Fordizm Hakkında Bilgi
Fordizm 1920’li yılların başlarında Henry Ford’un öncülüğünde uygulamaya konulmuştur. Bu uygulamanın ana fikri üretim bandının uygulamam sürecine dâhil edilmesidir.1920’lerden buyana en baskın olarak kullanılan üretim yöntemlerinin başında gelmektedir. Bu sistem, niteliksiz işçilerin bir üretim bandı oluşturduğu ve üretimi bu sayede gerçekleştirdiği, kitle üretimi ve tüketimi üzerine kurulmuştur. Her çalışan bu üretim bandında gayet küçük ve vasıfsız bir işte görev almış olup, üretilen ürünün bütününün ne olduğu konusunda pek bilgiye sahip değillerdir.
Fordist üretimin temel özellikleri; üretimin standartlaştırılması, otomasyon yöntemiyle kitlesel üretim yapılması, refah devletinin düzenleyici ve kontrol edici rolü, üretimde merkezi örgütlenme, niteliksiz kalifiye düzeyi, düşük işçilerin büyük ölçekli işletmelerde yoğunlaşması olarak sıralanabilir.
Fordist üretim General Motors modelinde olduğu gibi büyük oranda aynı standart parçalar kullanılıp birkaç temel parçanın değiştirilmesi yoluyla farklı modellerin de aynı fabrikada üretilmesine olanak tanıyan, bu sayede farklılaştırılmış ürünler elde eden ve ekstra tasarruf sağlayan bir sistemdir.
Fordist sistem her zaman emeğin vasıfsızlaşmasına ve dolayısıyla ucuz emek kullanımına dayalı bir sistemdir. Küresel üretim sistemlerinin temeli de yaklaşımda yatmaktadır. 1900’lü yılların başından 1950’lere kadar ciddi bir göçmen nüfusu desteklenen ucuz iş gücüne dayalı Fordist sistem, özellikle 1960’lardan itibaren emeğin örgütlenmesine bağlı olarak işçilik ve üretim maliyetlerinin yükselerek, karlılık ve verimlilik alanlarının düşüşüne bağlı olarak yeni bir üretim örgütlenmesine yönelme zorunluluğu ile karşı karşıya kalmıştır. Diğer yandan sömürgecilik sonrası kalkınma ideali sayesinde çevre ülkelerde ortaya çıkmış, ucuza çalışmaya razı büyük bir iş gücü ve üretim potansiyeli bulunmaktadır. Aslında merkezdeki yüksek iş gücü maliyetlerinden kurtulmak için merkez ülkelerinin üretim birimlerini ucuz iş gücü merkezleri olan çevre ülkelerine kaydırma düşleri vardır. Ancak ulaştırma ve haberleşme maliyetleri her zaman bu eğilimin önünü tıkayan temel bir engel oluşturmuştur. Çevre ülkelerde yapılan üretimi, tekrar merkez ülkelere kaydırmak oldukça maliyetlidir. Fordizmin düşü olan ucuza çalışmaya razı az gelişmiş ülke işçisi gelişmiş ülkelerin çok uluslu şirketlerinin emrine girmeye hazırlanmaktadır. Zaten az gelişmiş ülkeler 1980’li yıllara büyük bir borç yüküyle girmişlerdir. Bu borçlar da Uluslar arası Para Fonu ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlar tarafından yönetilmeye başlanmış ve yapısal uyum programlarıyla bu ülkelerin ne pahasına olursa olsun üretmeye başlaması, ihracat yapması, döviz kazanması ve borçlarını bu yolla ödemesinin zorunluluğu vurgulanmış ve hatta bu gereklilik az gelişmiş ülkelere dayatılmıştır.
1970’lerde Fordizm ve Taylorizm kitlesel üretim sistemlerinde yaşanan krizin etkisiyle yeni bir yapılanma sürecine gidilmiştir. Fordist sistem örgütlü kapitalizm başlığı altında gelişmekteydi; fakat bu dönemle kapitalizmin gelişmesi, küreselleşmesi görülmektedir. Bu dönem üretim ve tüketim anlayışının bağlam değiştirdiği bir periyodu anlatmaktadır. Yani Fordizmden 20.yy kapitalizmine yani post Fordizme geçişte; standart kitlesel üretim yerine tüketici odaklı esnek üretim anlayışını esas almıştır, büyük endüstriyel örgütlerin yerini küçük ve orta ölçekli işletmeler devralmıştır, büyük firmaları değişken piyasa koşullarına uyum sağlamak amacıyla küçülme yoluna gitmişlerdir, teknolojik gelişmelerin etkisiyle üretimin mekânsal yapısının değişerek evden çalışma yaygınlaşmıştır ve genel olarak modernlikle nitelenen Fordist üretim anlayışı yerini kapitalist sistem olan Post-Fordist üretim anlayışına bırakması kapitalizmin örgütsel değişiminin temel göstergeleri olarak karşımıza çıkmaktadır. |