Araştırma ve ödevleriniz için her türlü kaynağı ve dokümanı En Geniş Araştırma ve Ödev Sitesi: www.arsivbelge.com ile bulabilir ve İsterseniz siz de kendi belge ve çalışmalarınızı gönderebilirsiniz!
Her türlü ödev ve dokümanı
www.arsivbelge.com ile kolayca bulabilirsiniz!

Araştırmalarınız için Arama Yapın:


Araştırmalarınız için Arama Yapın:

  
                    

Türkiyede Devletin İdeolojik Aygıtları Olarak Medya
www.arsivbelge.com
Türkiyede Devletin İdeolojik Aygıtları Olarak Medya dokümanıyla ilgili bilgi için yazıyı inceleyebilirsiniz. Binlerce kaynak ve araştırmanın yer aldığı www.arsivbelge.com sitemizden ücretsiz yararlanabilirsiniz.
Türkiyede Devletin İdeolojik Aygıtları Olarak Medya başlıklı doküman hakkında bilgi yazının devamında...
Ödev ve Araştırmalarınız için binlerce dokümanı www.arsivbelge.com sitesinde kolayca bulabilirsiniz.

Althusser Işığında Türkiyede Devletin İdeolojik Aygıtları Olarak Medya

Fransız doğumlu ünlü siyaset bilimci Luis Althusser, Gramsci ile birlikte Marksizm’in 21. yüzyıla taşınmasında önemli rol oynamıştır. Marksist teorinin 21.yüzyıl özelinde gelişimine büyük katkılar sunan Luis Althusser, kendisinden sonra gelen post-yapısalcı Foucoult gibi düşünürlerin de hocası olmuştur. Marksist teoriye katkıları yadsınamayacak düzeyde olan Althusser sınıf söylemini detaylandıran bir düşünür olarak karşımıza çıkar. Sınıf savaşlarında devletin ideolojik aygıtlarının işlediği role dikkat çekerek yeni bir kavramı, resmi devlet propagandasını sistematik hale getirerek geleceğe dair ciddi bir katkı sunmuştur.(Örmeci:2009)

Bu yazıda da Althusser’in devletin ideolojik aygıtlarının son dönem Türkiye siyasetindeki yerini ve önemini gözler önüne sermek istiyorum. Umut ediyorum ki siyaset bilimi, yaşanan ve yaşanacak olan her türlü siyasi sorunların çözümünde aktif bir rol oynayacaktır. Bunun içinse gerekli şart geçmişteki teorileri, ülke özelinde değerlendirmektir.

Marksizm’in genel kuramında devletin egemen sınıfların işçi sınıfını sömürebilmesini sağlayan bir baskı aygıtı biçiminde değerlendirildiğine işaret edilmektedir. Örmeci’nin de belirttiği üzere Marks’a göre tüm sınıfların temel gayesi olan devletin kontrolünü sağlamak, kapitalist sistemde burjuvazi tarafından sağlanmıştır ve bu nedenle kapitalist devlet devrimci işçi sınıfı için burjuvazinin baskıcı devlet aygıtıdır. (Örmeci:a.g.e.)

Yukarıdaki söylemden hareketle, bu yorumun mantıksal uzantısında da proletaryanın esas hedefi devlet iktidarını ele geçirmek olmalıdır. Althusser ise bu yorumlamayı eksik bulmaktadır. Sosyo-politik gerçekliği açıklayabilmek için Marksist kavramsallaştırmayı Gramsci’nin siyasal teorisinden esinlenerek yeni bir yoruma tabi tutmaktadır. Ona göre klasik Marksist yaklaşımda devlet aygıtı birdir, birlik içindedir ve bir bütüncül yapı arz eder. Devlet aygıtının bu nitelikteki yönüne Althusser devletin bastırıcı aygıtı (DBA) adını vermeyi ön görmektedir. DBA’nın kapsamına bürokrasi, polis, ordu, yargı organları gibi kurumlar girmektedir.

