Araştırma ve ödevleriniz için her türlü kaynağı ve dokümanı En Geniş Araştırma ve Ödev Sitesi: www.arsivbelge.com ile bulabilir ve İsterseniz siz de kendi belge ve çalışmalarınızı gönderebilirsiniz!
Her türlü ödev ve dokümanı
www.arsivbelge.com ile kolayca bulabilirsiniz!

Araştırmalarınız için Arama Yapın:


Araştırmalarınız için Arama Yapın:

  
                    

İmam Eşari Geleneğe Dönüş El-İbane
www.arsivbelge.com
İmam Eşari Geleneğe Dönüş El-İbane dokümanıyla ilgili bilgi için yazıyı inceleyebilirsiniz. Binlerce kaynak ve araştırmanın yer aldığı www.arsivbelge.com sitemizden ücretsiz yararlanabilirsiniz.
İmam Eşari Geleneğe Dönüş El-İbane başlıklı doküman hakkında bilgi yazının devamında...
Ödev ve Araştırmalarınız için binlerce dokümanı www.arsivbelge.com sitesinde kolayca bulabilirsiniz.

İMAM EŞ’ARİ: GELENEĞE DÖNÜŞ EL-İBANE

 

Dr. Mehmet KESKİN

 

I-GİRİŞ

İmam Ebu’l-Hasan el-Eş’ari, İslam Düşünce Tarihi’nin en önemli kırılma noktalarından birinin merkezinde yer almıştır. Savunduğu fikirler, seçkin bilginlerle birlikte geniş halk kitleleri tarafından kabul görmüştür. Böylece Eş’ari düşünce sistemi ortaya çıktığı ilk asırdan itibaren etkisini artırarak bir iki asır sonra hemen hemen bütün İslam coğrafyasında önemli bir nüfuza sahip oluştur.

İslam düşüncesinde derin izler bırakan ve ilk çıktığı günden beri bazı iniş ve çıkışlarla birlikte yükselişini sürdüren Eş’ari düşüncenin teorisyeni ve imamı Ebu’l-Hasan el-Eş’ari olarak kabul edilir. Ancak gerek hayatı ile ilgili gerekse mevcut eserlerinden el-İbâne ile ilgili birçok farklı tez ileri sürülmüştür. Bu durum hem Eş’ari’yi hem de eserlerinde dile getirdiği fikirlerini doğru anlamayı güçleştirmiştir. Böyle ehemmiyetli bir konuyu tarafsız bir şekilde incelemek, mevcut veriler ve deliller çerçevesinde meseleyi ortaya koymak, Eş’ari’yi dolayısıyla Eş’ariliği doğru okumak önem arz etmektedir.

 

II- İMAM EBU’L-HASAN EL-EŞ’ARİ

Hayatı

Eş'ari'nin soy kütüğü, Ebu'l-Hasan Ali b. İsmail b. Ebi Bişr İshak b. Salim b. İsmail b. Abdillah b. Musa b. Bilal b. Ebi Burde b. Ebi Musa b. Abdillah b. Kays b. Hadar el-Eş'ari[1]şeklindedir. Ebu’l-Hasen’e Eş’ari denmesinin nedeni onun Hz. Peygamberin sahabesi olan Ebu Musa’nın torunlarından olmasıdır.[2]

Eş’ari’nin Basra’da doğup Bağdat’ta vefat ettiği hususunda kaynaklar müttefik olmalarına karşın tarihi konusunda farklılık arz ederler. Genelde tercih edilen görüş onun 260/873 yılında doğduğu ve 324/935’te de vefat ettiği şeklindedir.[3]

Eş’ari muhtemelen on yaşındayken babasının vefatından sonra annesinin Cubbai ile evlenmesiyle onun himayesine girmiş ve böylece mutezileye katılmıştır. Ancak bir yandan da babasının vasiyeti üzerine, daha çocukluğundan itibaren Basra’da hadis ve fıkıh ilimlerinde dönemin imamı olan Zekeriya b. Yahya es-Sâcî el-Basri(ö.307)'den de ders almıştır.[4] Bu nedenle Zekeriya b. Yahya es-Sâcî, sünnet ve hadis konusunda Eş’ari’nin rivayette bulunduğu hocalarının başında gelir.[5] Ancak kelam ilmini tamamen Cubbai’den almıştır.[6]Eş’ari kırk yaşına dek Mutezili olarak devam etmiş ve bu sistemin en iyi savunucusu haline gelmiştir. Öyle ki ilmi bir münazara olduğunda Cubbai kendisini temsilen Eş’ari’yi göndermiştir.[7] Ancak daha sonra düşünce dünyasında tam olarak bilmediğimiz bir değişim olmuş ve insanlar Eş’ari’nin Basra Camisi’nde mutezileden döndüğüne ve bundan sonra onlarla fikri mücadeleye girişeceğine dair ilanına tanık olmuşlardır.[8] Eş’ari’nin Mutezileden ayrılışının nedeni hakkında birçok görüş ileri sürülmüştür. Ayrılışına birçok şey zemin hazırlamışsa da kanaatimize göre ayrılışını asıl nedeni onun fikri problemlerine çözüm arama arayışıdır. Bu arayışın sonunda düşünce alanında değişmeler olmuş bu da beraberinde ayrılmayı getirmiştir.[9] Eş’ari’nin sahip olduğu bu yeni düşünce onu geleneğe yani Ehl-i Hadis kelamcıları[10] olarak bilinen Küllâbilere katılmasını sağlamıştır.

Eş’ari ayrıldıktan sonra belli bir müddet daha Basra’da kaldı ve Mutezileyle mücadeleye devam etti. Muhtemelen Cübbai’nin ölümünden sonra veya h.300 den sonra Basra’dan Bağdat’a gitti. Burada dönemin Bağdat’taki Hanbelî şeyhi (lideri) sayılan Berbehârî(329/941)’ye gidip yaptıklarını anlattı. Bununla ondan destek almayı umdu. Ancak bu desteği bulamadı.[11] Berbehârî’den elde etmeyi umduğu desteği belki de konum itibariyle ondan daha güçlü ve Şafii geleneğine sahip bir başka Ehl-i Hadisçi olan dönemin ünlü Şafii mezhebinin imamlarından olan ve güçlü birçok öğrenci yetiştiren Ebû İshak el-Mervezî (340/951)’nin el-Mansur camisindeki ilim halkasına katılarak[12] aldı. Böylece Eş’ari, Berbehârî gibi kendisine karşı olan Hanbelîlere rağmen Bağdat’ta fikirlerini yaymaya başladı.

