Yöresel Türküler ve Hikayeleri
Çökertme Türküsü - Çökertme Türküsünün Hikayesi (Bodrum Yöresi)
Memleketin keşmekeş içinde olduğu, işgal ordularının yurdu parsellediği yıllardıEge ‘de Yunan varEli silah tutan tüm gençlerin bellerinde pistov, ellerinde Rus filintası, sırtlarında yatakları, dağları, taşları, ovaları mesken tuttukları yıllarKüçük Menderes ‘ten, Köyceğiz’e, Denizli ‘den Bodrum’a her karış toprakta onların alın teri
Bir yandan işgalcilerle boğuşuyorlar, bir yandan da devletin seçip gönderdiği yöneticilerleBir yandan düşmanı kovalarken diğer yandan da işbirlikçilerle boğuşuyorlarİşte o yıllarda Halil adlı yiğit bir delikanlı vardıMerttiİyi silah kullanır, üç kuruşluk mevkiye boyun eğmezdiÇam yarması gibi, kaşı gözü ,eli yüzü düzgün, cesurduYiğitliği de dillerdeydiBir de “Bodrum kaymakamı” vardıHalk düşmanı , astığı astık, kestiği kestikİstanbul ‘un da gözde adamıAdına da “Çerkez Kaymakam “ derlerdiHalk arasında “Kalleş Kaymakam” Bir eli yağda bir eli baldaSandal sefaları, gece alemleriEtrafında etek öpenler, fedailik yapanlarMilletin kıtlıktan kırıldığı günlerde yağlı ballı yemeklerle donatılmış sofralar
Bir de güzelliği tüm yörenin dilinde Çakır Gülsüm vardıBitez yalısında otururduSahilde şipşirin bir köyKöyün yakınlığından adına “Bitez yalısı” demişlerHerkes güzel Gülsüm ‘ü yiğit Halil ‘e yakıştırıyorduGülsüm adı Halil ‘le beraber anılırdıBunca dillenen güzellik Bodrum Kaymakamının kulağına da ulaşmıştıEtrafındaki dalkavuk çömezler kaymakamın kulağını doldurmuşlar”Gülsüm güzel kızSaraylara layıkHalil gibi baş kaldırmış bir eşkıyanın eline düşerse yazık olurSen evet de on Gülsüm getirelim sanaZaten Halil dağda, çetelerle dolaşıyor” diyerek şişirmişlerAmaçları kaymakama yaranmak, hem de çıkarlarına taş koyan Halil ‘e zarar vermek
Çerkez Kaymakamın ‘ın çok hoşuna gitmiş bu düşünce Hem güzel Gülsüm’e sahip olacak, hem de büyüklerinin kulağına gitmiş bir efenin nişanlısını kaçırıp daha da yaranacak onlaraKaymakam Bitez yalısına göndermiş kolcularınıBir feryat, bir figan sarıp sarmalıyıp götürdüler Gülsüm ‘üGülsüm ‘ün apar topar içine atıldığı sandal kıyıdan uzaklaşmak üzereyken çökertme tarafından hızlı hızlı gelen sandal göründüSandalın kürekleri kanat gibi açılıp kapanıyorduBir yanda kaymakam kolcularının sandalı bir diğer yanda da Bitez yalısına girdi girecek olan Halil’in sandalıYanında en güvendiği arkadaşı İbrahim Çavuşİbrahim Çavuş asılmış küreklere, Halil ise ayakta gözünü siperlemiş eliyle kolcuları gözlüyorMillet sahile dökülmüş yürekleri ağzında seyrediyor onları
Halil’in sandalı uçuyor gibiİki sandal burun buruna geldi vuruşma başladıPatlayan silah sesleriVe ardından Gülsüm’ün figanıİbrahim Çavuş’un figanı İbrahim Çavuş kapanmış sandala haykırıyordu”GittiYiğit Halil gittiVurdular Halil’iKalleş Kaymakamın adamları vurdu Halil‘i
