Araştırma ve ödevleriniz için her türlü kaynağı ve dokümanı En Geniş Araştırma ve Ödev Sitesi: www.arsivbelge.com ile bulabilir ve İsterseniz siz de kendi belge ve çalışmalarınızı gönderebilirsiniz!
Her türlü ödev ve dokümanı
www.arsivbelge.com ile kolayca bulabilirsiniz!

Araştırmalarınız için Arama Yapın:


Araştırmalarınız için Arama Yapın:

  
                    

Primitivizm Hakkında
www.arsivbelge.com
Primitivizm Hakkında dokümanıyla ilgili bilgi için yazıyı inceleyebilirsiniz. Binlerce kaynak ve araştırmanın yer aldığı www.arsivbelge.com sitemizden ücretsiz yararlanabilirsiniz.
Primitivizm Hakkında başlıklı doküman hakkında bilgi yazının devamında...
Ödev ve Araştırmalarınız için binlerce dokümanı www.arsivbelge.com sitesinde kolayca bulabilirsiniz.

Primitivizm Hakkında Bilgi

Rusya'da 1905 ile 1920 arasında gelişen, kübizm ve fütürizm düşüncesi ile Rus halk sanatının etkisinde gelişen sanat hareketi. Larinov, Goncharova ve Malevich'in ilk dönem çalışmaları örnek gösterilebilir.

 

Türkçemize İlkelcilik olarak çevrilebilecek olan Primitivizm, sanatta ve özellikle de müzikte ilkel olana geri dönüşü temsil eden bir sanat tavrıdır. Primitivizm modern sanat içinde yaygın bir eğilimdi, ancak Gelecekçilik ya da Kübizm gibi ayrı bir akım değildi. Modern sanatçılara göre primitif yerden yere vurdukları Akademik sanatın anti-teziydi. Bir yapıtı primitif olarak adlandırabilmek için onda biçimsel yanlık ve enerji ya da batı sanatında yitirilmiş olan güçlü duygusal varlığın görülmesi gerekiyordu.

Primitivizm gelişme, ilerleme ve teknolojiyle ters odaklıdır. Çünkü primitivizm, insanlık tarihinin ilk dönemlerinde yaşamın çok daha iyi ve etik olduğunu savunan bakımıdır. İlkelciliğe göre insan uygarlığının gelişmesi ve ilerlemesiyle bu değerler bozulmaya uğramıştır.

18. yüzyıldan itibaren, Batılı düşünürler ve sanatçılar, "doğmakta olan  modern gerçeklerin tersine, daha derin anlamlı, insan doğası ve kültürel yapısı"  içinde geriye dönük gelenek aramayı ve yapmayı sürdürdü.

19. yüzyıldan itibaren Avrupalı sanatçılar ve eğitimciler ilkel sanata eğilmeye başladı ve bu sanatı tanımlayan özellikleri şöyle sıraladı: doğrusal perspektif, basit ana hatlar, sembolik işaretler, hiyeroglif, duygulandırıcı çarpıtılmış figürler,  enerjik ritimler, tekrarlayan süs ve desenler. Görsel sanatlar alanında mevcut olan bu üslup özellikleri Afrika ve Amerika'nın yerlilerinin sanatı olarak görülürken, Avrupa'nın da artık kullanılmayan köylü sanatı olarak görülmüştür.

Primitivizmin Başlıca Temsilcileri:

Henry Moore
Pablo Picasso
Ernst Ludwing Kirchner
Paul Gauguin
Constantin Brancusi
Franz Marc
Igor Stravinsky
Vaslav Nijinsky
İlkelcilik, tarihten önceki devirlerde sanatı da incelemeyi zorunlu kılar. Çünkü bu devirlerde insanların yaşamlarını sürdürebilmek için başvurduğu yollar ilkel sanatın kökenini oluşturur. Mısır'da insanlar mimarlık ve heykeltıraşlık üzerine çalışmalarda bulunmuşlar, piramitler ve tapınaklar inşa etmişlerdir. İnşa ettikleri tapınaklarda, mezar anıtlarında ve piramitlerde gerek iç gerekse dış kısımlarda taş, tahta ve tunçtan yapılmış heykeller bulunmaktadır. Mezopotamya'da ise ilk sanat eserlerini ortaya koyanlar Sümerlerdir. Mimarlık alanındaki gelişme burada Mısır'dakinden başka türlü olmuştur. Bu ülkede taş bulunmadığından Sümerler binaları kalıplar içinde güneşte kurutulmak suretiyle   düzenli şekiller alan kerpiç
tuğlalardan yapmak zorunda kalmışlardır. Sümer sanatında heykeltıraşlık önemli bir yer tutmaktadır. Eski tanrı heykelleri
hakkında açık bir fikir elde edilememesine karşılık, hükümdar heykelleri tanınabilir niteliktedir. Heykeltıraşlık eserlerinin
yanında madeni eserler ve küçük sanat eserleri de vermişlerdir (altın, gümüş ve bakır eserler, miğferler, hançer ve çeşitli silahlar, musiki aletleri, süs eşyaları gibi). Üçüncü binde Mezopotamya'da varlık gösteren Samiler ise mimarlık ve heykeltıraşlık alanlarında yüksek mertebede eserler vermişlerdir. Anadolu pek eski bir uygarlık ve sanat merkezidir. Bu ülkenin pek çok yerinde yontma taş devri eserlerine rastlanmış, bazı bölgelerde yapılan kazılarda taş devrinden maden devrine geçildiği görülmüştür. Anadolu' nun büyük bir kısmına Hititler büyük bir uygarlık kurmuşlar ve orijinalliklerini en çok sanat alanında göstermişlerdir. Hitit mimarlığı her şeyden önce kale, saray ve tapınak mimarlığıdır. Heykeltıraşlık eserleri ise mimarlık ile ilgili olup genellikle anıtların süsü olarak kullanılmıştır. Maden işçiliği de Hititler tarafından geliştirilmiştir. Frigler ise mimarlık ve heykeltıraşlıkta ustalaşmışlardır. Lidyalılar Yunanlar ve Friglerin etkisi altında kalmışlardır. Urartularsa madencilik, dokumacılık, mobilyacılıkta oldukça ilerlemişler, yapı sanatında da büyük varlık göstermişlerdir.

Ege bölgesi çok eski zamanlardan beri bir uygarlık ve sanat merkezi olmuştur.bu uygarlığın ilk beşiği Girit adasıdır. Bu adada Cilalı taş kültlerinin dışında Bakır ve Tunç devri kültlerine de rastlanmıştır. Ayrıca 2. binde adanın kuzeyinde büyük saraylar ortaya çıkmıştır. Yunan mimarlığının ortaya koyduğu en önemli yapı ise tapınaktır. Ege mimarlığında önemli yer tutan yapılar, Yunan mimarisinde de karşımıza çıkmaktadır.

 

 

1891 yılının ilk nisan günü… Marsilya Limanı’ndan denize açılan bir Fransız, modern sanat tarihini değiştirecek yolculuğuna başladı. Yeryüzü cennetini Tahiti’de bulacağından emindi. Bir yıl önce Paris’teki Sömürge Sergisi’nde gördüğü, Tahitililerden, “Sadece hoşluğun olduğu bir hayatı bilirler. Onlar için yaşamak, şarkı söylemek ve aşktan ibaret” diye bahseden yazının peşinden yola düşmüştü. Pasifik açıklarındaki Fransız sömürgesine vardığında karşılaşacaklarından habersizdi. O Fransız, Paul Gauguin’den başkası değildi. 
Anne tarafından Peru kökenini romantikleştiren Gauguin’in uzaklara tutkusu birkaç yıl önce başlamıştı. Henüz 1889’da yazdığı yazıda ‘İnka kanı’nın yaptığı her işe yansıdığını iddia ediyordu: “Bu benim kişiliğimin temeli. Bozulmuş medeniyetin karşısına yabaniliğe dayanan daha doğal bir şeyle çıkıyorum.”
İlkellik güdüsünü daha fazla ortaya çıkarmak için yüzlerce kilometre yol tepmekten de kaçınmadı. 1891’de vardığı Tahiti’nin Batılılaşmış başkenti Papeete’nin Mataiea kasabasına yerleşti. Burada modeli, metresi ve ilham kaynağı olacak Teha’amana ile tanıştı. 14 yaşındaki kızdan çok etkilendi. ‘Mangolu Kadın’ ve ‘Teha’mana’nın Ataları’ başta olmak üzere birçok resmini onun gözlerine bakarak çizdi. Tahiti’deki ilk döneminde yaptığı resimlerde basit konuları ele alıp biçime önem verdi. Yabani hayatı şiirsel görüntülerle aktarırken yuvarlak formlar kullandı. İmzası haline getirdiği pastel renklerin tonlarını ince ince işledi ve ortaya eşsiz bir harmoni çıkardı. Ancak 1893’te parası tükenince, tam 66 resim ve sayısız heykelle Fransa’ya dönmek zorunda kaldı. 
Fransa’da günlüklerini derlediği ‘Noa Noa’ kitabını hazırladıktan sonra 1895’te Pasifik adalarına geri döndü. Bu sefer Katolik ve Protestan misyonerlerin Batı medeniyetini taşıdığı Tahiti’den bin 200 kilometre uzaktaki Marquesas’a yerleşti. Burada ‘Haz Evi’ adını verdiği ahşap kulübede yaşadı. 18 yaşından küçük onlarca yerli kızla birlikte oldu. Önemli bir kısmı resimlerinde hâlâ hayat bulsa da, sonları, onlara bulaştırdığı frengiyle geldi. Sanatçının ‘yaşam tarzı’ çok eleştirildi, ancak bu, post-empresyonist ressam Paul Cézanne ile birlikte modern sanatın iki babasından biri sayılmasına engel olamadı. Gauguin, bir dönem aynı evde yaşadığı Vincent van Gogh’un masumiyetine karşı günahı simgeliyordu.