Eş’ari’nin Mutezile’den ayrıldıktan sonraki konumu üzerinde hem kaynaklar hem de araştırmacılar ihtilaf etmişlerdir. Bu dönemdeki fikri merhalesinin bir tek evre olduğunu ifade edenlerin yanında onun birbirinden farklı iki merhalesinin olduğunu belirtenler de vardır. Tek merhale olduğunu ileri sürenler bu merhalenin ne olduğu hususunda, iki evresi olduğunu ileri sürenler de son evresinin ne olduğu hususunda ayrılığa düşmüşlerdir. Gerek kaynaklar gerekse araştırmacıları bu denli farklı yorumlara sevk eden Eş’ari’nin bizzat kendi eserleri ve özellikle el-İbâne adlı eseri olmuştur.

Eş’ari Mutezileden ayrıldıktan sonra her ne kadar el-İbâne eserinde Ahmed b. Hanbele uyduğunu söylüyorsa[13] da ancak fikri açıdan İbn Küllâb’a uyduğu ve İbn Küllâb’ın fikirlerinin çoğunu destekleyip sistemleştirdiği görülür. Böylece Eş’ari’nin iki farklı fikri merhalesi olduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan birincisi Mutezili olduğu dönemdir. Ancak ne yazık ki kaynaklarda bu dönemle ilgili pek bilgi bulunmamaktadır. Fakat onun dönüşünü ilan ederken ifade ettiği gibi Mutezilenin genel prensiplerini kabul ettiği görülür.[14] İkincisi ise, İbn Küllâb’ın yolundan giderek orta yolu bulduğu ve sonradan Eş’arilik olarak adlandırılan dönemdir. Eş’ari’nin fikirleri ve kullandığı kelami metot göz önüne alındığında bu merhalenin kendisi gibi kelamcı olan Ehli Sünnet öncülerinden İbn Küllâb’ın yolundan giderek kendi mutavassıt veya Eş’arilik olarak adlandırılan sistemi kurduğu merhale olduğu açıktır. Bunun en önemli kanıtı Eş’ari’nin fikirlerinin İbn Küllâb’ın görüşleriyle birçok yönden paralellik göstermesidir. Özellikle sıfatlar konusunda Eş’ari’nin kelam Kur’an ve irade sıfatlarındaki düşünceleri İbn Küllâb’ın bu konudaki görüşleriyle birçok yönden örtüşmektedir. Ayrıca kelamcıların kullandığı cevher ve araz metodundan hareketle Eş’ari “hululu’l-havadis” ilkesine sıkı sıkıya sarılmaktadır. Bu ise bir çok noktadan onu Ashâbu’l-Hadîs’ten özellikle Ahmed b. Hanbel ve Hanbeli gelenekten farklı görüşlere götürmektedir.[15] Bu durum Eş’ari’nin, İbn Küllâb’a “ashabımız”[16] demesini ve onu savunan bir eser yazmasını,[17] ayrıca Eş’arilerin de İbn Küllâb’a “şeyhimiz”[18] ve Küllâbilere de “ashabımız”[19] demelerinin nedenini de açıklamaktadır. Çünkü Küllâbiler bu hususta Eş’arilerin öncüleri olmuşlardır.

Eserleri

Mutezili döneminde Eş’ari’nin birkaç eser yazdığı ifade edilmektedir.[20] Ancak eserlerinin çoğunu ve elimizdeki şekliyle mevcut eserlerini Mutezileden ayrıldıktan sonra yazmıştır. Bu eserlerinde Mutezileden aldığı kelami metodu kullanarak hem Mutezileye hem de diğer gruplara karşı kendi görüşlerini ortaya koymuştur. Eş’ari’nin çoğu reddiyelerden oluşan yüzü aşkın eser yazdığı belirtilmektedir.[21] Ancak bunlardan çok azı bize ulaşmıştır. Eş’ari’nin belli başlı eserleri şunlardır.

1-Makâlâtu’l-İslamiyyin: Eserin adı klasik kaynaklarda ‘Makâlâtu’l-Müslimîn’ olarak geçmektedir.[22] Ancak eser Makâlâtu'l-İslâmiyyîn ve İhtilâfi'l-Musallin adıyla neşredilmiştir.[23]

2-Risâle fi İstihsâni’l-Havz fi İlmi’l-Kelâm: Bu eser kaynaklarda Risaletu’l-Has ale’l-Bahs adıyla yer almaktadır.[24]

3- Kitabu’l-Luma’ fi’r-Reddi ala Ehli’z-Zeyğ ve’l-Bida’: Bu eserin ismi yazmada sadece ‘el-Luma’ olarak geçtiği belirtilir.[25] fi’r-Reddi ala Ehli’z-Zeyğ ve’l-Bida’ ifadesini İbn Asâkir’in eklemiş olması muhtemeldir.[26]

4-Risâle ila Ehli’s-Sağr : Bu eseri İbn Asâkir ‘Cevabu Mesailin Ketebe biha ila Ehli’s-Sağr fi Tebyini ma Seeluhu anhu min Mezhebi Ehli’l-Hak’ şeklinde vermektedir.[27]Ancak Celyend’in iddiasına göre Eş’ari’nin kendisi bu esere Usûlu Ehli’s-Sunne ve’l-Cemaa’ adını vermiştir.[28]

5- Risâletun fi’l-İmân [29]

6- el-İbâne an Usûli’d-Diyâne

Eş’ari’nin ünlü kelamcılar olarak yetişen ve onun görüş ve sistemini geliştirip yayan önemli sayıda öğrencisi olmuştur. Bu öğrencilerini her tabakadan güçlü alimler takip etmiş ve onların çabalarıyla Eş’ari düşüncesi İslam dünyasına hakim olmuştur. Eş’ari’den bizzat ders alan birçok öğrenci olmuştur. Fakat Eş’ari’nin öğrencilerinden özellikle Eş’ari ile yakından ilgili olanların İbn Mücahid, Ebu’l-Hasan el-Bâhilî, Ebu’l-Hüseyn Bundâr b. el-Hüseyn ve Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed b. Mehdî et-Taberî olduğunu ifade edilir.[30] Bu dört bilgin Eş’ari’nin önde gelen öğrencileri olup, İbn Mücahid ile Bâhilî’nin yanında IV/X. asrın sonu ve V/XI. asrın başındaki Eş’ari mezhebinin önde gelen simalarından, Ebû Bekr Muhammed b. el-Hasan b. Fûrek el-Isbehânî(406/1015), Ebu Bekr b. et-Tayyib el-Bâkıllânî el-Basrî (403/1012) ve Ebû İshak el-İsferâyînî (418/1027) gibi âlimler ders alarak yetişmiştir.[31] Ancak Bâkıllânî diğer ikisine nazaran İbn Mücahid ile daha ilgili olduğu halde, İbn Fûrek ve Ebû İshak el-İsferâyînî ise Bâhilî ile daha ilişkilidir.[32].