Althusser, DBA’nın yaptırım gücüne sahip olması özelliğiyle, ister manevi ister maddi ya da fiziki alanı kapsayıcı nitelikte olsun, şiddet olgusuna sahip olduğunu belirtir. DBA her alanda şiddete başvurma potansiyeli taşımaktadır. Yeri gelmişken bu noktada siyaset sosyoloğu olan Nur Vergin’in görüşlerine dikkat çekmekte fayda var. Vergin’e göre bu DBA’lar uzun zaman içerisinde şekillenen yapılardır. Althusser’den tümüyle farklı bir yapı arz eden Fransız sosyolojisinin kurucusu Durkheim da eğitime büyük bir önem yüklemiştir. Tüm yurttaşlar için zorunlu olan okulun ulus-devletin temel direği olduğu görüşünü savunmuştur. Fransızca “kurucu” anlamına gelen instituteur sözcüğünün bir diğer anlamının da ilkokul öğretmeni anlamına gelmesi Vergin’e göre bir tesadüf değildir. Burada ilkokul öğretmeni, “ulusun kurucusu” anlamını taşıyan bir kurucudur. Ulus-devlet ideolojisinin ve laiklik öğretisinin en küçük yaşlardan itibaren kitleselleşmesini sağlayan bir kuruculuktan bahsetmek mümkündür.

Türkiye örneğinde ise, Cumhuriyetin kurulması ile birlikte Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun çıkması da yukarıda konu edilen kavramı destekleyici bir unsurdur. Günümüze yaklaştığımızda ise Durkheim ve Althusser’in analizlerinden esinlendiği düşünülmeyen Fethullah Gülen’in de okulun siyasal-ideolojik önemini teşhis etmiş olmasına işaret etmek gerekir. Onun “altın nesil” olarak nitelendirdiği yeni gençler cemaatin açtırdığı onlarca okulda toplumsallaşacak, yetişecek, son aşamada da yine bir ideolojik aygıt olan üniversitede uzmanlık kazanmış olacaklardır. Laik devletin ve Kemalist çevrelerin bu okullara karşı gösterdiği tepki de okulun, bu işlevinden kaynaklanmaktadır. (Vergin;2007)

Yukarıda baskı unsurları belirtilen devletin, Althusser nazarında, egemen sınıfa fiili güç sağlayan ve onu hegemonik kılan başka yönleri de vardır. Bunlar; çeşitli şekillerde sınıflandırılarak Devletin İdeolojik Aygıtları (DİA) adını alırlar. Bu sınıflandırmaya baktığımız da ise; edebiyatı, güzel sanatları içeren kültür etkinliklerinde bir DİA; basın, radyo ve televizyonları içeren haberleşme ve iletişim DİA’ları, dinsel anlamda destek olan DİA, çeşitli özel ve resmi okulları içeren eğitim DİA’ları ve diğer olarak tanımlanabilecek ekonomi dışı alanı kapsatan DİA’lardır. Şiddet etrafında perçinlenen DBA’ların aksine DİA’lar ideoloji üzerine inşa edilmiş yapılardır. Bunlar devlet aygıtı olmakla beraber, çoğu özel kesimin elindedir.

DBA’nın şiddet, DİA’nın ise ideoloji oluşturduklarını söyleyen Althusser, bunun potansiyel olarak böyle olduğunu belirtmektedir. Çünkü kendisi de gerçekte, somut yaşamda DİA’ların da yaptırıma başvurduklarını göz ardı etmez. Örneğin; bir DİA olan öğretim kurumlarında ve üniversitede de çeşitli yönetmelikler ve yasaklamalarla yaptırım ve bastırıcı mekanizmalar işleyebilmektedir. DİA’ların egemen ideolojinin kontrolünde olduğu su götürmez bir gerçekliktir. Ve bu nedenle de sınıf savaşı, iktidar mücadelesi gibi gelişmelerin en çok yaşandığı alanlardır. Egemen sınıf DİA’ları DBA’ya hakim olduğu gibi tekeline alamamaktadır zira DİA’larda eski egemen sınıflar örneğin Kilise ya da kiliseye bağlı okullarda bir süre daha etkinliklerini sürdürebildikleri gibi, siyasal iktidardan uzak sınıflar da belirli ölçüde ifade ve hareket özgürlüğü olanağını bulabilmektedirler.