Kolcuların sandalı Bodrum’a hızla Gülsüm ‘ü götürürken, Halil’in sandalı da ağır ağır sahile yaklaşıyorduSonra sandaldan çıkardılar Halil’iOluk oluk kan akıyordu İbrahim Çavuş’un kollarında verdi son nefesiniSonra kalabalığı bir uğultu sardıBir hıçkırık, bir gözyaşı seliBunların arasından da yanık içli bir ses yükseldiAğlayan,ağlatan
Çökertme'den Çıktım Da Halil'im Aman Başım Selâmet, Bitez De Yalısına Varmadan Halil'im Aman Koptu Kıyamet
Arkadaşım İbram Çavuş Allah’ıma Emanet,
Burası Da Aspat Değil Halil'im Aman Bitez Yalısı, Ciğerime Ateş Sardı, Telli Kurşun Yarası
Güverte De Gezer İken Aman Kunduram Kaydı, İpekli Mendilimi Halil'im Aman Mor Rüzgâr Aldı
Çakır Da Gözlü Gülsüm'ümü Aman Kolcular Aldı,
Gidelim Gidelim Halil'im Çökertme'ye Varalım, Kolcular Gelirse Halil'im Nerelere Kaçalım
Teslim Olmayalım Halil'im Aman Kurşun Sıkalım
Cemalim Türküsü - Cemalim Türküsünün Hikayesi
Şen olasın Ürgüp dumanın tütmez Kıratım acemi konağı tutmaz Oğlum da pek küçük yerimi tutmaz
Cemalim Cemalim algın Cemalim Al kanlar içinde kaldım Cemalim
Ürgüp'ten de çıktığımı görmüşler Taşkadı'nın pınarına inmişler Beni öldürmeye karar vermişler
Cemalim Cemalim algın Cemalim Al kanlar içinde kaldım Cemalim
Cemal'in giydiği ketenden yelek Al kana boyanmış don ile gömlek Bize nasip değil ecelnen ölmek
Cemalim Cemalim algın Cemalim Al kanlar içinde kaldım Cemalim
Türkü, öldürülen Cemal'e, karısı Şerife tarafından yakılmıştır Şerife, 90 yıldan fazla yaşamış, 30 Kasım 1993 günü vefat etmiştir 14-15 yaşlarında Cemal'le evlenmiş, mutlu geçen birkaç yılı Cemal'in öldürülmesiyle sona ermiş, bu hadiseden sonra bir oğlu ile ortada kalmıştır Bu hadisenin oluş şekli ve ona yakılan ağıtı/türküyü bana, Şerife'nin daha sonra evlendiği Hayrullah'tan olan oğlu İsmet Aksoy göndermiştir Cemal'in öldürülme hadisesi ve türkünün tam metni şöyledir:
Ürgüp'ün Karlık köyünün eşrafından ve varlıklı bir ailesinden olan Cemal, kalleşlikle öldürülür Herkesçe sevip sayılan Cemal'in ölümüne yanmayan kalmaz Eşi Şerife acılarını yaktığı ağıtla hafifletmeye çalışır Yetim kalan oğlu Mustafa da, birkaç yıl sonra hasat zamanı bir atın tepmesi sonucu ölmüştür
Ağıt, Şerife'nin ikinci kocası Hayrullah'ın sonraki yıllar Refik Başaran'a "Herkese bir türkü okudun ama, bana okumadın" diye sitem etmesi üzerine Cemal türküsünü plağa okur Cemal Hayrullah'ın aynı zamanda amcasıdır Onun öldürülüşü Şerife kadar Hayrullah'ı da etkiler Şerife'nin türkünün her çalınışında gözünden iplik iplik yaşlar akıtmasını, Cemal'i bir türlü unutamamasını daima anlayışla karşılamıştır.
