Tekke (Tasavvuf) Edebiyatı
Halk edebiyatının İslam etkisiyle oluşan koludur. Tekke edebiyatının ürünleri dini içeriklidir. Tekke edebiyatı 12. yüzyılda Orta Asya’da Ahmet Yesevi ile başlamıştır. Ama Anadolu’nun bu alandaki ilk ve en büyük şairi Yunus Emre’dir. Bu edebiyat, Anadolu’da 19’uncu yüzyıla değin çeşitli tarikatlarla gelişmiştir.
Tekke edebiyatı şairleri, yalın bir dille, hece ölçüsüyle ya da aruzun heceye yakın kalıplarıyla şiirler yazmışlardır. Tekke şiirinin genel adı, özel bestelerle okunan ve tarikatlara göre değişik isimlerle anılan ilahilerdir. Bu edebiyatın düzyazı biçimini ise evliya menkıbeleri, ve tarikat büyüklerinin yaşamlarını konu alan yapıtlar oluşturur.
Tasavvufi düşünceyi yaymak amacıyla gelişen bir edebiyattır. Şairler bağlı bulunduğu tarikatın inançlarını yaymak için şiiri araç olarak kullanır. Bu edebiyatın konusu Allah aşkı ve “Vahdet-i Vücud” düşüncesidir. Tekke şairlerinin çoğu, tarikatlardan yetişmiş şeyh ve dervişlerdir; hoşgörüyü, ilahi aşkı ve sevgiyi benimsemişlerdir. Tekke şairleri cehennemden korkutmayı değil; aşk yoluyla Al!ah’ı sevdirerek, insanları Allah’a yaklaştırma yolunu seçmişlerdir. Tekke şiirlerinde hem Divan edebiyatına hem de Halk edebiyatına ait nazım şekilleri, hem hece hem aruz ölçüsü kullanılmıştır. Dil, halkın anlayabileceği bir dildir.
Önemli Tasavvufi Terimler
Aşk : Tasavvufun özünü “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeyi istedim alemi yarattım.” kutsi hadisine dayanır. Bu hadisin içeriğinde aşk vardır. “Vahdet-i vücut” felsefesi de Allah’ı bilmeyi aşk yoluyla gerçekleştirmek ister. Allah aşkı “hakiki aşk”tır. Allah aşkı dışındaki aşka mecazi (beşeri) aşk denir. Aşık : Seven. Allah aşkıyla yanan kişi, derviş, mürit. Çile : Eziyet, sıkıntı. Tasavvufta nefsi olgunlaştırmak için çekilen sıkıntılar. Fena : “Yok olma” anlamında kullanılır. Beka sözcüğünün karşıtıdır. Fani gelip geçici, kalıcı olmayan, ölümlü, ölücü anlamlarında kullanılır. Fenafillah : “Ölmeden önce ölmek” demektir. Tasavvuf inancına göre, evrende Allah’ın vücudundan başka gerçek anlamda vücut yoktur. İnsan ise Allah’ın aşkıyla her şeyden geçerek her şeyi unutarak bütün varlığını yok edip kendisinden koptuğu Allah’a dönecektir. İşte bu dönüşe, insan nefsinin mutlak varlık olan Allah’ın vücuduna karışışına fenafillah denir. İnsan-ı kamil : Nefsini yenerek olgunlaşmış kişi. Kadeh, kase, cam : Aşığın kalbi. Kesret : Çokluk, bolluk. Tasavvufta vahdetin zıddıdır. Allah dışındaki her şeydir. Saki : Kadeh sunan, içki veren. İlahi aşkı sunan mürit, şeyh. Sarhoş : Allah aşkıyla kendinden geçen kişi. Şarap : Allah aşkı. Masiva : Allah’tan başka her şeye denir. Maşuk : Sevgili, sevilen. Tasavvufta sevgili Allah’tır. Meclis : Oturulacak, toplanılacak yer. Tekke cemaati. Meyhane : Tekke, dergah. Mürit : Bir şeyhe bağlı olan kişi. Allah’a ulaşmaya çalışan kişi. Mürşit : Müritlere yol gösteren kişi, tarikat piri, şeyh. Tekke, dergah : Tarikat mensuplarının topluca ibadet ve törenlerini yaptıkları yere denir. Vahdet-i vücut : Birlik, Allah’ın birliği. Kesretin zıddı. Bütün varlıklar Allah’ın esma ve sıfatlarından ibarettir. Bütün varlıklarda çeşitli şekillerde ortaya çıkan O’dur. Her şey O’nun varlığına ve birliğine delalet eder. O olamadan hiçbir şey olmaz.