Temel Görüşleri

Eş’ari’nin belli başlı görüşleri şu şekilde özetlenebilir. Allah vardır, birdir, hiçbir şey O’na benzemez ve cisim değildir.[33] Allah’ın O’nunla kaim ve ne O olan ne de ondan gayrı olan ezeli sıfatları vardır. O’nun âlim, kadir, hay, mürid, mütekellim, semi’, basir olması, O’nda bu sıfatların yani ilim, kudret, hayat, irade, kelam, sem’ ve basar olduğu anlamındadır.[34]Allah’ın ilmi birdir ve bütün malumata taalluk eder. Kudreti ve iradesi de böyledir. Allah’ın kelamı da birdir. Meleklerin diliyle peygamberlere inen lafızlar ezeli kelamın delaletleridir. Medlul olan ki okunan Kur’an’dır o kadim ve ezelidir delalet ise ki o ibareler ve okumadır bunlar ise mahlûk ve muhdestir. Kelam nefs ile kaim olan manadır. İbare ise nefste bulunana delalet edendir. İbarenin kelam olarak ifade edilmesi ise mecazidir. Allah’ın iradesi kâinattaki iyi kötü her şeyi kuşatır.[35] Yed vech, istiva, nüzul gibi sıfatlar haberi sıfatlar olup bila keyf kabul edilir.[36] Müminler ahirette Allah’ı göreceklerdir.[37] Kur’an ve Sünnette ahiret ve gayb ile ilgi varit olan şeylere inanmak haktır.[38]

Yaratma sadece Allah’a aittir. Kulun bütün fiillerinin yaratıcısı Allah’tır. Kul ise bunu kesp eder.[39] Eş’ari’ye göre kesp, “bir şeyin müktesibden muhdes bir kudretle vuku bulmasıdır”[40] Kesp olan fiilin hasen (güzel) veya kabih (çirkin), taat veya masiyet olarak nitelendirilmesi o eylemin Allah’ın emir veya yasaklarına göre vuku bulmasından kaynaklanır. Böylece kulun sevap veya cezaya bağlı olan bu fiili yaratmada etkisi yoksa da, taat veya masiyet olarak nitelenmesinde etkisi olmaktadır. Aslında kesp olan fiil, bir yönüyle halk diğer yönüyle kesptir.[41] Fiilin muhdes kudretle vuku bulması kesp, Allah’ın kadim kudretiyle meydana gelmesi ise halk olmaktadır.[42] Eş’ari kula muhdes bir kuderet nisbet eder ki kul bu kudretle kesbi gerçekleştirir. Ancak bu kudret veya istitaat fiil anında, fiille birlikte ve o fiil veya kesp için olur. Fiilin öncesinde veya sonrasında olmaz. Varlığıyla kesbin var olduğu kudret anlamındaki istitaat fiile takaddüm etmediği gibi fiilden sonra da var olmaz.[43]

Eş’ari’ye göre, “teklif-i mâ lâ yutâk” caizdir. Yani Allah, kullarını güç yetiremedikleri şeylerle mükellef kılabilir. Teklifi caiz olan şeyler, kulun yapması imkânsız veya acz içinde bulunduğu şeyler olmayıp, kulun terk edip zıddıyla meşgul olduğu için güç yetiremediği şeylerdir.[44]

İman tasdiktir. Bu da kalp ile olur.[45] Eş’ari’ye göre iman: Allah’ı ve Peygamberini haber verdikleri şeylerde tasdik etmektir. Bu tasdik de ancak marifetle (bilgiyle) sahih olur.[46] Eş’ari, ameli imanın esas rüknü olarak görmez. İmanın tanımı içinde amele yer vermediği gibi ikrara da yer vermez. Böylece Eş’ari büyük günah işleyen kimseyi fıskından dolayı imandan çıkarmaz. Ona göre fasık imanından dolayı mümin, fıskından ve büyük günah işlemesinden dolayı da fasıktır.[47] Büyük günah işleyenler için Peygamberin şefaati vardır.[48]İmanda ziyade olabilir.[49] Eş’ari’nin kendisi, delilden yoksun imanı uygun görmez.[50] Büyük günah sahibi tövbe etmeden ölürse durumu Allah’a kalmıştır. Dilerse af eder dilerse azaplandırır ve sonra cennete sokar. Ona göre, şayet Allah bütün insanları ateşe soksa veya Müminleri azaplandırıp kafirleri cennete koyarsa bu bir haksızlık olmaz. O’ndan zülüm tasavvur edilemez ve cevr ona isnad edilemez. Çünkü mutlak malik O’dur. Ancak bize kafirleri cezalandıracağını haber vermiştir ve O’nun haberinde yalan olması mümkün olmadığından biz bunu yapmaz deriz.[51]

Vacibatın tümü sem’ yoluyla olur. Akıl hiçbir şeyi vacip kılamaz. Peygamberlerin gönderilişi caiz olup vacip değildir. Hiçbir şey Allah’a vacip olamaz. Çünkü yegane vacip kılıcı O’dur.[52] Resul ile nebi farklıdır. Kadınlardan resul olmaz fakat nebi vardır.[53] Risalet en yüce mevki olup kazanılacak bir şey olmayıp tamamen Allah vergisidir.[54] Resuller gönderildikleri kavimlerin en faziletlisi olmaları gerekir. Risalet için ismet şarttır.[55] Risaletinin sıhhati mucize ile bilinir. Mucizenin doğruluğu ise nazar ve istidlal ile bilinir.[56] Velilerin kerameti vardır ancak mucizeden farklıdır.[57]