Althusser’e göre DİA’ların işlevi egemen ideolojiyi üretmek ve idame ettirmektir. Peki DİA’ları bu amaca iten şey nedir? Bu işlevin ardındaki amaç nedir? DİA’lar hangi hedefi kendilerine koymuşlardır? Bu sorulara Althusser’in cevabı Marksist bir yaklaşımla gelmektedir: Üretim ilişkilerinin yani kapitalist toplumsal formasyonun sınıf ilişkilerinin yeniden üretimi sağlamaktır. Ayrıca üretim ilişkilerinde kullanılacak olan üretim güçlerinin de yeniden üretimlisini sağlamak da cevap niteliği taşıyan bir değerlendirmedir.

Ortaçağ’da Kilise’nin belirleyici rolü, çok kuvvetli bir DİA olmasından kaynaklanmaktadır. Zira yönetici sınıfı karşısında diz çöktüren bir yapı, dönemi içinde değerlendirildiğinde önemli bir iş kapısı halindedir. Kilise’nin, ideolojik DİA olmasından arındırılması süreci ise yüzyıllar süren bir savaşı kapsamaktadır. Modern ulus-devletin ortaya çıktığı 19. yüzyıla kadar gelişen savaş süreci, tanrı adına egemenliği kiliseden alıp “sivil olan”a vermek için çok büyük bedeller ödemiştir.
Tüm bu açıklamaların ışığında DBA’ların kamusal alanla sınırlı kalmasına karşın DİA’ların özel alana hükmettiği gibi bir değerlendirme yapabiliriz. DBA bir yapının topu, tüfeği ise; DİA’lar o top ve tüfeğin kullanılacağı düşmanı tanımlayan hatta bu top ve tüfeğin nasıl çalıştığını anlatan yapılardır.

DİA’lar her türlü toplumda aynı güç ölçeğinde faaliyet gösteren yapılardır. Eski dönemlere baktığımızda örneğin ortaçağda ne kadar etki gücüne sahipse, günümüzde de aynı oranda hangi toplum olursa olsun bu gücünü devam ettirmektedir. Avrupa coğrafyasında basın yayın organlarıyla ortaya çıkan DİA’lar, Amerika’da üniversite düzeyiyle ortaya çıkabilmektedir. Ülkemiz özelinde değerlendirme yaptığımızda ise birçok sonuca ulaşmak olası değerlemedir. Örneğin devletin bağlı kuruluşları merkezi siyasi otoriteye destek olabilmektedir. Üniversiteler, siyasi otoritelere fahri unvanı verebilmektedir. Bundan sonraki bölümde ise Althusser’in kuvvetli bir DİA olarak tanımladığı medyaya ilişkin Türkiye ölçeğinde bir bakış açısı yaratarak, medyanın toplumları etkileme gücüne işaret etme ve merkez DİA nın sindirmeye çalıştığı farklı sesleri de öne çıkarmak amaçlanmaktadır.

TÜRKİYE’DE BİR DİA OLARAK MEDYA:

Yukarıda değinmeye çalıştığımız teorik bilgilerden sonra bu başlık altında medyanın bariz bir DİA olmasından hareketle, ülkemizde medyanın etki gücüne işaret etmek istiyoruz. Medya; siyasi tercihler başta olmak üzere, kültür, algılama, yaşam biçimleri, ekonomik tavırlar noktasında ciddi anlamda belirleyici nitelikler taşımaktadır. En etkili kamuoyu etkileme aracı olarak karşımıza çıkan medya; ülkemiz özelinde birkaç kişinin tekelinde toplanmış, temeli basın-yayın alanından değil de ekonomik olarak bir güç olan belirli ailelerin şirketleri haline dönüşmüştür. Bu ekonomik gücü elinde bulunduran patronlar, medya sektörüne girerek iktidarların görüşlerini ya desteklemişler ya da karşılarında yer almışlardır. Bu yer arama süreci resmen bir satranç tahtası hamlelerine benzer. Ne zaman ve hangi hamleyi yapmanız gerektiği ve gerekirse hangi “taş”ları yedireceğinizi iyi bilmeniz gerekir.