Tekke Tasavvuf Edebiyatı Temsilcileri
12. yüzyıl: Hoca Ahmet Yesevi
13. yüzyıl: Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli
14. yüzyıl: Kaygusuz Abdal
15. yüzyıl: Hacı Bayram-ı Veli, Eşrefoğlu Rumi
16. yüzyıl: Pir Sultan Abdal
17. yüzyıl: Niyaz-ı Mısrî, Sinân-ı Ümmî, Hüdâi
18. yüzyıl: Sezai
19. yüzyıl: Kuddusi
Tekke (Tasavvuf) Edebiyatı Nazım Türleri
Tekke şiirinde görülen ve dinsel içerikli konuları işleyen ilahi, nefes, deme, devriye gibi ürünler birer nazım biçimi değil birer nazım türüdür. Çünkü bunlar biçimsel özellikleri bakımından koşmaya benzerler. Genellikle 7’li, 8’li ve 11’li hece ölçüsüyle yazılırlar. Bu nazım türlerinde dörtlük sayısı genellikle 3 – 7 arasındadır.
Tekke edebiyatı nazım türleri şunlardır:
1) İlâhi:
• Allah aşkını konu edinen, Tanrıyı övmek, ona yalvarmak için yazılan/söylenen şiirlerdir. Özel bir ezgiyle okunur.
• İlahiler tarikatlara göre farklı isimler alır. Mevleviler’de âyin, Bektaşilerde nefes, Aleviler’de deme, Gülşeniler’de tapuğ, Halvetiler’de durak, öteki tarikatlar da hur ya da ilahi gibi isimler alır.
• Deme, Alevî ve Kızılbaş şairlerine aittir. Bestelenir. 8'li kalıpla söylenir.
• İlâhîleriyle en çok Yunus Emre (XIII. yy.) ünlenmiştir.
• İlâhî, yedili, sekizli ve on birli hece ölçüsüyle yazılır.
• Dörtlük sayısı 3-7 arasındadır.
• Kafiye düzeni koşmaya benzer: abab cccb dddb... İlk dörtlüğün uyak düzeni xbxb ya da aaab şeklinde de olabilir.
İlahi Türünün Özellikleri: 1. Allah’ı övmek ve O’na yalvarmak için yazılan, Allah sevgisiyle, insan sevgisini bütünleştiren içten şiirlerdir. 2. Özel bir beste ile söylenir. 3. Hece ve vezninin 7’li, 8’li ve 11’li kalıbıyla söylenirler. 4. Dörtlüklerden oluşur. Dörtlük sayısı 3 ila 7 arasında değişir. 5. Genelde şiirin içinde şairin mahlası geçer. 6. İlahi denince akla Yunus Emre gelir.
İlahi nazım şeklinin öncüsü YUNUS EMRE’dir. Yunus Emre, şiirlerini halkın anlayabileceği sade bir dille yazmıştır. Hece ölçüsü kullanmıştır. 11′li hece ölçüsünü kullanmıştır. Halkın içinden biri olduğu için halk tarafından çok sevilmiştir ve dili halkın dilidir.
Örnek:
Aşkın aldı benden beni Bana seni gerek seni Ben yanarım dün ü günü Bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim Ne yokluğa yerinirim Aşkın ile avunurum Bana seni gerek seni
Aşkın aşıklar öldürür Aşk denizine daldırır Tecellî ile doldurur Bana seni gerek seni
Aşkın şarabından içem Mecnun olup dağa düşem Sensin dün ü gün endişem Bana seni gerek seni
Sûfîlere sohbet gerek Ahîlere ahret gerek Mecnunlara Leylî gerek Bana seni gerek seni
Eğer beni öldüreler Külüm göğe savuralar Toprağım anda çağıra Bana seni gerek seni
Cennet cennet dedikleri Birkaç köşkle birkaç hûri İsteyene sen ver anı Bana seni gerek seni
Yunus durur benim adım Gün geçtikçe artar odum İki cihanda maksûdum Bana seni gerek seni (Yunus Emre)
2) Nefes:
• Bektaşî şairlerinin yazdıkları tasavvufî şiirlerdir.
• Nefeslerde genellikle tasavvuftaki vahdet-i vücut (varlığı birliği) kavramı anlatılır. Bunun yanı sıra Hz. Muhammet ve Hz: Ali için övgüler de söylenir.
• Nefeslerde kalenderane ve alaycı bir üslûp göze çarpar.