İmamet nas ve tayin ile değil ittifak ve seçimle olur.[58] İmamların Kureyş’ten olması aklen gerekli olmayıp nass bunu gerekli kılmıştır.[59] Efdal varken mefdulun imameti geçerli değildir. Efdal olan değil de mefdul olana imamet akd olunursa bu kişi ancak bir hükümdar olur ve imam sayılmaz. Fazilet sırası imametteki sıra olup Hz. Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali şeklindedir.[60] Hz. Ali ile savaşanlar adil imama karşı gelmişlerdir. Ancak bunlar da müçtehit olup içtihatlarında hata etmişlerdir. Bu nedenle onlara fasık veya kâfir denilemez.[61]

Bu görüşler ile Eş’ari akıl ile nakil arasında orta yolu bulmaya çalıştığı gibi mezhepler arasında da ifrat ve tefrite düşmeden vasat yolu seçmiştir.[62] Eş’ari’den bu görüşleri alan öğrencileri güçlü âlimler yetiştirmiş ve onun bu metoduna dayanarak onu geliştirip yaymışlardır. Bunların sayesinde Eş’ari mezhebi kısa sürede İslam beldelerine yayılmıştır. Özellikle Eş’arinin öğrencisi olan Ebu’l-Hasen el-Bâhilî ve İbn Mücahid’in yetiştirdiği, Bakıllânî (403/1013), İbn Furek (406/1015), Ebu İshak el-İsferâînî (418/1027) ile bunları takip eden Bağdâdî (429/1037), Cüveynî (478/1085) ve Gazzâlî (505/1111) gibi âlimlerin bunda etkisi inkar edilemez.

III-İMAM EŞ’ARİ’NİN EL-İBÂNE ESERİ

el-İbâne eserinin önemi, Eş’ari’nin Ashabu’l-Hadis ve özellikle Hanbeli geleneğe döndüğü şeklindeki tezlere destek kılınmasının yanında, Eş’ari’nin fikirlerinin tespitinde önemli bir röle sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca bazı Eş’arilerin, İmam Eş’ari’ye yapılan eleştirilere cevap olarak el-İbâne’yi adres göstermeleri, Eş’ari ve Eş’ariliği doğru anlamada el-İbâne’yi kilit eser haline getirmektedir. Bütün bu unsurlarla birlikte el-İbâne eseri ile ilgili tartışmaları göz ardı etmemek gerekir. Bu nedenle eser üzerindeki çalışmamız bu çerçevede olacaktır.

el-İbâne an usûl el-Diyâne, ilkin Haydarâbâd Dekn’de Metbaatu Dairetü’l-Mearif el-Osmaniyye tarafından 1321/1903 yılında yayınlanmıştır. Sonra Kahire’de, el-Matbaatu’l-Muniriyye tarafından 1349/1930’da[63] basımı yapılmıştır. Muhammed İnayet Ali Haydarâbâdi tarafından el-İbâne’ye iki ek yazılmıştır. Eserin birçok farklı baskısı yapılmış ancak içlerinde en hacimli ve eklerle zenginleştirilmiş olan baskı Fevkiye Huseyn Mahmud’un Tahkikiyle, Daru’l-Ensar, Kahire, 1397/1976’da yapılandır. Tahkikte dört adet nüshaya dayandığını, ancak bunlardan tarihsiz olanı esas aldığını belirtir.[64] el-İbâne’nin bütün yazmalarının tarihi XI/XVII. yüzyıl ve sonrasında olması dikkat çekicidir. Fakat bu baskıda bazı hata ve tahrifatların olmasının yanı sıra esas aldığı yazmanın tercih açısından diğer yazmalara göre birçok olumsuz yönünün olması nedeniyle eleştirilmiştir.[65]

el-İbâne eseri’nin Eş’ari’ye ait olduğunu kaynaklar teyit etmektedir.[66] Eş’ari’ye ait eserlerin bir listesini veren İbn Asâkir bu liste içinde el-İbâne eserinin adına yer vermemiştir. Çünkü Eş’ari’yi özellikle Hanbelîlerin eleştirilerine karşı savunurken el-İbâne eserine özel bir yer vermiş ve eserden uzun alıntılarda bulunmuştur.[67] İbn Nedim, Eş’ari’ye nisbetle “Kitabu’t-Tebyîn an Usûlu’d-Dîn” adıyla bir eserden söz etmektedir.[68] Ancak İbn Asâkir’in Eş’ari’nin eserleriyle ilgili listesinde bu adla bir eser yer almamaktadır. Fakat eserin ismen el-İbâneeserine yakın olması bu eserin el-İbâne eseri olabileceğini gösterir. el-İbâne eserinin Eş’ari’ye aidiyeti hususunda çağdaş araştırmacılar arasında da ihtilaf bulunmamaktadır. Asıl tartışılan konu bu esere Eş’ari dışında müdahale olup olmadığı ile eserin Eş’ari’nin gerçek fikirlerini veya en son vardığı görüşlerini yansıtıp yansıtmadığı hususudur.

Eş'ari el-İbâne adlı eserinde Ahmed b. Hanbel'in yolunda olduğunu söyleyerek kendine muhalif gördüğü fırkaların fikirlerine karşı delil getirmekte ve bu konuda çok sert bir tavır sergilemektedir. Ayrıca muhaliflerinin görüşlerini icmalen vermekte ardından kendini müntesip gördüğü Ehl-i Hakkın görüşlerini genel hatlarıyla sunmaktadır. Bu eser ru’yet, Kur’an, istiva, vech, ayn vb. sıfatlar, irade, kader, şefaât, havz, kabir azabı ve imamet gibi konuları içerir. Bu eserde en çok dikkati çeken husus, özellikle Kur’an ve kader konusunda birçok rivayet ve konularla ilgili hadislere yer verilmiş olmasıdır.

Eserle ilgili bu kısa izahtan sonra burada iki husus üzerinden hareketle konuyu açıklamak istiyoruz. Birincisi ileri sürüldüğü gibi Eş’ari’nin özellikle el-İbane eseriyle onun Hanbelî geleneğe döndüğü ve tamamen Ahmed b. Hanbele uyduğu söylenebilir mi? İkincisi el-İbane eseri bütün içeriğiyle İmam Eş’ari’ye aidiyeti kesin midir? Veya başka bir ifadeyle el-İbane eserine Eş’ari dışında bazı müdahalelerin olma ihtimali var mıdır?