 

  

Yeryüzünde cenneti aramak
Pasifik bölgesinde bugün de tanık olunan basit yaşam, farklı kültür, ılıman iklim, verimli topraklar ve egzotik yerliler Gauguin'i seyahate çıkmaya motive eden sebeplerdi (solda).
Dünyanın en pahalı tablosu
Gauguin'in 1892 tarihli ‘Benimle Ne Zaman Evleneceksin’ adlı, iki Tahitili kızı resmeden tablosu 2015 yılında 300 milyon dolara alıcı buldu (sağda).

 

PASTEL RENKLER VE BASİTLİK
‘Pastel renklerin virtüözü’ lakaplı Gauguin, ilkelliği aradığı yolda bu kültürü istismar mı etti, yoksa onu hak ettiği noktaya mı taşıdı, bugün bile tartışılıyor. Ama görüntülerin ve renklerin söze gerek duymadan iletişimi sağlayabileceği düşüncesini yaymayı başardı. Kendisini hep doğa ile iç içe hayal etti ve koca bir akımın önünü açtı. 
Fransız sanatçı başarmıştı. Pasifik’te aradığı cenneti bulamasa da, altın ve toprak renkleri, pastel maviler ve yeşiller kullanarak oluşturduğu ‘ilkel’ temalar aracılığıyla Primitivizm’in temelini attı. Resimlerinde karışıklık ve yapaylıktan uzaklaştı. Avrupa uygarlığı ve teknolojinin karşısına ahlaki masumiyeti koydu. Gauguin, ilkel insanların ortaya çıkardığı motiflerden, Maori kültlerinden etkilendi ama onlar gibi değil, bir Batılı gibi çizdi. Resimleri, en az kabile sanatı kadar büyük Uzakdoğu ve Doğu medeniyetlerinden (Japonya, Java, Kamboçya, Mısır ve İran) izler taşıdı. Ancak iğrendiği materyalizmden ve “İki yüzlü” Batı medeniyetinden kaçmaya çalışırken egzotik ötekini, çıplak yerli kızları resmeden oryantalistlerden ne kadar uzaklaşabildiği ayrı bir tartışma konusu oldu.

 

‘ZENCİ SANATI’NIN KEŞFİ
Gauguin’i ortaya çıkaran, Gauguin’in ortaya çıkardığı akımın yaşamasını sağlayan da, döneminin ikircikli doğasıydı. 19’uncu yüzyılın sonu, 20’nci yüzyılın başına gelindiğinde Rönesans’ın üzerinden beş asır geçmiş, Batı sanatı artık ‘yerli sanatı’ndan, Afrika, Okyanusya ve Amerika’da üretilen eserlerden etkilenmeye açıktı. Bu kıtalardan dönenlerin gayretleriyle büyük şehirlerde etnografya müzeleri ve galeriler açıldı. 1878’de Paris’te açılan Etnografya Müzesi sayesinde artık sanat çevreleri primitif eserlere kolay yoldan ulaşabiliyordu. Burada sergilenen heykeller birçok büyük sanatçıya ilham verdi; Fovizm, Kübizm, Die Brücke (Alman dışavurumcular) sanatlarının temelini oluşturdu. 
1892’de, bugün Afrika’daki Benin topraklarında bulunan Dahomey Krallığı’nı fetheden Fransız askerleri, ülkelerine birçok hikâyeyle döndü. ‘Vahşiler’ hakkında anlatılanlar hemen herkesin çok ilgisini çekti: Tanrılara sunulan kurbanlar, yamyamlık, despotizm ve anarşi… Bu mitler Afrika sanatının daha büyük ilgi görmesini sağladı. Öte yandan Gauguin’in Polinezya kültürünün de etkisinde kalarak çizdiği resimler, Batı’daki takipçilerinin Okyanusya sanatı ile de yakından ilgilenmesini sağladı. 1905-1906 yıllarında Henri Matisse, Pablo Picasso, Maurice de Vlaminck ve André Derain gibi sanatçılar ‘zenci sanatı’nı keşfetti. Gauguin’in işleri ve ‘zenci sanatının keşfi’ ilkelciliğin Batı sanatında doğumunu müjdeledi.