Ülkemizde yazılı basın organları ne yazık ki yeterli desteği görememektedir. Ülkemizde günlük toplam okunan gazete sayısı Japonya’da en çok okunan gazetenin tirajından daha düşüktür. Vatandaşımız okumak yerine haberin daha yakın takibiyle ilgilenmektedir. Bu da TV ile mümkündür. Biz de bu durumun gerçekliğinden hareketle görsel basına ilişkin değerlendirmelere yer vermek istiyoruz.

Bazı kesimlerin 3Y’nin yanına bir dördüncü Y olarak (yayın) diye eklediği medya, iktidar ilişkilerinde dahası bir partinin iktidar olmasında çok önemli bir rol üstlenebilmektedir. Öncelikle medya patronu ile iktidar olan/olacak olan parti lideri arasında bir ilişki kurulur. Bu ilişki genellikle ekonomik çıkar esasına dayanır. Açıkça destek oluruz, siz de falanca işi bize verirsiniz diyerek bu süreci başlatır. İktidar açısından da bizi destekleyici haberler yapın ki sizi destekleyelim tarzında kabaca özetlenebilecek görüşmeler sonucu medyanın yeni vurguncu yönü ortaya çıkar.
Medya, popülaritesi ölçeğinde geniş kitlelere ulaşabilmektedir. Bu da kitlelerin düşünce dünyasına ciddi müdahaleyle sonuçlanabilmektedir. Birçok konuda toplum adına “bilinçlendirme” görevini üstlenebilirler. Medyanın bu özelliği de birçok sistemsel beslemeye olanak tanımaktadır. İş dünyasının patronları, medya sahibi olarak vitrinde yer almak istemekte, siyasal partiler ise kendilerini eleştirmeyecek bir medya arzulamaktadır.

Tabii bunlar olurken, bir diğer güç olarak da cemaat olgusu medya üzerinde ciddi bir ağırlık kurmaktadır. Kendilerine ait gazeteler, yayınlar, kanallar ile “resmi aygıt” görevi görebilmektedir. Ülkemizde medya eğilimleri incelendiğinde, kökleşmiş düzen karşıtı ve liberal bir söylemin temsilcileri olduğu vurgusunu yapmamız mümkün olmaktadır. Asker karşıtlığı, rejim karşıtlığı, demokrasi adına anti demokratik eğilimler, medyanın tabiriyle asparagas (yalan) haberler genellikle habere konu olan kişi, kurum veya örgütün ülke kamuoyu nezdinde ciddi bir itibar kaybına neden olmaktadır. Avrupalı bilim insanlarının ülkemiz üzerine yaptığı tahlillerde kendilerini şaşırtan durum ise kamuoyunun nasıl olup da ekran karşısından verilen haberlerin kesinlikle doğru olduğuna inanmalarıdır.

Medya, her dönem hükümetlerinde yönetici kadroya destek vererek; kendi patronlarıyla siyasetin patronları arasındaki ilişkiler üzerinden bir habercilik zihniyeti uygulamaktadır. Ülkemizde tarafsız diye anılabilecek medya yoktur. Olması da imkansızdır. Bunu gerçekleştirebilmek için medya sahiplerinin öncelikle “patron” anlayışından sıyrılmaları gerekmektedir. Ardından da tek bir ideolojik propaganda yerine, her eğilimin görüşlerine eşit miktarda söz vermesi gerekmektedir.

DİA’ları ülkemiz özelinde anlatırken, teorinin ana kuramına göre devlet adına yayın yapan kuruluşa bakmak gerekmektedir. Kısacası TRT’nin yayın politikası irdelenmelidir. Ancak yine ülkemize özgü bir durum gelişmekte ve sadece TRT değil de medyanın genel bir yapısı analiz edilmelidir.