Eş’ari el-İbâne eserinde Ahmed b. Hanbel’e bağlılığını şöyle ifade etmektedir: “Bizim inandığımız ve savunduğumuz görüş şudur: Allah’ımızın kitabına, Peygamberimizin sünnetine, sahabe, tabiin ve hadis imamlarından rivayet edilenlere tutunmak. (İşte) biz buna bağlanmışızdır. Ebû Abdillah Ahmed b. Hanbel’in -Allah yüzünü ak etsin, derecesini yükseltsin sevabını arttırsın- söylediklerini söylüyor (söylediklerine kailiz) ve onun görüşüne muhalefet edenlerden uzağız. Çünkü o faziletli bir imam ve şüphecilerin şüphesini, sapıkların sapkınlıklarını, bidatçıların bidatını söküp attırdığı, yolları açıkladığı ve hakkı onunla izhar ettiği kamil bir liderdir. Allah, önde gelen büyük imama rahmet etsin ve Allah’ın rahmeti Müslümanların bütün imamları üzerine olsun.”[69]

Eş’ari’nin yukarıdaki sözü üzerine onun itizalden döndükten sonra tamamen ifade ettiği gibi İmam Ahmed b. Hanbel’e uyup Hanbelî geleneğe katıldığını söylemek zordur. Çünkü Eş’ari’nin el-İbâne dışında birçok eseri olduğu gibi onun görüşlerini aktaran hem Eşari kaynaklar hem de onların dışındaki kaynaklar mevcuttur. Bunlara bakıldığında onun burada dile getirdiği gibi tamamen Ahmed b. Hanbel’e tabi olan biri olmadığı görülür. Eş’ari’nin Ahmed’e ve dolayısıyla Hanbelî geleneğe intisabı mihneden sonra Ahmed b. Hanbel’in kazandığı konumdan kaynaklanmaktadır. Çünkü mihneden sonra artık insanlar Ahmed’le imtihan ediliyor ona uymayan veya muhalefet eden bidatçı (bid’î) veya Ehl-i Bid’â sayılıyordu.[70] Eş’ari’nin burada Ahmed’ten önce olup da ondan önde gelen ve aynı zamanda hadis imamlarından olan İmam Malik, İmam Şafii gibi birini değil de sistemine uymadığı halde özellikle Ahmed’i zikr etmesinin nedeni budur. Eş’ari’nin ifadeleri dikkatle incelendiğinde onun neden özellikle Ahmed’i andığını belirttiği görülür. Onun: “Çünkü o...” şeklinde başlayan ifadesi adeta gizli bir soruya cevap niteliğindedir. O da neden özellikle Ahmed b. Hanbelî zikrettiğini izah etmektedir. Çünkü Eş’ari, Eimme-i Hadis’i isim vermeden genel tabirle zikrettikten sonra Ahmed’e bağlılığını ifade etmektedir. İbn Asâkir’in, Eş’ari’nin kendinden önceki Ebû Hanife, Malik, Şafii, Ahmed b. Hanbel gibi imamların usûlü’d-dindeki görüşlerini destekleyip açıkladığını ve bunun Ehl-i Sünnet’ten imam ve ilim önderi olanların yolu olduğunu[71] ifade etmesi, Eş’ari’nin el-İbâne’de yer alan ifadelerdeki amacının genel olarak Selef olduğu, özellikle Ahmed’i anmasının nedeninin ise onun mihneden sonra kazandığı konumundan kaynaklandığını ortaya çıkarmaktadır. Kısacası Eş’ari İbane’de Ahmed’in de tabi olduğu genel anlamdaki Ehl-i Hadis geleneğine ben de tabiyim demektedir. O halde sadece el-İbâne’nin başında yer alan bu ifadeye dayanarak Eş’ari’nin sistem ve görüşlerinde tamamen İmam Ahmed’e veya Hanbelî Geleneğe uyduğunu söylemek isabetli gözükmemektedir.

İkinci bir husus da el-İbâne’nin içeriğinin Eş’ari’yi Ehl-i Hadis’ten biri olarak sunmasıdır. Bu noktada öne çıkanlar, vech, yed, istiva, nuzul gibi tenzihten çok teşbihe zemin oluşturan haberi sıfatlar, iman ve Kur’an görüşü ile konular arasında yer verilen rivayetlerdir.[72] Bunları incelediğimizde el-İbâne’ye bazı müdahalelerin olduğunu söyleyenlerin[73] bu görüşlerinde pek de haksız olmadıkları görülür.

el-İbâne’nin Hindistan’da basılan ilk baskısında “ve enne lehu ayneyn bilakeyf” şeklinde yer almaktadır. Ancak “ayn” tabiri tesniye şeklinde iki göz olarak ne Kur’an’da ne de Sünnet’te yer almıştır.[74] Eş’ari bu gibi haberi sıfatları bilakeyf kaydıyla zikrederek teşbihten uzaklaştırmaktadır. Nasslarda yer almamasına rağmen burada tesniye siğasını zikretmek teşbihe götürür ki, Eş’ari şiddetle bundan kaçınmaktadır. Üstelik el-İbâne’nin kendisinde bu haberi sıfatların konu edildiği bölümde tekil siğası ile yani “ayn” şeklinde yer almaktadır.[75]Ayrıca İbn Asâkir’de “ayn” şeklinde zikredilmiş[76] ve el-İbâne’nin daha sonraki bazı basımlarında ön kısımda yer alan “ayneyn” tabiri “ayn” olarak düzeltilmiştir.[77] el-İbâne’nin iç kısımlarında haberi sıfatların ele alındığı bölümde ise “ayn” olarak ifade edilmiştir. Bu farklılığın kaynağı bizce Makâlât eseridir. Çünkü Makâlât’ta Ashâbu’l-Hadîs’in görüşlerinin sunulduğu kısımda da “ayneyn” olarak geçmektedir.[78] el-İbâne’nin baş kısmına Ehl-i Hakk ve Sünnet’in görüşleri olarak Makâlât’ta yer alan bu bölüm bir çok yerde aynı ifadelerle yalnız “nedinu” (inanırız), “nukırru” (ikrar ederiz) ve “nekûl” (söyleriz) gibi ifadeler başına konularak içerik değiştirilmeden veya az bir ibare değişikliğiyle verilmektedir. Bu nedenle muhtemelenMakâlât’tan alıp el-İbâne’ye eklenen kısım ile el-İbâne’nin iç kısmında yer alan bölümde “ayn” (göz) ifadesinde farklılık olmaktadır ki “ayneyn” ifedesi Kur’an ve Sünnette yer almamakla birlikte[79] el-İbâne’nin baş tarafında yer almıştır. Eş’ari’nin Makâlât’ta Ashâbu’l-Hadîs’in görüşlerini sunduktan sonra kendilerinin onlara ait olan bu görüşlerine kail olduklarını ifade etmesinden dolayı muhtemelen Eş’ariler bunu el-İbâne’ye almada beis görmemişlerdir. Aksi takdirde el-İbâne de yer alan bu farklılık izah edilemez.