 

 

Soldan saat yönünde: 
Paul Gauguin'in henüz Tahiti'ye gitmeden elinde paletiyle göründüğü bir fotoğraf, 1888. Fransız sanatçı Henri Rousseau, Primitivizm akımının simgelerinden 'Rüya' tablosunu hayatını kaybettiği 1910 yılında çizdi. İsviçreli sanatçı Paul Klee'nin 1938 tarihli eseri 'Parktaki Havuz'. Kuzeydoğu Nijerya'nın Mumuye bölgesinden primitif bir heykel. Andreas Dettloff'un 'Gauguin Son Dekorunda' eseri (ortadaki) Fransız sanatçıya saygı duruşunda bulunuyor. İsviçreli sanatçı Sophie Taeuber-Arp'ın Primitivizm'den ilham alarak tasarladığı kıyafetler, 1922. Puşkin Güzel Sanatlar Müzesi'nde sergilenen Gauguin'in 'Odadaki Tahitililer' resminde yerli sevgililer yer alıyor. Gauguin'in 'Oviri' heykeli (1894), Paris'teki Orsay Müzesi'nde sergileniyor. Primitivizm’den etkilenen ve Fovizm akımını başlatan Henri Matisse'in ünlü 'Dans' tablosu, 1910. Cook Adaları'nda yapılan heykel 'Polinezya, Sanatlar ve Tanrılar' sergisinde, Paris'teki Branly Rıhtımı Müzesi'nde, 2008. Matisse atölyesinde.

 

SANAT TARİHİNİ DEĞİŞTİREN MASKE
Kırılma noktası, 1905 yılında Maurice de Vlaminck’e hediye edilen Fang maskesi ile yaşandı. De Vlaminck’in stüdyosuna uğrayan André Derain resmen çarpıldı. Hemen bunu Henri Matisse ve Pablo Picasso’ya gösterdi. Sanat çevreleri artık bu maskeyi konuşuyordu. Ambroise Vollard, maskenin bronz bir versiyonunu yaptı. ‘Medeni’ sanatçılar aslında bilinçsiz şekilde ilkel sanata ilgi duyduklarını fark ettiler. Onun basitliği başlarını döndürdü. 
Bilinmeyene ve tehditkâr ruhlara karşı arabuluculuk yapması için üretilen bu Afrika maskeleri, Pablo Picasso’nun üzerine kitap yazılabilecek kadar büyük bir Afrika ve Okyanusya sanatı koleksiyonu oluşturmasına yol açtı. Picasso, maskelerin ruhlara form vermek için yapılmasından çok etkilendi. O kadar ki, on yıllar sonra, “Primitif heykel hiç aşılamadı” diyecekti. Sanat yürüyüşünde aradığı ‘basitliğin kalitesi’ni işte burada bulmuştu. 
Picasso’nun ‘Afrika Dönemi’ olarak adlandırılan 1907 yılının sonunda ortaya koyduğu ‘Avignonlu Kızlar’ Kübist bir eser sayılsa da, resmin sağ tarafındaki iki yüzün Afrika maskelerinden ilhamla çizildiği bir bakışta belli oluyor. ‘Yabani Entelektüeller, Modern Hayatlar’ kitabının yazarı, Duke Üniversitesi profesörü Marianna Torgovnick, Primitivizm’in yerlilerin ürettiği eserlere ihanet olmadığı kanaatinde: “Picasso ve modernistler ilkel insanların gurur duyması gereken kusursuz kahramanlardır. Onlar ilkel sanatı Batı sanatına kazandırdı.” 

 

  

Her şeyin başı Fang
Afrika'dan gelen Fang maskesi (üstte solda), Pablo Picasso'nun 'Uyuyan Kadının Başı' tablosunu ortaya çıkarmasına (solda), ve Amedeo Modigliani'nin 'Jeanne Hebuterne' tablosunu (üstte sağda) heykele dönüştürmesine (ortada) ilham verdi.