• Edebiyatımızda Pir Sultan Abdal nefesleriyle ünlüdür.
Nefes Türünün Özellikleri:
1. Bektaşi şairlerinin yazdığı tasavvufi şiirlerdir. 2. Genellikle, nefeslerde tasavvuftaki Vahdet-i Vücud felsefesi anlatılır. 3. Bunun yanında Hz. Muhammed (A.S.M) ve Hz. Ali (R.A) için övgüler de söylenir. 4. Nazımbirimi dörtlüktür. Dörtlük sayısı 3 ila 8 arasında değişir. 5. Hece ölçüsüyle yazılırlar. Ama aruz ölçüsüyle yazılan nefesler de vardır. 6. Nefeslerde, kalenderâne ve alaycı bir üslup dikkati çeker. 7. Duygu ve düşünceleri nükteli bir şekilde ve zarafet ölçüleri içinde söylemek nefesin en belirgin özelliğidir.
Örnek Güzel aşık cevrimizi Çekemezsin demedim mi Bu bir rızâ lokmasıdır Yiyemezsin demedim mi
Yemeyenler kalır nâ-çâr Gözlerinden kanlar saçar Bu bir demdir gelir geçer Duyamazsın demedim mi
Bu dervişlik bir dilektir Bilene büyük devlettir Yensiz yakasız gömlektir Giyemezsin demedim mi
Çıkalım meydan yerine Erelim Ali sırrına Can u başı Hak yoluna Koyamazsın demedim mi
Aşıklar harâbât olur Hak katında kutlu olur Muhabbet baldan tatl’olur Doyamazsın demedim mi
Pir Sultan Abdal şâhımız Hakk’a ulaşır rahımız On İk’imam katarımız Uyamazsın demedim mi (Pir Sultan Abdal)
3) Deme:
Deme Türünün Özellikleri:
1. Alevi şairlerin kendi düşüncelerini dile getirdikleri şiirlerdir. 2. Bu şiirler Alevî tekkelerinde, tören sırasında sazla terennüm edilir. 3. Hecenin 8’li ölçüsü kullanılır. 4. 3 veya 5 dörtlükten oluşabilir.
Örnek:
Gel benim sarı tanburam
Sen ne için inilersin? İçim oyuk, derdim büyük Ben anınçün inilerim
Koluma taktılar perde Uğrattılar bin bir derde Kim konar kim göçer burda Ben anınçün inilerim
Göğsüme tahta döşerler, Durmayıp beni okşarlar, Vurdukça bağrım deşerler Ben anınçün inilerim.
Gel benim sarı tanburam Dizler üstüne yatıram Yine kırıldı hâtıram Ben anınçün inilerim
Sarı tanburadır adım Göklere ağar feryâdım Pir Sultan’ımdır üstâdım Ben anınçün inilerim (Pir Sultan Abdal)
4) Nutuk:
• Tekke önderlerinin tarikate yeni giren dervişlere tarikatin ilkelerini öğretmek amacıyla söyledikleri şiirlerdir.
• Didaktik şiirlerdir.
Örnek:
Evvel tevhid sürer mürşid dilinden Erişir canına cânına fazlı Hudâ’nın Kurtulursun emârenin elinden Erişir cânına fazlı Hudâ’nın
İkincide verir lafzatu’llâhı Anda keşf ederler sıfatu’llâhı Hasenât yeter der eder günâhı Erişir cânına fazlı Hudâ’nın
Üçüncüde yâ Hû ismini oku Garib bülbül gibi durmayıp şakı Kendi vücudunda bulagör Hakk’ı Erişir cânına fazlı Hudâ’nın
Dördüncü esmâya nâil olasın Enal’-Hak sırrına vâkıf bulasın Dahi ölmezden sen evvel ölesin Erişir cânına fazılı Hudâ’nın
Gel imdi sen dahi şeyhin hâline Karışasın evliyânın yoluna Dalasın sen âb-ı hayat gölüne Erişir cânına fazlı Hudâ’nın
5) Devriye:
• Tasavvuftaki “devir” kuramını anlatan şiirlerdir. Devir kuramı; Hz. Muhammed’in “Ben Nebi iken Âdem su ile çamur arasındaydı.” hadisi ile ilgilidir. Mutasavvıflara göre vücut halindeki Hz. Muhammed, yeryüzüne sonradan gelmiştir. Halbuki ruh hâlinde olan Hz.Muhammed ezelden beri vardır. Vakti gelen ruh maddî âleme iner. Önce cansız varlıklara, sonra bitkilere, hayvanlara, insanlara en sonunda da insan-ı kâmile geçer. Oradan da ilk ve en yüce ruha yani Allah’a döner ve onunla birleşir.
