YÖNETİM VE ORGANİZASYON Ders Notları
Metin Arslan
Bilim insanları, toplumun gelişiminde kendine özgü kanunlarını bulmaya yönelirken Avrupa’nın iktisadi sosyal tarihini veri alarak çizgiyi tek ve evrensel olarak kabul ettiler.
Geçmişten günümüze sosyal ve iktisadi gelişme ve çağdaş Batı medeniyetine ulaşma isteği, dünyanın geri
kalmış toplumları için bir hedef haline geldi. İktisadi ve sosyal gelişmenin dinamiklerini her toplumun kendine
özgü şartlarında aranır. İnsanlık bir taraftan zihin gücünü kullanarak dünyayı imar ve inşa ederken ve ona yön ve
şekil verirken, diğer yandan içinde yaşadığı dünyanın da insan zihniyetini belirlediği düşüncesinden hareket ediyor.
Bu bağlamda Batının iktisadi sosyal gelişmenin geri planında yüzyıllardır açlığın, sefaletin, feodal düzenin
pençesinde kıvranan, maddeye karşı aşırı özlemle dolu insan tipine sahip
Karl Marx tarafından geliştirilen Asya tipi üretim tarzı, analizine göre;
üretim bütün topluluklar için farklı iki ana yoldan gelişmiştir. Birincisiklasik yoldur ve Avrupa'ya ve Japonya'ya özgü
bir yapısı vardır; bu yapıya göre Avrupada toprak beyleri kendi denetimi altındaki bölgede toprağın sahibi olmaları
nedeniyle bulundukları bölgede Kralın yetkilerini paylaşır kendi kendilerini yönetirlerdi, Feodalizm olarak
adlandırılan bu üretim yapısı kapitalizmin klasik gelişme yoludur. ve kapitalist üretim süreci bu yapı içersinde
meydana gelmiştir. İkincisi ise farklı bir gelişim seyri izleyen Asya toplumlarında (Hindistan, Çin, Osmanlı
vs.) Avrupa'dakinin aksine merkezi otorite, gücünü muhafaza etmek ve yetkilerini paylaşmamak için ülke toprakla
rını belirli bir kişiye veya aileye mülk olarak devretmez ancak onun belirli şartlar altında ve kendisine bağlı kalacağ
ına inanması suretiyle kullanma hakkını devrederdi, kullanma hakkına sahip olan kişi bu hakkını miras yoluyla da
çocuklarına devredemezdi. Doğu toplumlarında toprak, şahısların değil, devletin mülkiyetindeydi ve bu durum
devletin doğu toplumlarında Batı toplumlarına göre farklı algılanmasına neden olmuştur.
Bu iki üretim yapısındaki mülkiyet farklılığı bu toplumların sosyal ve psikolojik yapılarını da farklılaştırmıştır.
Asya toplumlarının en belirgin özelliği toprağın mülkiyet yoluyla çocuklara devredilemediğinden sermaye birikimi
gerçekleşmiyor. Avrupa, kapitalizmin gelişim süreci içerisinde miras hakkına sahip olmasından dolayı sermaye biri
kimini daha hızlı bir şekilde sağlayabilmiştir. Doğu - Batı medeniyetin kaynakları temelde farklıdır.
Doğu medeniyeti dine dayalı bir anlayışı yansıtırken Batı medeniyeti ise Roma ve Yunan felsefesine dayanır.
Bu manada Batıyı şekillendiren Yunan felsefesi ve Roma hukukudur.
Avrupa’daki sosyoekonomik gelişimin seyri; Endülüs devletindeki üniversitelerde okuyan öğrenciler ülkelerinde
1200’lerden sonra Rönesans hareketlerini başlatmışlardır. Yeniden doğuş anlamına gelen Rönesans süreci
ilerleyen zaman içerisinde bütün Avrupa’ya yayılarak peşinden reform hareketlerini getirmiştir. Sonraki aşamalarda
ve bilhassa 1765'teJames Watt’ın “buhar makinesini“ keşfiyle başlayan sanayi alanındaki gelişme, 1776’ da Ada
m Smith’in"Milletlerin Serveti“ ile ekonomik gelişmeyi, 1789 Fransız Devrimi ile siyasi ve hukuki gelişmeyi beraberi
ndegetirmiştir. Batı eksenli gelişimde 19.yy “Sanayi Toplumu” idi 20. yüzyıl “Bilgi Toplumu “ ve 21. yüzyıl bilgi ötes
i toplum olma yolundadır. Bilgi toplumunda, sistematik ve işlenmiş bilgiye en kısa zamanda ulaşma imkânı olur,
iletişim ağı kurulur, nitelikli insan arayışı artar, kültürel birlik sağlanır, fiziki emekten, zihni emeğe geçilir ve temsili
demokrasi yerini katılımcı demokrasiye bırakır, enerji; güneş, rüzgâr ve nükleer enerji, araçları ise bilgisayarlar,
üretim robotlarla, ulaşım uzay gemileriyle, haberleşme kişisel iletişim teknolojileri ile gerçekleşir.
Bilgi toplumunda ekonomi; bütünleşmiş küresel ekonomidir ve kaynaklar ise insanın kendisidir ve kişi ve onun
yetenekleri ön plana çıkar, organize olmuş küçük girişimcilerin çıkarları korunur, aileye önem verilir, sosyal
değerde eşitlik, eğitimde kişisellik ve süreklilik önem kazanır, evrensel değerler etrafında organize olma ve kuru
mlaşma artar. Geleceği şekillendirmek, gelecekte söz sahibi olmak; kurulan iyi bir yönetim sistemi ile üretim
maliyetlerini düşürüp kaliteye önem vermekle mümkündür. Nitelikli ve kaliteli insan, kaliteli iş, kaliteli kurumlar
geleceği aydınlatabilir. Böyle bir ortamda yönetici şekil ve uygulama açısından önem kazanacaktır.
Yönetim bütün organizasyonlar için önem taşıyan bir faaliyet olarak her organizasyonun olduğu yerde mutlaka
yönetim olayı vardır. Yönetim ve organizasyon birbirinden ayrı olmayıp her organizasyonda yönetim faaliyeti
yerine getirilirken izlenen amaç ve hedef, insan ihtiyaçlarını başarılı bir şekilde karşılamak için yönetim işlevlerini
yerine getirmektir. Bundan dolayı yönetimin “evrensel bir süreç” olduğu kabul edilir ve kâr gayesi takip etsin
veya etmesin her organizasyon için gerekli olan yönetim faaliyeti yönetimin evrensel bir süreç olduğunu gösterir.
Genelde yönetim ve özelde işletme yönetimi konularına daha geniş perspektiften bakıp doğru değerlendirmeler
ortaya koyabilmek için eleştirel yaklaşan görüşlere ve değerlendirmelere de gerektiğince yer vermek gerekir.
Dünyadaki çok yönlü gelişmelere bağlı olarak artan bilinçlenme ile toplumun geniş kesimlerinde yönetimlere,
sistemlere ve düzenlere eleştirel yaklaşımlar artmaktadır. Kişilerdeki memnuniyetsizliğin dünya ölçeğinde
yaygınlaşmasına bağlı olarak güç otoriteleri yeni arayışlara yönelmektedirler.
|