarının etkisinde kalınarak kurulmaya çalışılan bölge içi entegrasyon girişimleri oluşturmaktadır. Bu konuda da zayıf bir gelişme trendi gözlemlenmiş olsa da böyle bir olasılığın son zamanlarda yeniden gündeme gelmesi sevindirici bir gelişme olarak kaydedilebilir. İki binli yılların başında sıkça tartışılan bir soru olan “Orta Asya kimin olacak?” sorusunun yanıtı niteliğindeki bu gelişme çerçevesinde söylenecek son söz “Orta Asya yine Orta Asyalıların olacaktır” şeklinde özetlenebilir.

Buna rağmen olası bir entegrasyon için alınacak epeyce bir yolun bulunduğunu da belirtmek gerekir. Çünkü Sovyet sonrası dönem, her ülkenin kendine özgü bir gelişme modeli benimsemesine ve daha ziyade bölge dışı ekonomik ilişkileri geliştirmeye önem vermesine neden olmuştur. Kapalı bir modeli tercih edip etmemesine ve anlamsız iç politik tartışmalardan uzaklaşarak bölgeye yönelik yeni ve güçlü politik insiyatifler geliştirme potansiyelinin ortaya çıkıp çıkmamasına bağlı olarak AB üyeliği açısından pürüzleri onurlu bir ulusal duruşla aşabilmiş bir Türkiye’nin bölgeye yönelik desteği de bu konuda belirleyici olabilecek faktörlerden birisi olacaktır.

 

Referanslar

China Chemical Reporter, “China-Kazakhstan Oil Pipelines Starts Oil Transmission”, 6 Haziran 2006, Vol. 17 Issue: 16

Chung, Chien Peng. The Defence of Xinjiang: Politics, Economics, and Security in Central Asia,Harvard International Review, Summer 2003 (58–62).

Dorian, James P., Brett H. Wigdortz ve Dru C. Gladney, “China and Central Asia’s Volatile Mix: Energy, Trade, and Ethnic Relations”, Asia-Pasific Issues, No: 31, May 1997 (1-8).

Erhan, Çagrı. “ABD’nin Orta Asya Politikası ve 11 Eylül Sonrası Yeni Açılımları”, Stradigma.com, Ekim 2003, sayı: 9 (1–21) http://www.stradigma.com

Macfarlane, S. Neil. “The United States and Regionalism in Central Asia”, International Affairs, vol. 80, No: 3, 2004 (447–461).

Pomfret, Richard. Central Asia Turns South? Trade Relations in Transition, London: The Royal Institute of International Affairs, 1999.

Rasizade, Alec. “Washington and the ‘Great Game’ in Central Asia”, Contemporary Review, Vol: 280, No: 1636, May 2002 (257–270).

Trenin, Dmitri. “Southern Watch: Russia’s Foreign Policy in Central Asia”, Journal of International Affairs, vol. 56, No: 2, Spring 2003 (119–131).

Warhola, James W. ve William A. Mitchell, “The Warming of Turkish-Russian Relations: Motives and Implications”, Demokratizatsiya, Vol. 14 Issue 1, Winter 2006.

Zardykhan, Zharmukhamed. “Kazakhstan and Central Asia: Regional Perspectives”, Central Asian Survey, Vol. 21, No: 2, 2002 (167–183).

 
Mehmet DİKKAYA

Ekleyen:Ümit SERT
Kaynak:(Alıntıdır)
Aradığınız Dokümanı Bulamadıysanız, Farklı Araştırmalar Yapmak İstiyorsanız Site İçi Arama Yapabilirsiniz!

Ödev ve Araştırmalarınız için www.arsivbelge.com Sitesinde Kaynak Arayın:

Ödev ve Araştırmalarınız için Arama Yapın:
     Benzer Dokümanları İnceleyin
19. yy Osmanlı Devleti Siyasi Sosyal Ekonomik Durumu(5440)

Ekonomik Bütünleşme ve Entegrasyon(5416)

1929 Dünya Ekonomik Krizi(5399)

Orta Asya ( İslamiyet Öncesi ) Türk Tarihi ilkler - enler(5396)

Orta Asya Türk Tarihi(5395)

          Tanıtım Yazıları
      
Türkçe İtalyanca ve Almanca Cümle Çevirisi İçin Birimçevir Sitesi

Esenyurt, Beylikdüzü ve Kartal Bölgelerinde Satılık Daire İlanları

Belge Çevirisi

Siz de Tanıtım Yazısı Yayınlamak İçin Tıklayın

Diğer Dökümanlarımızı görmek için: www.arsivbelge.com tıklayın.          

Siz de Yorum Yapmak İstiyorsanız Sayfanın Altındaki Formu Kullanarak Yorum Yazabilirsiniz!

Yorum Yaz          
Öncelikle Yandaki İşlemin Sonucunu Yazın: İşlemin Sonucunu Kutucuğa Yazınız!
Ad Soyad:
          
Yorumunuz site yönetimi tarafından onaylandıktan sonra yayınlanacaktır!