Eş’ari’nin Makalat’ında Ashâbu’l-Hadîs’in görüşlerini verdikten sonra bu görüşlere kail olduğunu ifade etmesi[80] onun İbn Küllâb’a değil de, Ehl-i Hadis ve özellikle Hanbeli geleneğe tabi olduğunu göstermez. İfadenin ona ait olup olmaması üzerindeki tartışmaları göz ardı ederek bu tabirlerin kendisinin olduğunu kabul ettiğimizde bile onun tamamen Ehl-i Hadis’e tabi olduğunu ve onların zikrettiği bütün görüşleri savunduğu anlamına gelmez. Çünkü buradaki ifadenin -onun olduğunu kabul ettiğimizde- onun savunduğu görüşlerle ve meseleleri çözmede kullandığı kelami sistemle uyuşmayıp çelişmektedir. Ayrıca Eş’ari’nin hemen bunun peşinde İbn Küllâb’ın ashabının Ehl-i Hadis’in zikredilen görüşlerinden daha fazlasına kail olduklarını belirtmesi,[81] Bu ifadeyi Eş’ari’nin genel anlamda kullandığını ortaya çıkarmaktadır. Üstelik İbn Küllâb ve ashabının bazı görüşleri ve kullandıkları kelami sistemden dolayı özellikle mihneden sonra dönemin tartışılmaz imamı haline gelen Ahmed b. Hanbel’in şiddetli eleştirilerine maruz kalmaları[82] düşünüldüğünde Eş’ari’nin bu ifadesinin onun İbn Küllâb’a değil de Ehl-i Hadis ve Ahmed b. Hanbel’e tabi olduğuna dayanak kılınması güçleşmektedir.

el-İbâne’de Arşa istivanın ele alındığı kısımda yer alan bazı açıklamalar Eş’ari’nin görüşleriyle uyuşmadığı gibi[83] basılı olan nüshalar arasındaki farklılık da dikkat çekicidir.[84]

Eş’ari el-İbâne’de imanı şu şekilde tanımlar: “iman söz ve ameldir, artar ve eksilir”[85]aynı ifade Makâlât’ta Ashâbu’l-Hadîs’in görüşlerinin sunulduğu kısımda da yer alır.[86] Ancakel-İbâne dışında Eş’ari’nin hem Luma’ eserinde hem taraftarlarının eserlerinde Eş’ari’nin görüşü olarak sundukları hem de muhaliflerinin eserlerinde imanın Eş’ari tarafından yapılmış böyle bir tanımına rastlamamaktayız. Aksine bütün kaynaklar onun imanı sadece tasdik olarak tanımladığını belirtmektedirler.[87] Böyle önemli bir esasta Eş’ari’nin savunduğunun aksine tamamen Ehl-i Hadis’in iman tanımının el-İbâne’de yer alması ve Eş’ari’nin de buna kail olduğunu açıklaması mümkün değildir. Çünkü sadece Eş’ari kaynaklar değil bütün kaynaklar bunun aksini ifade etmektedirler. Bu kanıt bize el-İbâne’nin bu ilk kısmının büyük bir ihtimalle Eş’ari dışında birileri tarafından Makâlât’tan alınarak buraya konulduğunu gösterir. Ayrıca bu durum el-İbâne’nin bir vikaye ve savunma eseri olarak tasarlanıp kullanıldığını da desteklemektedir.

el-İbâne’de Kur’an’la ilgili zikredilen rivayetler başlığı altında aktarılan rivayetlerin birinde; Süfyanu’s-Sevri, Ebû Hanife’nin Kur’an’ın mahluk olduğuna kail olduğundan Hammad b. Ebi Süleyman’ın kendisine: “Müşrik olan Ebû Hanife’ye bildir ki ben ondan beriyim (uzağım)” dediğini rivayet eder.[88] Başka bir rivayette de İbn Ebi Leyla’nın Kur’an’ın mahluk olduğu görüşünden dolayı Ebû Hanife’ye tövbe ettirdiğini ancak Ebû Hanife’nin takiyye için görüşünden dönüp tövbe ettiği yer alır.[89] Yine Ebû Yusuf’un, “Halkul Kur’an görüşünden dönünceye dek Ebû Hanife ile iki ay tartıştım” dediği rivayet edilir.[90]

Ali Haydar Âbâdî el-İbâne eserine yazdığı ekte bu rivayetlerin uydurma olduğunu makalat konusunda uzman olan Eş’ari’nin el-İbâne dışında hiçbir yerde Ebû Hanife’nin Kur’an’ın mahluk olduğu görüşünü savunduğunu belirtmediğini, bu rivayetlerin tamamen uydurma ve Eş’ari’ye yapılmış bir iftira olduğunu ifade etmektedir.[91] Buna benzer eklemelerin el-İbâne’ye yapıldığını Eş’ariler de ifade etmektedirler.[92] Üstelik Eş’ari’nin bizzat kendisi Ebû Hanife’yi, Malik, Sevri ve Şafii ile birlikte zikrederek onların Kur’an’ın mahluk olduğunu söyleyenin tekfirine kail olduklarını belirtir.[93] el-İbâne’de Ebû Hanife ile ilgili bu garip tahrif dışında da başka tahriflerin olduğuna el-Kevseri dikkat çekmektedir.[94]