Çarşambayı Sel Aldı Türküsünün Hikayesi (Samsun - Çarşamba Yöresi)
Yöre: Samsun / Çarşamba Çarşamba deyince bir yabancı hemen çarşambayı sel aldı türküsünü anımsar çarşamba her şeyden önce bu türküyle ünlenmiştir bu ün ardında nice acı ve gözyaşını taşıyor tarih boyunca yeşilırmak nice canlar almıştır 1970 lerde suat uğurlu ve hasan uğurlu barajlarıyla doğal akışa son verilmiştirartık yeşilırmak tan insan hayvan cesetlerievlerbeşikler ve birçok hayat nesnesi geçmiyorkısacası artık çarşamba yı sel almıyor yıllardır söylenensöylenecek olan bu güzel türküyü ve bu türkünün hikayesini hemşehrimiz sayın faik okutgen derlemiştir çarşamba yı sel aldı ahmet abdal deresinin kıysında yerleşmiş yoksul köy ailelerinden birinin oğluydubaharla birlikte yıllarca süren karasevdası karşılık bulmuşmelek kalbini açmıştıkısa zamanda yüzük takıp nişanlandılar ahmet yapraklar sararmaya durduğunda orduya yollandımelekse gözyaşlarıyla başbaşa kaldıağaoğlu mehmet ali melek e gözkoyduahmet in arkadaşları ne kadar uyardılarsa kar etmedi melek reddetti mehmet ali yibunun üzerine ağaoğlu adamlarıyla melek i dağa kaldırdıkötü haberi kuşlar uçurdu ahmet ekısa günde uçageldi aşkın delikanlısıkuşandı atını silahınıarkadaşlarıyla düştü yollaradağ tepe demedi gece gündüz melek i aradı ´meleeeeekmeleeeeek´ diye çığıra çığıra sesi uçtu önce bir çakal yağmuru uç verdisonra şimşek şimşek içinden çıktıçatırdadı koca gökyüzüışınlar çarşamba ovasını renkten renge soktune yağmur ne silinen izler aşkın atlılarını durduramadı tufan ikinci kez yaşanıtordu sankiyağmur yeşilırmak ı boğuverdiçarşamba ovası kaynayarak akan bir göle dödüştücanik dağları ndan aşağılara doğru bir çığ gibi önüne kattığı her şeyi sürükledi selevlerinsanlarbebek beşiklerihayvanlarkağnılar ağaçlar büyük küçük kayıklar çaltı burnu na doğru sürükleniyordu sonunda duruverdi yağmurgüneşle parladı yeşil çarşambausul usul bir gökkuşağı belirdisular günbegün çekildiçekildikçe hayat yeniden kurulmaya başladıyaralar sarılıyorevler onarılıyorduabdal deresi nin-yeşil ırmak a katılmak üzere-döküldüğü yamanın başında ahali toplanmaya başladıderenin eğimle indiği yamanın dibinde büyük bir kaya parçası vardıonun üstünde ise iki insanmelek ve ahmet ti onlarelele tutuşmuş sırtüstü öylece yatıtorlardıahali sel acısını unutmuş onlara yanıyorduhüzün gözyaşına döndü o büyük kaya parçasıahalinin üstünde toplandığı o taşyedi yerinden ayrıldıve her birinden bir servi boyu su fışkırmaya başladı bu hazin aşka doğa gözyaşı döküyordu ahali şaşkınlığın ardından dualar okumaya başladıdualar içten mırıltılarayıllardır can alan insanların acısını dile getiren dizelere dönüştü işte rivayet o rivayetderler ve hikaye ederler ki çarşamba yı sel aldı türküsü o acı mırıltılardan doğdu yedi yerinden su fışkıran kayanın olduğu yerde bir su değirmeni kuruldu ve o yöre o gün bu gündür değirmenbaşı olarak anıldı(çarşamba daki değirmenbaşı mah) çınar ağaşlarının gölgelediği ahşap değirmenin yedi taşı vardıyedi oluğuna su veren set üzerinden yedi kez yürümeksağ ve sol omuz üzerinden yedişer kez su atmak uğur sayıldıher hıdrellezde bu yaşandı1970 lerde değirmenin yıkımına değin bu gelenek sürdü