 

FOVİZM, SÜRREALİZM, DADA VE ÖTESİ
Aynı tarihlerde Henri Matisse’in geliştirdiği Fovizm (Fauvism) akımı da kökünü aynı kaynaktan aldı. Fovizm ismi vahşi hayvanlardan geliyordu. Derain ve Vlaminck’in de parçası olduğu akım, hem renkleri hem tuvallerde yer alan şiddet, insanlık dışı temalar üzerinden yoğun şekilde Primitivizm’den etkilenmişti. Savaş ve burjuvazi karşıtı Dadaizm ise sanata dair tüm kalıpları reddetmesiyle, Primitivizm’in Batılı hayat tarzını dışlamasıyla uyuşuyordu. Sürrealizm de insanın ‘hayvani’, ilkel yanını kabul etmesi, rüyaların ve bilinçaltının medeniyeti simgeleyen bilinçten daha önemli olduğu iddiasını ortaya koyması bakımından 'İlkelcilik’in etkisinde kalmış bir akımdı. 
Gauguin’in ayak izlerini takip eden Kübistler, Fovistler, Sürrealistler aracılığıyla İlkelcilik başka formlara girdi. Ancak köklere ilgi giderek arttı. 1919’da Paris’te ilk kez bir galeri (Devambez) kapılarını 'zenci' ve Okyanusya sanatına açtı. 1920’lerin başında primitif sanatları açıklayan kitaplar piyasaya çıktı. 1930’larda Paris’teki Trocadéro Etnografya Müzesi’nde kabile sanatı eserleri sergilendi. 1920’lerden bugüne gelene kadar Gauguin’in işleri büyük kitlelere ulaşmaya devam etti, takdir gördü. Ancak bu miras hâlâ tartışma konusu. Acaba Batı sanatına büyük zenginlik katan Primitivizm aslında ilkel sanatları ‘uygun’ hale mi sokmuştu? İlkel insanı resmetmek, onları ‘medenileştirme’ye gelen sömürgeciye çağrı mı olmuştu? Ve Gauguin’in resimleri acaba eşsiz bir iklimde ve verimli topraklarda yaşayan yerlilerin cennetinin cehenneme dönüşmesini mi sağlamıştı?

 

 

Yerli sanatı Paris'te
Trocadéro Etnografya Müzesi'nde Okyanusya bölümü büyük ilgi çekmişti, 1895 (solda).
Primitivizm’in modern sanata etkisi (soldan saat yönünde)
Modacı Alexander McQueen'in 'Yabani Güzellik' sergisi Victoria ve Albert Müzesi'nde 2015 yılında gerçekleşti.
Meksikalı genç sanatçı Patricio Betteo'nun 'Gece' tablosu, Primitivizm’in etkilerinin bugüne uzandığını gösteriyor.
Kenya ve Hindistan kökenli Kanadalı sanatçı Brendan Fernandes'in 'Tebdili Kıyafet' eseri Seattle Sanat Müzesi'nde yer alıyor.


Ekleyen:Ümit SERT
Kaynak:(Alıntıdır)
Aradığınız Dokümanı Bulamadıysanız, Farklı Araştırmalar Yapmak İstiyorsanız Site İçi Arama Yapabilirsiniz!

Ödev ve Araştırmalarınız için www.arsivbelge.com Sitesinde Kaynak Arayın:

Ödev ve Araştırmalarınız için Arama Yapın:
     
Çalışmalarınız ve ödevleriniz için her türlü kaynak ve dokümanı En Geniş Araştırma ve Ödev Sitesi: www.arsivbelge.com ile kolayca bulabilirsiniz!
          Tanıtım Yazıları
      
Türkçe İtalyanca ve Almanca Cümle Çevirisi İçin Birimçevir Sitesi

Esenyurt, Beylikdüzü ve Kartal Bölgelerinde Satılık Daire İlanları

Belge Çevirisi

Siz de Tanıtım Yazısı Yayınlamak İçin Tıklayın

Diğer Dökümanlarımızı görmek için: www.arsivbelge.com tıklayın.          

Siz de Yorum Yapmak İstiyorsanız Sayfanın Altındaki Formu Kullanarak Yorum Yazabilirsiniz!

Yorum Yaz          
Öncelikle Yandaki İşlemin Sonucunu Yazın: İşlemin Sonucunu Kutucuğa Yazınız!
Ad Soyad:
          
Yorumunuz site yönetimi tarafından onaylandıktan sonra yayınlanacaktır!