el-İbâne’nin baş kısmında sunulan, Eş’ari’nin görüşlerini açıkladığı ve Makâlât’ta Ashâbu’l-Hadîs’in görüşleri olarak sunulan kısımla çok az ibare değişikliği dışında hemen hemen aynı olmasına rağmen, çocuklar hakkında Eş’ari Makâlât’ta “durumları Allah’a kalmıştır”[95] şeklinde zikrettiği kısım el-İbâne’de tamamen farklı şekilde yer almıştır. el-İbâne’de müşriklerin çocukları için ahirette bir ateş yakılacağı ve onlara ateşe girmeleri emredileceği emre uyarak ateşe atılanların cennete, atılmayanların ise cehenneme gireceği rivayetlere dayanılarak zikredilir.[96] İbn Teymiyye müşriklerin çocuklarının ahiretteki durumu ile ilgili Eş’ari’nin görüşü olarak el-İbâne’de yer alan bu görüşü, Eş’ari’nin Ehl-i Hadis ve Sünnetin görüşü olarak naklettiğini belirttir.[97] Bu durum görüşün Eş’ari’den ziyade Ehl-i Hadis’ten bazılarının görüşü olduğunu açıklamaktadır. Bu açıklama bu görüşün el-İbâne’de sonradan sokularak Eş’ari’ye mal edildiği ihtimalini doğurmaktadır. Üstelik, müşriklerin çocuklarının ahiretteki durumu hakkında varid olan haberleri Eş’ari’nin mütearız (çelişik) görerek bu konuda tevakkuf ettiğini İbn Fûrek ifade etmektedir.[98]

Yukarıda bir nebze aktarmaya çalıştığımız hususlardan dolayı el-İbâne eserinin bu haliyle bütünüyle Eş’ari’ye ait olması zor görünmektedir. Ayrıca sadece el-İbâne’ye dayanarak Eş’ari’nin fikirlerini tesbit etmenin de doğru olamayacağı ve el-İbâne’deki bilgilerin mutlaka Eş’ari’ni diğer eserleriyle veya başka kaynaklarla desteklenmesi gerektiği anlaşılmaktadır.

el-İbâne eserinin hangi tarihte yazıldığı kesin bilinmemekle birlikte onun Eş’ari’nin ilk eserlerinden mi yoksa son eserlerinden mi? olduğu hususu da tartışmalıdır. el-İbâne’nin İbn Fûrek ve İbn Asâkir’in sunduğu Eş’ari’nin eserleri listesinde yer almaması İbn Asâkir’in ona ayrı bir yer vererek zikretmesi, eserin içerik olarak Hanbeli akideye yakın olması ve Eş’ari’nin Bağdat’ta Berbehârî ile yaptığı görüşmeden sonra yazdığına dair rivayetlerin bulunması el-İbâne’nin son eserlerden olabileceğine dayanak teşkil etmektedir.[99] Ancak bu kanıtları hadiseler bağlamında irdelediğimizde durumun pek de böyle olmadığını görmekteyiz.

Eş’ari’nin el-İbâne eserini Bağdat’a gelip Berbehârî’yle görüştükten sonra yazdığı rivayetinin kaynağı Ehvâzî’dir.[100] Ondan İbn Asâkir nakleder. Ancak rivayeti bazı hususlardan dolayı eleştirir.[101] Yine İbn Ebi Ya’la’da bundan alır.[102] Bu rivayete göre Eş’ari Bağdat’a geldiğinde orada dönemin Hanbelî lideri konumunda olan el-Berbehârî’ye giderek muhalif gruplarla, Cübbâî ve Ebû Hâşim’le nasıl mücadele ettiğini ve onların görüşlerini nasıl çürüttüğünü anlatır. Muhtemelen bununla ondan destek almayı ummaktadır. Fakat Berbehârî Eş’ari’nin yaptığını tasvip etmediği gibi ona: “Söylediklerinden ne az ne de çok (hiçbir şey) anlamadım. Biz Ebû Abdillah Ahmed b. Hanbel’in söylediğinden başka hiçbir şey bilmeyiz/tanımayız” der. Bunun üzerine Eş’ari ayrılır ve el-İbâne eserini yazar.[103] Ancak reddedilen Eş’ari’nin hem psikolojisine hem de aldığı olumsuz cevaba karşı, M. Frank’ın belirttiği gibi, el-Has ale’l-Bahs (İstihsanu’l-Havz) eserini yazmış[104] olması daha uygun görünmektedir. Çünkü Eş’ari bu risalede tamamen Berbehârî’nin görüşlerini, özellikle taklidi din olarak ele almasını, nazarı ve kelamı eleştirmesini hedef almaktadır.[105] Bu nedenle el-İbâne’yi daha önce yazmış olması ve görüşmeye giderken Berbehârî’den destek almak için onu sunmuş olması daha makul görünmektedir. Görüşmenin sonucu olumsuz olunca da kelamcı olan Eş’ari’nin Berbehârî’ye karşı kelamı savunmasından daha doğru bir hareket olmazdı. Çünkü Berbehârî, Eş’ari’ye yanlış şeyler söylediğini değil tarzını, metodunu tanımadığını ifade etmiş ve takip ettikleri metodun Ahmed b. Hanbel’in metodu olduğunu vurgulamıştı. Ahmed’in ise kelama karşı tepkisi ve bu nedenle Muhâsibî’ye karşı sert tavrı[106]bilinmektedir. el-İbâne’nin içerik olarak Hanbeli akideye uygun olması onun Berbehârî ile görüşmeden önce yazıldığını ve destek almak amacıyla Berbehârî’ye sunulduğu ihtimalini akla getirmektedir.

el-İbâne’nin bir vikaye ve savunma olarak tasarlandığı başka bir deyişle, Hanbelileri kendine çekmek, onların saldırılarından korunmak veya onların akidelerini tedricen ıslah için yazıldığı problemine gelince, el-İbâne’nin üslubu, eserin baş tarafına Makâlât’ta sunduğu Ashâbu’l-Hadîs’in görüşlerinin aynısına eserin başında kendi itikadı olarak yer vermesi, ve Ahmed b. Hanbel’e tabi olduğunu ifade etmesi, Eş’ari’nin ashabının da onu savunmak için el-İbâne’yi kullanmaları[107] bu görüşü desteklemektedir.