Çarşambayı Sel Aldı
Samsun/Çarşamba-Yöre Ekibi-Nejat Buhara
Çarşamba’yı Sel Aldı, Bir Yar Sevdim El Aldı (Aman Aman) Keşke Sevmez Olaydım, Elim Koynumda Kaldı (Aman Aman)
Oy Ne İmiş Ne İmiş (Aman Aman) Kaderim Böyle İmiş Gizli Sevda Çekmesi (Aman Aman) Ateşten Gömlek İmiş
Çarşamba Yazıları, Körpedir Kuzuları (Aman Aman) Allah Alnıma Yazmış, Bu Kara Yazıları (Aman Aman)
A Dağlar Ulu Dağlar (Aman Aman) Yarim Gurbette Ağlar Yari Güzel Olanlar (Aman Aman) Hem Ah Çeker Hem Ağlar
Kiziroğlu Mustafa Bey Türküsü - Kiziroğlu Mustafa Bey Türküsünün Hikayesi
Bu türküyü dinleyen herkesin kafasında bir soru belirir Kim bu Kiziroğlu Mustafa Bey ? Köroğlu ile ne ilgisi var? Bu türküyle ilgili birçok söylenti var ama en ilginci sanırım bu Kizir, Kars'ın Susuz kazasına bağlı bir köydür Bu köy Kısır dağlarının geniş eteklerine kurulmuştur Köyün dört bir yanından ise soğuk pınarlar akar Köy düz toprak damlı evlerden oluşmaktadır ve köyün hakim bir yerin de de bir kale kalıntısı vardır Köylüler Kiziroğlu'nun kalesi derler buraya Kiziroğlu bu köyde yaşamış ve bura da efsaneleşmiştir derler
Küçükken at binip kılıç kuşanır Söylentiye göre şimdiki Kiziroğlu Köyü’nün yerinde bir birinden uzak yirmi yirmi beş kadar ev bulunmaktaymış Bölge dağlık ve ormanlık olduğu için insanları da bu nedenle olacak ki çok serttir O zamanlar burada yaşayan insanların başında bulunan kişiye "Kizir" derlermiş Kizir Muhtar demektir Gün gelmiş zamanın kizirinin ünü tüm Anadolu'ya yayılmış Tüm kötüler ondan korkar olmuş Gel zaman git zaman Kizirin bir oğlu olmuş Daha küçükken iyi at biner, kılıç kuşanır olmuş İşte Kiziroğlu Mustafa Bey bu çocuk Bütün çocukluğu Kısır Dağı’nda at binip avlanmakla geçmiş Mustafa'nın O da babası gibi büyüyünce namlı bir yiğit olmuş, haksızlık ve adaletsizliklerle savaşmaya başlamış Zaten onun bulunduğu çevrede kimse haksızlık etmeye cesaret edemezmiş ya
Köroğlu doğuya gelir O sırada doğuya gelen Köroğlu Kısır Dağları’nda Ferro deresine yerleşir, amacı doğudaki haksızlıkları yok etmek Bir gün Köroğlu bir at gezisinde Kizir Köyü’nü görür, "Burada ki adaletsizlikler de benden sorulur" der ve gider orada bir kale kurar İşlerinden dolayı bir müddet köyünden ayrı kalan Kiziroğlu köye döndüğünde Köroğlu’nun kalesini görür Sinirlenir Köroğlu’nun yanına gider, sertçe çıkışır "Sen kim olasın ki benim yurdumda saltanat süresin" Her ikisi de bir birlerini kötü insan olarak bilirlermiş Köylülerin söylemesi böyle