Örneğin, Cem Uzan dönemi Star TV’yi anımsamakta fayda var. Dönemin Star TV’si müthiş bir muhalefetle Recep Tayyip Erdoğan üzerine politika kurarken, ülkede yayın yapan televizyon kuruluşlarına müthiş paralar yağdırarak reklamını yapabiliyordu. Ve ülkemiz siyaseti için bir yüz karası sayılabilecek şekilde Cem Uzan’ın kurduğu Genç Parti 2002 seçimlerinde %7 bandını yakalamıştı. Yüz karası diyorum, zira böylesi bir politika ile yağma düzeni ile ancak bu ülkede bu oranda bir oy oranı yakalayabilirsiniz. Sonuçta ne oldu peki? İktidarı kuran AKP’nin ilk icraatı Cem Uzan’ın sesini kesmek oldu. Ve elinde bulundurduğu iki önemli medya kuruluşuna TMSF el koydu, ardından Star TV Doğan Grubuna satıldı. Star gazetesi ise AKP icraatlarını destekleyici bir yapıya büründü. Star TV “muhalif duruşunu” günümüzde de “kısmen” de olsa sürdürmektedir. Aydın Doğan grubunun önemli bir özelliği var: Elindeki medya gücü ile iktidarı belirleyebilecek bir tehdittir. Radikal, Hürriyet, Milliyet gibi basın hayatımızın önemli üç gazetesi Aydın Doğan’ın çocuğudur. Radikal yazarları liberal ve neo sosyalist tavırlar içerisindedir. Milliyet yazarları liberal, eski solcular ve muhafazakar kadrolardan oluşurken, Hürriyet Doğan grubu içerisinde yazar sayısı itibarıyla iktidara karşı en çok muhalefeti yapan kadrodur. Haliyle iktidarda kim olursa olsun, Doğan grubunun korkusu yoktur. Zira her telden bir yazarı vardır. İktidarın açıkça işine gelmeyen yazarları ise bir ihaleye karşın kapı önüne konulur. Aydın Doğan, dünya tarihinde bir gazete patronuna kesilen en büyük vergi cezasına da çarptırılsa onun için esasen bir sorun yoktur.

Medyanın büyük kısmının üç büyükler diye dillendirebileceğimiz Doğan, Ciner ve Karamehmet’in tröst olarak kullandığı bir yerde arda kalanların karşı çıkışı ne kadar etkili olabilir? Arda kalanlar da özellikle iktidara alenen karşı olanlar tek tek içeriği kamuoyunda kabul görmemiş bir dava heyulasında sanık sandalyesine çıkmaktadırlar. Ve bu susturma operasyonunu yapanlar da çok soğukkanlı bir şekilde demokrasi için yapıyoruz diyebilmektedirler. AKP iktidarı sistematik bir şekilde muhalefeti susturmak politikasını başarıyla uygulamaktadır. Eskiden muhalif duruşu ve gerçekleri söyleyen gazetecilerimiz bombaların kurbanı olurken, şimdilerde sözüm ona “demokrasi” kurbanı olmaktadır. Bir köşe yazarının hayatını fiilen kaybetmesi ile yazı hakkının elinden alınması arasında bir fark yoktur. İki durumda da görüşlerini açıklayamazlar. Halkı aydınlatamazlar.

Örneğin bir Habertürk olayı. Jenerik görüntüsünde “gücü özgürlüğünde” diye vurgulara yer veren bir grubun son icraatları akıl ve mantıkla ve de söylemle bağdaşmamaktadır. Usta yazar ve o gazetenin en çok okunan yazarı Bekir Coşkun, muhalif duruşundan ötürü gazeteden uzaklaştırılmıştır. Onuncu Köy’ün değişmez konaklayıcısı, anlaşılan o ki yazdıkları ile fincancının katırlarını yeterince ürkütmüştür. Ancak Bekir Coşkun’un sesini kesmeye maalesef ki Ciner’in gücü yetmez. Aynı gruptan bir başka örnek ise jöleli artist, Aydın Doğan’ın eski damadı Yiğit Bulut. Vatan gazetesinde ekonomi yazarlığı yaparken, Aydın Doğan’ın yeğeni Kanal D öğlen haberleri sunucusu Şule Hanım’la evlenen bu arkadaş, daha sonra Ciner grubuna geçmiş hatta genel yayın yönetmeni olmuş bunun sonucunda da aile içi huzursuzluklar (!) çıkıp Doğan’ın damatlığından düşmüştür. Jöle kıvamındaki beyefendi referandum öncesinde başbakanı ağırlayarak kendisine ne kadar hayran olduğunu anlatmaktan geri kaçmamıştır. İşte genel yayın yönetmeninin özgürlük ve güçten anladığı budur. Bu kadar detay vererek konuya ilişkin amaçlanan ise, medya patronlarının iş dünyasından gelmeleri sebebiyle kurdukları çarpık ilişkilerin DİA’yı belirlemekte ekonomi politiğin gücüne işaret etmektir.