Eş’ari’nin el-İbâne’yi telif ederken özellikle Hanbelîleri göz önüne aldığı esere ilk bakışta bile anlaşılmaktadır. Ancak kesin olarak bunu neden yaptığını söylemek güçtür. Özellikle dönemin şartları göz önüne alındığında Bağdat’ta güçlü durumda olan Hanbelîler ve diğer Ashâbu’l-Hadîs’ten olan kimselerden, eserde ortak olup ittifak ettikleri hususlara ağırlık vererek, ihtilaflı oldukları konulara ya hiç girmeyerek ya da ihtilafı sezdirmeyecek şekilde genel hatlarla ele alarak destek almayı hedeflemesi ve böylece kendisine yöneltilen şiddetli eleştirileri de bertaraf etmeyi amaçlamış olması muhtemeldir. Fakat bu onun savunmadığı bir fikri sırf bu amaca yönelik bu eserde savunur duruma düşürmemiştir. Aksine –müdahaleler dışında- Eş’ari savunduğu görüşleri, göz önünde bulundurduğu strateji gereği diğer birçok eserinden farklı bir üslupla ele almaktan öte bir şey yapmamıştır. Ancak muhtemelen daha sonraları Hanbelîlerin ve benzer grupların şiddetli eleştirilerine maruz kalan Eş’ari’yi, taraftarları bu eserle savunmakla kalmadılar bu esere bazı küçük ifade eklemeleri yaparak onu bir vikaye eseri haline getirdiler.

Eş’ari’nin Mutezile’den ayrıldıktan sonra savunduğu görüşlerine uygun olarak telif ettiği eserlerindeki fikirlerinden döndüğünü, akidesinin son şeklini el-İbâne eserinde açıkladığını ve bu eserdeki fikirlere muhalif görünen görüşlerinden vaz geçtiği[108] şeklindeki iddia tutarlı görünmemektedir. Çünkü el-İbâne’de Eş’ari’nin daha önceki eserlerinde örneğinLuma’da yer alan görüşlerinden vazgeçtiğine ve bunlardan döndüğüne dair hiçbir bilgi bulunmadığı gibi onun önceki fikirlerini açık bir şekilde tamamen nakzeden görüşleri de bulunmamaktadır. Üstelik taraftarlarının eserlerinde de net bir şekilde böyle bir bilgi yer almamaktadır.

Eş’ari el-İbâne’de akli delillerden çok nassa dayalı bir delillendirme yapmakta ve meselelere genel hatlarıyla yaklaşmaktadır. Ayrıca Eş’ari el-İbâne’de özellikle Mutezile’ye karşı sert bir tutum izlemekte ve onlara ağır ithamlarda bulunmaktadır. Yine el-İbâne’de Ahmed b. Hanbel’den övgü ile söz ederek ona intisabını ifade etmektedir. el-İbâne’de konular arasına ayrı bir başlık altında konu ile ilgili rivayetlere yer vermektedir ki bu rivayetlerle eser Hanbelilerin “es-Sunne” adlı kitaplarına benzetilmektedir.[109] el-İbâne’de akıldan çok sem’a’ (nassa) dayanan konular (örneğin, haberi sıfatlar, vech, istiva vb, şefaat, havz vb.) geniş yer alır. el-İbâne’de yer alan konular bazı detaylarda ve ispat metodundaki farklılıklar dışında -ki bunu Eş’ari el-İbâne’de gayet zayıf tutmuştur- daha çok Ehl-i Hadis’le müttefik oldukları ve Mutezile’yle muhalefet ettikleri ve Ehl-i Hadis’in ısrar ve şiddetle savunduğu meseleler olduğu görülür.[110] İster Eş’ari’nin amacı Hanbelî akideyi düzeltmek veya onlardan korunmak ya da onları kendine çekmek olsun isterse bu eseriyle Ehl-i Hadis veya Hanbelî geleneğe tabiliğini dile getirmiş olsun, bütün bunlar Eş’ari’nin el-İbâne eserini Ehl-i Hadis’i ve özellikle Hanbelîleri hedefleyerek yazdığını göstermektedir. Muhtemelen bu nedenden dolayı Eş’ariler imamlarının fikri sisteminin dayanağı olarak bu eseri pek kullanmamaktadırlar. Çünkü el-İbâne, Eş’ari’nin fikri sistemini tam olarak ortaya koymaktan uzaktır. Bu eser daha çok Ashâbu’l-Hadîs’e ve bilhassa Hanbelilere karşı Eş’ari’yi savunmak için kullanılmıştır. el-İbâne’yi şöhrete kavuşturan ve meşhur eden Eş’ari’yi şiddetle savunan ve ona yöneltilen eleştirileri cevaplamak için bir eser yazan İbn Asâkir olmuştur.

Dokümanın Tamamı için tıklayınız...


Ekleyen:Ümit SERT
Kaynak:(Alıntıdır)
Aradığınız Dokümanı Bulamadıysanız, Farklı Araştırmalar Yapmak İstiyorsanız Site İçi Arama Yapabilirsiniz!

Ödev ve Araştırmalarınız için www.arsivbelge.com Sitesinde Kaynak Arayın:

Ödev ve Araştırmalarınız için Arama Yapın:
     
Çalışmalarınız ve ödevleriniz için her türlü kaynak ve dokümanı En Geniş Araştırma ve Ödev Sitesi: www.arsivbelge.com ile kolayca bulabilirsiniz!
          Tanıtım Yazıları
      
Türkçe İtalyanca ve Almanca Cümle Çevirisi İçin Birimçevir Sitesi

Esenyurt, Beylikdüzü ve Kartal Bölgelerinde Satılık Daire İlanları

Belge Çevirisi

Siz de Tanıtım Yazısı Yayınlamak İçin Tıklayın

Diğer Dökümanlarımızı görmek için: www.arsivbelge.com tıklayın.          

Siz de Yorum Yapmak İstiyorsanız Sayfanın Altındaki Formu Kullanarak Yorum Yazabilirsiniz!

Yorum Yaz          
Öncelikle Yandaki İşlemin Sonucunu Yazın: İşlemin Sonucunu Kutucuğa Yazınız!
Ad Soyad:
          
Yorumunuz site yönetimi tarafından onaylandıktan sonra yayınlanacaktır!