Yiğitlerin kavgası O zamanın adaletine göre iki yiğit dövüşür, galip gelen diğerini öldürüp savaşı kazanırmış Köroğlu ve Kiziroğlu günlerce at üstünde kavga etmişlerse de yenişememişler Kılıç kavgasında ve güreşte de yenişememişler Mustafa Bey’in atı Ala Paça da Köroğlu'nun atı Kırat’la güreş-mekte Mustafa Bey şöyle bir geri bakmış ki ne görsün atı Ala Paça Köroğlu’nun atını alt etmiş duruyor "Ola benim atım Köroğlu'nun atını alt etmiş, ben Köroğlu'nu alt etmezsem halim nic' olur" deyip gayrete gelmiş Köroğlu'nu yere vurmuş Tam kamasını çekmiş vuracağı sırada Köroğlu "Dur yiğit, bana biraz mühlet ver yiğitlerimi göreyim karımla helalaşayım" demiş Mustafa Bey bırakmış Köroğlu eve gidip olanları karısına sazıyla sözüyle anlatmaya başlamış
Bir atı var Ala Paça peh peh peh Mecal vermez Kırat kaça hey hey hey Az kaldı ortamdan biçe Ağam kim, Paşam kim, Nigar kim, Hanım kim Kiziroğlu Mustafa Bey Bir beyin oğlu Zor beyin oğlu
diyeKöroğlu geciktiği için evine kadar gelen Kiziroğlu kapı aralığından türküyü duyunca duygulanır ve utanır Kapıyı çalıp içeri girer Mustafa Bey’i karşısın da gören Köroğlu her şeyin bittiğini düşünürken Mustafa Bey sarılıp onu öper "Sen benden daha yiğitsin Köroğlu" der Köroğlu da "Ben artık buradan gideyim burada senin gibi mert ve yiğit biri varken kalmak olmaz" der ve köyü terk edip batıya gider
Anadolu insanının takdiri Köroğlu'nun Bolu Dağları’ndan çıkıp ta Kars'a gelmesi o zamanın koşullarında olanaksız gibi Ama halk düşüncesi iki yiğidi Doğu Anadolu da önce çarpıştırıyor sonra barıştırıyor Bu, Anadolu insanının kahramanlarına, haksızlıklara direnenlere verdiği değeri gösterir Kiziroğlu öyküsü tepeden inmemiştir, böyle bir yiğit yaşamış ün almıştır Halk da bu söylenceyle Kiziroğlu'nu saygı ve sevgiyle anmaktadır.
Aman Felek Kömek Eyle
Aman felek kömek еyle bu günde Nagah yеrde geldi aldı derd beni Gеce gündüz оda yandım alışdım Tutdu yоlum yоlum yоldu derd beni
Gurbet еlde uca dağlar aşalı Ah еtdikçe kara bağrım dеşeli Ben Aslı imden ayrı düşdüm düşeli Delik delik еtdi deldi derd beni
Felek benim ile inad еyledi Kem ile hicrandı töhfen söyledi Keskin kılıcıyla bağrım tеyledi Bölük bölük еtdi böldü derd beni
Gеce gündüz kesmez gözümün yaşı Saldı kanlı felek başıma daşı Erzrum dağında kеçirdim kışı Ahır çölden çöle saldı derd beni
Bilmem hayal mıydı yоhsa düş kimi Geldi geçti bоran kimi kış kimi Sefil Kerem yuvasında kuş kimi Tutdu yоlum yоlum yоldu derd beni
Aşık Kerem
Aman Felek Kömek Eyle
Sоfu bunlardan da (orada bulunan insanlardan) Kеşiş'i sоruşturdu
Dеdiler:
Kеşiş buradan gеçip, Beyazıd şehrine gitti
Kerem ile Sоfu o gеce оrada kaldılar, seher vakti tеzden yоla düşüp Beyazıd'a doğru gitmeye başladılar
Kerem, dağ eteğini dolanan yol ile gidiyordu Gördü ki bu yеrde, yani, dağ eteğinde о kader çok turaç, keklik ve nice kuşlar var ki, yol üstünde, dağ eteğinde, о tarafa bu tarafa uçuşup duruyorlar
Bu olanca kuşların sevincini gören Kerem yürekten efkarlandı
Birden bire Kerem'in halı perişan оldu, gönlü gam ile doldu Sofu'dan sazı istedi
-Sofu şu sazımı ver bu kuşlara bir türkü söyleyeyim
Sofu sazı Kerem'e verdi, Kerem sazı sinesine basıp, halına münasip, gönlüne göre bir türkü söyledi.