Büyük baronların köşeyi çevirdiği bir basın anlayışının arasında “arka mahalle” diye tanımlanan muhafazakar basının da rolü unutulmamalıdır. Gülen Cemaati elindeki gücü medya üzerinden kullanarak, geniş kitlelerin düşünce dünyasında içinde biriktirdiği rejim düşmanlığına destek aramaktadır. Cemaat, ciddi anlamda bir belirleyici olmuştur. Özellikle geride bıraktığımız referandum sürecinde de ortaya çıkan tabloda görüldüğü gibi canla başla çalışarak karar alma sürecinde rol oynamıştır. Elindeki kaynaklarla müthiş bir bilgi kirliliği yaratmakta başarılı olan cemaat, yanına bir de Amerikan izni, T.C. Hazine Müsteşarlığı yardımıyla kurulan Taraf gazetesini de alarak Asker karşıtlığını doruğa çıkararak, muhalefeti susturmada ciddi başarılar elde etmiştir. Bu tablo bizlere Dia’ların ne kadar büyük bir politik mühendisliğin sonucunda ülkemizde kuvvetlendiğini gösteren ciddi bir örnektir.

Sonuç olarak;

Ülkemizde medya DİA’ları yukarıda da görüldüğü üzere iki boyut üzerine şekillenmektedir. Bunların birincisi patron ve siyasilerin kurduğu ekonomik çıkar ilişkisi, ikincisi de dini değer yargısından beslenen Cemaat etkisi. Her ikisinde de amaç olan kendilerinin mutlak iktidarıdır. Ne zaman ki siyasi seçilmişler kendilerinden vazgeçerse, bu durum kendileri için değil, siyasiler için bir tehdittir. Zira DİA her zaman politikasını yapmaya devam edecektir. Ve netice itibarıyla da kendi politikalarını destekleyen veya izin veren yeni bir iktidar yaratacaktır. Attila İlhan’ı anarak bitirelim: “Bu ülkede basın satılmıştır!”

 

Kaynakça;

Althusser, Louis: “İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları”, İthaki, İstanbul, 2003
Örmeci, Ozan: Solda Teoriler ve Tarihsel Tartışmalar, Ozan Yayıncılık, İstanbul,2009 sf:35-40
Vergin, Nur: Siyasetin Sosyolojisi Kavramlar, Tanımlar,Yaklaşımlar;Bağlam yay.;İstanbul; 5. bsk.2007 sf:81-88


Ekleyen:Yahya Polatkan
Kaynak:(Alıntıdır)
Aradığınız Dokümanı Bulamadıysanız, Farklı Araştırmalar Yapmak İstiyorsanız Site İçi Arama Yapabilirsiniz!

Ödev ve Araştırmalarınız için www.arsivbelge.com Sitesinde Kaynak Arayın:

Ödev ve Araştırmalarınız için Arama Yapın:
     Benzer Dokümanları İnceleyin
E Devlet Hakkında(5377)

Sosyal Medya Uzmanı (10 Adımda)(5371)

Sosyal Medyanın Tüketici Davranışlarına Etkileri(5367)

Yeni Medya ve Girişimcilik - Maria Popova(5362)

Eleştiri ve Türkiyede Eleştiri(5361)

          Tanıtım Yazıları
      
Türkçe İtalyanca ve Almanca Cümle Çevirisi İçin Birimçevir Sitesi

Esenyurt, Beylikdüzü ve Kartal Bölgelerinde Satılık Daire İlanları

Belge Çevirisi

Siz de Tanıtım Yazısı Yayınlamak İçin Tıklayın

Diğer Dökümanlarımızı görmek için: www.arsivbelge.com tıklayın.          

Siz de Yorum Yapmak İstiyorsanız Sayfanın Altındaki Formu Kullanarak Yorum Yazabilirsiniz!

Yorum Yaz          
Öncelikle Yandaki İşlemin Sonucunu Yazın: İşlemin Sonucunu Kutucuğa Yazınız!
Ad Soyad:
          
Yorumunuz site yönetimi tarafından onaylandıktan sonra yayınlanacaktır!