• Devriyeler bu döngüyü işleyen şiirlerdir.
• İlâhîye benzer.
• Ezelden beri var olan insan ruhunun Allah’tan gelip tekrar Allah’a dönmesi düşüncesini işleyen şiirlerdir.
Örnek:
Cihan var olmadan ketm-i ademde Hak ile birlikte yekdaş idim ben Yarattı bu mülkü çünkü o demde Yaptım tasvirini nakkaş idim ben
Adem’in sulbundan Şit olup geldim Nuh-i nebi olup Tufan’a daldım Bir zaman bu mülke İbrahim oldum Yaptım Beytullah’ı taş taşıdım ben
Zekeriyya ile beni biçtiler Yahya ile kanım yere saçtılar Davut geldim çok peşime düştüler Mühr-i Süleyman’ı çok taşıdım ben
Mübarek asayı Musa’ya verdim Ruhu’l-kuds olup Meryem’e erdim Cümle evliyaya ben rehber oldum Cibril-i Emin’e sağdaş idim ben
Bu cihan mülkünü devr edip geldim Kırklar makamında erkana geldim Şah-ı velayetten kemer-best oldum Şah-ı Merdan ile sırdaş idim ben
Şükür matlabımı getirdim ele Gül oldum feryadı verdim bülbüle Cem olduk bir yere ehl-i Beyt ile Kırklar meydanında ferraş idim ben
Hamdülillah şimdi Şirî dediler Geldim gittim zatım hiç bilmediler Kimseler bu remzi fehm etmediler Her gelen mahluka kardeş idim ben (Şirî)
6) Şathiye:
• Arapça’da alaylı söz anlamına”Şath” kelimesinden türeyen şathiyeler, inançlardan alaycı bir dille söz eder gibi yazılan şiirlerdir. İlk bakışta saçma veya dine hakaret gibi algılanan bu şiirlerin yorumlandığında tasavvufla ilgili çeşitli kavramlara değindiği anlaşılır.
• Şathiyelerde Allah’ın celâl sıfatının değil, cemâl sıfatının ön plana çıkarıldığı, diğer bir deyişle Allah’ın cezalandırıcılığından çok bağışlayıcı yönünün ön plana çıkarıldığı düşünülür.
• Şathiyelere genellikle Bektaşi şairlerinde rastlanır.
• Bazı medrese hocaları şathiyeleri küfür olarak kabul etmiştir.
• Dinin ilkelerinden, inançlardan teklifsizce ve alaycı bir dille söz ediyormuş gibi söylenen şiirlerdir.
• Görünüşte saçma sanılan bu şiirler aslında toplumun ve insanların eleştirisini yapmakta ve tasavvuf kavramlarını anlatmaktadır.
Örnek:
Yeri göğü ins ü cinni yarattın Sen ey mimarbaşı eyvancı mısın Ayı, günü, çarhı, burcu var ettin Ey mekân sahibi rahşancı mısın
Kullanırsin kanatsızca rüzgarı Kürekle mi yaptın sen bu dağları Ne yapıp da öldürürsün sağları Can verub can alırsın sen cancı mısın
Sekiz cennet yaptın sen Âdem içün Adın büyük bağışla anın suçun Âdem’i çıkardın cennetten niçün Buğday nene lazım harmancı mısın
Bu kışlara bedel bu yazı yaptın Evvel bahara karşı güzü yaptın Mizanı iki göz terazi yaptın Bakkal mısın yoksa dükkancı mısın
Kazanlarda katranların kaynarmış Yer altında balıkların oynarmış On bu dünya kadar ejderhan varmış Şerbet mi satarsın yılancı mısın
Esirci misin koydun cehenneme Arap Hoca mısın okur yazarsın kitap Aslın kâtib midir görürsün hesap İhtisabın mı var yok hancı mısın
Yüz bin cehennemin korkmam birinden Rahman ismi nazil değil mi senden Gaffâr’uz-zünûbum demedin mi sen Affet günahımı yalancı mısın
Bilirsin ben kulum sen sultanımsın Kalpte zikrim dilde tercümanımsın Sen benim canımda can mihmanımsın Gönlümün yârisin yabancı mısın
Beni delil eyler kendin söylersin İçinden Azmî’yi pazar eylersin Yücelerden yüce seyran eylersin İşin seyran kendin seyrancı mısın (Azmî) |