Hekimoğlu Türküsü ve Hikayesi
Hekimoğlu derler benim de aslıma Aynalı martin yaptırdım narinim kendi nefsime Konaklar yaptırdım döşetemedim Ünye de Fatsa bir oldu narinim baş edemedim
Konaklar yaptırdım mermer direkli Hekimoğlu sorarsan narinim demir yürekli Bahçe armut dibinde kaymak yedin mi Hekimoğlu'nu görünce narinim budur dedin mi
Çiftlice Muhtarı pşttur pzevnk Hekimoğlu geliyor narinim uçkur çözerek Hekimoğlu derler bir ufak uşak Bir omzundan bir omzuna narinim yüz arma fişek
Ordu dolaylarında yaşayan Hekimoğlu, yoksul bir ailenin çocuğudur Üstelik yoksul bir anneden başka hiç kimsesi yok Çevresinde dürüstlüğü, akıllılığı ve yiğitliğiyle tanınan bir gençtir
Yörede egemenlik kurmuş bir Gürcü Beyi vardır Bu Gürcü Beyi, Ayşa adında güzel ve narin bir kızla sözlüdür Ne ki, bu kız Gürcü Beyini sevmemekte, Hekimoğlu'na bağlanmıştır Bu, dostlukla, arkadaşlıkla karışık bir sevgidir Üstelik Hekimoğlu'yla görüşmeye başlamıştır
İşte Bey, iki gencin ilişkisinin bu noktaya vardığını duyar duymaz Hekimoğlu'na düşman olur ve ona savaş açar Hekimoğlu'yla teke tek görüşüp, hesaplaşmayı önerir; bir de yer belirtir Hekimoğlu, gözüpek, mert bir gençtir Aynalı mavzerini kuşanıp, tek başına buluşma; yerine gider Gitmeye gider ama, Bey sözünde durmamış adamlarıyla gelmiştir Üstelik adamlarından biri, buluşma yerine varır varmaz, sabırsızlanıp Hekimoğlu'nu yaylım ateşine tutar Ötekiler de çevresini sararlar Hekimoğlu'yla Beyin adamları arasında yaman bir çatışma olur Hekimoğlu, çatışma sonunda çemberi yararak kurtulur Olaydan hemen sonra, Bolu da tek başına yaşayan anasının yanına gider Anasına durumu anlatır ve artık şehir yerinde duramayacağını bildirir Anasıyla helallaşıp, yanına Mehmet adlı iki amca oğlunu alarak dağa çıkar Çıkış bu çıkış ve ölünceye kadar Hekimoğlu artık dağdadır
Hekimoğlu'nun dağa çıkış nedenini ve biçimini bilen, duyan yöre köylüleri kendisine kucak açarlar Onun mertliği, yiğitliği ve doğru sözlülüğü köylüleri daha da etkiler ve her açıdan kendisine yardım ederler Özellikle yoksul köylülerle dostluk kurar, zenginlerden aldıklarıyla onlara yardım eder
Hekimoğlu, artık Gürcü Beyinin korkulu düşü olmuştur Bu yüzden Bey, kendisini sürekli jandarmaya şikayet eder ve kesintisiz izletir Hekimoğlu'nu ihbar etmeleri için çeşitli yörelerde adamlar tutar Fakat halk koruduğu için, Hekimoğlu'nu bir türlü ele geçiremezler
Hatta bir defasında, Beyin adamlarından birinin ihbarı üzerine Hekimoğlu'nun kaldığı evi jandarmalar basıyorlar Bütün çevre kuşatılmıştır Evin altında bir fırın vardır Hekimoğlu fırıncının yardımıyla fırının ekmek pişirilen yerini arkadan delip kaçmayı başarır
Hekimoğlu, kaçmaya kaçıyor ama, Beyin, iki amca oğlunu öldürttüğünü haber alıyor ve doğru Çiftlice köyüne iniyor Gittiği ev muhtarın evidir Bu Muhtar, Hekimoğlu'ndan yana görünüyor, oysa gerçekte Beyin adamıdır ve onunla
işbirliği içindedir Nitekim adamlarından biri aracılığıyla ihbarda bulunur ve Hekimoğlu jandarmalarca sarılır Hekimoğlu, Muhtarın yüzünden kıstırılmıştır Büyük bir çatışma çıkar taraflar arasında Adeta namlular kurşun kusmaktadır Özetle olur orada
Olayın sonucuna ilişkin iki söylenti var halk arasında : 1-Hekimoğlu, çatışma sırasında çemberi yarıyorsa da, aldığı yaralar yüzünden fazla uzaklaşamadan ölüyor
2 -Atına atlıyor, elini karın bölgesinden aldığı yaralara basarak Ordu'ya kadar geliyor ve burada ölüyor
Hekimoğlu, tipik bir örneğidir Haklı bir nedenle dağa çıkıyor Mertliği, yiğitliği ve iyilikseverliğiyle halk arasında büyük ün yapıyor Yoksulların dostu, onları ezen varsılların düşmanıdır
Hekimoğlu denince, hemen akla gelen bir özelliği de dir Hekimoğlu Türküsü'nde geçen ve kendisinin adıyla özdeşleşen in özelliği şudur Hekimoğlu, özel olarak yaptırdığı mavzerinin üstüne bir ayna taktırıyor Çatışmaya girdiğinde, bu aynayı: düşmanının gözüne tutarak, gözünün kamaşmasına, dolayısıyla hedefini şaşırmasına yol açıyor Bu yüzden Hekimoğlu'nun, adı, Hekimoğlu'nun adı le özdeşleşmiştir.
ZAHİDE
Halk arasında “Zahidem” adıyla ün yapan türkünün şairi Aşık Arap Mustafa, 1901 yılında Çiçekdağı’na bağlı Orta Hacı Ahmetli köyünde dünyaya gelmiştir Babasını annesini çok küçük yaşlarda yitirdi İlk önce bir akrabasının himayesinde, daha sonraları da onun bunun yanında büyüdü
Arap Mustafa’nın babası düğünlerde, toplantılarda “Koca Oyunu” adı verilen oyunda “Arap” rölünü üstlenirdi Bu nedenle Mustafa’ya da “Arap” lakabı takılmıştır Kimsesiz kalan Arap Mustafa 10 yaşına gelince Yukarı Hacı Ahmetli köyünden Hacı Bürozadeler’den Mehmet’e çiftçi durdu Zaman içinde çalışkan, babayiğit, giyimine özen gösteren yakışıklı bir delikanlı olan Arap Mustafa, Ağasının yeni yetişen Zahide’ye gönlünü kaptırdı Fakir ve kimsesiz olduğundan bu sırrını bir türlü açığa vuramadı
20’sinde askere giden Mustafa’nın aklı, deliler gibi sevdiği Zahide’de kalmıştı Köydeki dostlarına mektuplar göndererek Zahide’den haber almaya çalışan Arap Mustafa, Zahide’nin başka biriyle evlendirildiğini ve düğünün’ün de bir hafta sonra olacağını duyunca üzüntüsünü aşağıda içli mısralara dökmüştür Türküyü Neşet Ertaş plağa okuyup tanıtmıştır (1)
Zahide Kurbanım n'olacak Halim Gene bir laf duydum kırıldı belim Gelenden gidenden haber sorarım Zahidem bu hafta oluyor gelin
Hezeli de deli gönül hezeli Çiçekdağı döktü m'ola gazeli Dolaştım alemi gurbet gezeli Bulamadım Zahidem'den güzeli
Ay ile doğar da gün ile aşar, Zahide’mi görenin tebdili şaşar İyinin kaderi kötüye düşer, Diken arasında kalmış gül gibi
Zahide’m kurbanım kurtar bu dardan Baban anlamadı bizim bu haldan Kekiline sürmüş kokulu yağdan, Derdin beni del’ediyor Zahide’m
Ziyaret’ten çıktım Cender’in özü Kum gibi kaynıyor Zahide’m gözü Aslını sorarsan esalet yerden Hacı Bürolardan Mehmet’in kızı
Gurbet ellerinde esinim esir Zahide’m kurbanım hep bende kusur Eğer baban seni bana verirse Nemize yetmiyor el kadar hasır
Çiçekdağı’nda da hiç gitmez duman Zahide’m kurbanım hallarım yaman Yapamadım şu babayın gönlünü Fakir diye bana vermedi baban
Anamdan doğalı çok çektim cefa, Şu yalan dünyada sürmedim sefa, Adımı namımı soran olursa, Orta Hacı Ahmetli Arap Mustafa
Arapoğlu Mustafa’nın kendisine Mecnun gibi aşık olduğundan etkilenen Zahide, Mustafa için şiirler söylemiştir Bu şiirin üç kıtasını H Vahit Bulut, 1973 yılında Yukarı Hacı Ahmetli köyünden Zahide’nin yakın arkadaşı ve sırdaşı Fatik’ten derlemiştir(2) Baştaki iki kıta tarafımızdan derlenmiştir
Bu nasıl sevdaymış geldi başıma Felek ağu kattı tatlı aşıma Sevda çekenlere zor gelir gurbet Gece gündüz elim kalkmaz işime
Aşağıda sap kağnısı geliyo Derdin beni elik elik eliyo Kurbanlar olayım gara Mustafam Babam beni yad ellere veriyo
Arapoğlu derler gayeten atik Gözleri kara da, kaşları çatık Git nazlı y de bir haber getir Bastığın yerlere kurbanım Fatik
Ağlayarak yayığımı yayarım Yarim gitti günlerini sayarım Çıksa Büyüköz’e mendil sallasa Islık çalsa ıslığını duyarım
Coşkuna da deli gönül coşkuna Aşkından Zahide döndü şaşkına Sensiz edemiyom nazlı civanım N’olur bir yol görün Allah aşkına
KAYNAK - Doğuş Gazetesi, Sayı, 8,9-18 Ekim 1973 - H Vahit Bulut, Kırşehir Halk Ozanları, Filiz Yay 1983, S 109
Kaynak: Öyküleriyle Kırşehir Tütküleri, Destanları, Ağıtları (sayfa: 206,207,208) Baki Yaşa Altınok Oba Kitabevi Ankara, Mayıs 2003 Mavi_İnci isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alt 04-01-2011 #14 (permalink) Mavi_İnci
Standart Cevap: Türkülerimiz ve Hikayeleri - Yöresel Türküler ve Hikayeleri Bebeğin Beşiği Çamdan Türküsü ve Hikayesi
Seferberlik ilan edilir Erzurum’da diğer ahalide halk yerlerini ve yurtlarını terk etmek zorunda kalırlar Osmanlı imparatorluğu zamanında memleket sınırları ta Afrika’ya kadar uzanmaktadır ki şimdiki Arap yarımadası Osmanlının hâkimiyeti altındadır
İşte bu seferberlik zamanında Erzurumlu delikanlı da askerlik vazifesi için o zaman Osmanlının hâkimiyeti altında olan Şam’a gider Gider ama geride yaşlı bir ana ve baba ve hamile bir eş bırakır Hanımı aynı zamanda amcasının kızıdır Erzurumlular iç Anadoluya göç ederler seferberlik zamanında Seferberlik biter ve sılaya geri dönüş başlar ailede bir bayram havası vardır
Asker olan delikanlının hanımı yolda doğum yapar aile sevince boğulur yola devam eder ama yolda ihtiyar kaynana vefat eder Gelinle amcası olan kayınbaba yola devam ederler Kayınpeder önde gelin arkada bebeğin beşiği de devenin sırtında yola devam ederler Çam ağaçlarının içinden geçerek yola devam ederken devenin sırtındaki beşik ağaca takılır ve kalır Gelin bunu görür ama söyleyemez çünkü eskiden Erzurum’da gelinler kayınbabalarına karşı yaşmak çekerler ve konuşamazlardı Gelin de aynen yaşmaklı olduğu için ve saygıdan konuşamadığı için bebeğim takıldığını görür ama söyleyemez Zaten bunun yanında kayınpederde çok sert mizaçlı bir adamdır Erzurumun havası da serttir insanı da Ama bu sert mizacın altında misafirperver ve hoş görülü bir insan vardır
Gelinle kayınbaba belli bir zaman sonra mola verirler Kayınbaba devenin üstündeki bebeği kontrole gider bakmaya ne baksın bebek yok Geline sorara gelin konuşmaz konuşamaz kafasıyla işaret eder anlatır dönerler geriye çam ağacının da salınan beşiği bulurlar ama bebek yoktur İçleri yanar konuşmayan gelin artık içi yanmıştır ana yüreği evladını kaybetmiştir ve başlar söylemeye
Bebeğin beşiği çamdan Yuvarlandı düştü damdan Bey babası gelir Şam’dan Nenni nenni nenni nenni |